21. Bölüm ~ 🤮😬 ~

1.4K 149 155
                                    

Garip.

Burayı en son, ailesiyle üç sene önce cadılar bayramı gecesi ziyarete gelmişti. O günle şimdi hissettikleri arasında dağlar kadar fark vardı. Biri Harry e iki ay içinde çocuklarını kaybedeceksin deseydi ona St. Mungos daki tedavi masrafları bizzat karşılayacağını söylerdi.

Soğuk mezarın üzerinde duran kırmızı güller ve beyaz zambakların hepsi kurumuştu.

" Hepsi beyaz mı olacak baba? " demişti küçük kızı Lily. " Büyük babam da kırmızı gülleri sevmez mi?"

" Gülü sevip sevmedigini bilmiyorum ama kesin kuşlalelerine bayılırdı." dedi James.

" Ya baba! James bana yine o şekilde hitap ediyor..."

Aklına gelen anılar dudaklarının yukarı kıvrılmasına neden oldu. Mezar taşının üzerinde duran kuru gülleri eline aldı.

Godrics Hallow, tıpkı hatırladığı gibiydi. Büyücülerden haberi olmayan mugglelar ve onların arasında kayıtsızca dolanan büyücü ve cadılar, taş yolda dertsiz tasasız ilerliyorlardı. Hepsinin işleri kendi başından aşkındı.

Yandaki klise çanı kulağında zonkladı. Bu onu rahatlatmak yerine daha da huzursuz etti. Ellerini paltosunun cebine sokup mezarın yanına oturdu.

James & Lily Potter

( 1960 - 1981 )

" Yine batırdım." sesinin ne kadar duygusuz çıktığına hayret etti. "Sende öyle düşünüyorsun, değil mi baba?"

Cevap alamayacağını biliyordu. Bu tuhaf bir dürtüydü fakat Harry onu duyabildiğini biliyordu. Duyabildiğine inanmak istiyordu çünkü tutunabileceği başka dal yoktu.

" Keske senin gibi olabilseydim... Oglumun ölümünü izlemektense kendim ölmeliydim...Seni gibi."

Harry gözlerinin dolmasına engel olamadı. Bogazındaki his onu öldürüyordu. " Bu..bu öyle berbat bir his ki! Ne yapacağımı bilmiyorum. Yapabidiğim tek şey burada bir ölünün başında ağlayıp dert yanmak! Sağ kalan çocuk... Daha kaç kişi sağ kalan çocuk için ölmeli? Bu seferki oğlum olmamalıydı... James olmamalıydı..."

Kalbi ağırlaştı. Iki gündür bastırdığı hisler bir dakika da dışarı çıkıverdi. Boğuluyordu...Ginny i St. Mungos a götürene kadar kadına inanmamıştı. Ta ki gözlerinde dogruyu söyledigini anlayana kadar.

Kendini öyle kaptırmıştı ki birinin omzuna dokunduğunun farkına varamadı.

" Ben berbat bir babayım... Tıpkı her şeyde olduğu gibi. Beceremedim. Yine... Lanet olsun ki yine hayattayım! O sadece on yedi yaşındaydı! On yedi.."

" Kendine haksızlık ediyorsun."

Harry, göz yaşlarıyla ıslanan yüzünü sağa çevirdi. Başta bulanık görüşü yüzünden onu tanıyamadı ama gözlerini silince omzunu tutanın Sirius olduğunu gördü.

" Öyle." dedi Harry. Başını iki yana salladı. " Sen bile benim yüzümden öldün."

Sirius a her şeyi anlatmıştı. Aslında ölü olması gerektiğini, yirmi senedir Grimmauld 12 numaranın boş olduğunu... Gizlemek anlamsızdı. Başka kiminle paylaşabileceğini zaten bilmiyordu.

" Beni öldüren Bellatrix'ti." dedi Sirius, sesi oldukça ciddiydi. " Sen değilsin."

" Eğer Voldemort a kanmasaydım belki de gerçekten hayatta olacaktın!" Harry inkar etti. " Benim yüzümden ölüsün.."

" Pekala, itiraf etmeliyim ki bu garip bir durum." Sirius kabul etti. " Ama bundan şikâyetçi olduğumu kim söyledi? En azından seni korurken ölüyorum. Bundan daha iyi bir ölüm hayal edemezdim."

L.L.P.Where stories live. Discover now