XXXIX.

30.2K 1.5K 893
                                    

"Merhaba, günaydın," diye seslendim danışma masasının ardında oturan resepsiyoniste kendimi göstermek için büyük bir çaba harcayarak.

"Günaydın hanım efendi. Bir problem mi var?" Kadın uykusuz ve yorgun gözüken göz çevresine rağmen gülümsedi. Otelin içinde ne bir haraketlilik, ne de herhangi bir insan sesi işitiliyordu. Herkes derin bir uykuda olmalıydı. Saat ancak yediye gelmek üzereydi, daha gün doğumuna bir saat vardı. Tam da istediğim gibi.

"Yaklaşık on beş dakika sonrası için iki adet sıcak çikolata siparişi verebiliyor muyum?" Tatlı tatlı gülümsedim. "Yanımda termoslarım var. İçine doldurabilir misiniz?"

Kadın isteğimin garipliği karşısında düşüncelerini gizlemeye çalışarak başını salladı. Evden çıkmadan önce çantamın içine attığım iki termos kupayı resepsiyon masasının üzerine bırakırken, "Teşekkür ederim," diye mırıldandım minnetle.

Sabahın köründe böyle bir istekte bulunmamın elbette bir sebebi vardı. Gece uyumadan önce, Onat'ın sevgililer günü için ince ince planladığı her şeyi aklımdan geçirmiştim. Bana çok güzel bir gün yaşatmıştı, bugün İstanbul'a geri döneceğimizi de biliyordum. Bu nedenle, ben de onun için ufak tefek bir şeyler düşünüp öyle uyumuştum. Aklımda bu düşünce ile uyuduğum için alarm sesime karşı son derece duyarlı bir şekilde uyandığımda, Onat neyse ki güzel uykusuna devam ediyordu. Sıcak çikolatalar hazır olana kadar, onu uyandırıp hazırlanmasını sağlamalıydım.

Asansör ile bulunduğumuz kata tekrar döndüğümde, tam karşımızdaki odaya kaçamak bir bakış fırlattım. Engin ile Tufan'ın odası. Dünden bu yana ikisini de hiç görmemiştim, karşılaşmamıştık bile. Yalnızca mesajla haberleşmiştik. Onların gününün nasıl geçtiğini aşırı merak ediyordum, sabah kahvaltısı için saat dokuzda buluştuğumuzda kendi gözlerimle görecektim neyse ki. Gece Tufan, Onat'a kahvaltıdan sonra paintball oynamaya gitmeyi önermişti. Dönmeden önce eğlencenin dibine vurmak istiyordu. Ne diyebilirdim ki, eğlence benim göbek adımdı. Onat her ne kadar bu fikre burun kıvırsa da, -sebebi silahların boya tüpü ateşlemesini saçma bulmasıydı, külahıma anlatabilirdi, korumacılık yapıyordu kendince- ben gayet sıcak bakıyordum her zamanki gibi.

Ama önce gün doğumunu izleyecektik birlikte.

Odaya geri döndüğümde, yatakta kıvrılmış uyumakta olan Onat'ı gördüğüm gibi duraksadım. Yatağın boşalttığım tarafına doğru kaymış, yastığımı kollarının arasına almıştı. Yüzünü dik bir şekilde sarıldığı yastığın tepe kısmına bastırmıştı, bir bacağıyla da yorganı diğer bacağının arasına kıstırmış, sakin sakin uyuyordu. Bu anı ölümsüzleştirmem gerekiyordu.

Holün ışığını açtıktan sonra, Onat için aldığım fotoğraf makinesini çantasından çıkardım ve biraz kurcaladım. Ardından fotoğraf çekmek üzere ona iyice yaklaşıp, özellikle kamerayı yüzüne doğru odaklayarak deklanşöre bastım. Makineden çıkan sesle birlikte Onat'ın göz kapakları aralanırken dudağımı ısırdım. Yakalanmıştım. "Günaydın," dedim gülümseyerek. Alttan sarkan kağıdı çekip çıkardıktan sonra makineyi tekrar çantasına koyduğum sırada Onat ayılmak üzere doğruluyordu. "Günaydın. Fotoğraf makineme izinsiz dokunmuşsun," dedi homurdanarak. Kaşlarımı çattım.

"Şurada bir an yakalıyordum!"

"Her zaman görebileceğin bir şey için kağıdımı harcadın." Yatak başlığına doğru yaslanarak hafifçe gülümsedi. Ben ise cümlenin başında takılı kalmıştım. Her zaman görebileceğin bir an. Değeri ve derinliği oldukça yüksek olan birkaç kelimeydi. Kalp atışlarım hızlandı. "Niye bu saatte ayaktasın?" Onat durumu yeni idrak etmiş olacak ki, gözlerini pencereden dışarı çevirmiş hala karanlık olan gökyüzüne doğru şaşkın şaşkın bakmaya başlamıştı. "Kar yağıyor."

Mavinin Maviyle Buluştuğu ÇizgiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin