22~Sıra artık sende, seni görmekte.

1.2K 169 394
                                    

Gege,

Biliyorum bana kızıyorsun ve yine biliyorum ki çok ağlıyorsun. Yeminini bozdun diye hayıflanmayacağım sana, çünkü o yemini diline tutturan da  kendi yeminini ilk bozup giden de benim.

Seni çok sevdim, bunu herkes bildi, herkes duydu. Zor oldu ama eminim ki sende sonunda en içinden inandın bana. Hala çok seviyorum, lakin tek bir an bile gözlerine bakabileceğimi sanmıyorum. Öyle zor ki, birazda düşünmeden, aceleyle yazıyorum bunları. Olurda düşünürsem, gitmek zor gelir, gidemem diye korkuyorum. Çünkü biliyorum, bir an tereddüte düşer de kalırsam, hiçbir şeyi değiştiremem, düzeltemem.

Çok sevmenin yanında  çok da öfkelendim, çok üzüldüm ve çok ağladım. Şu vakte kadar bütün bunlar canımı yakıp soluğumu çekiyordu içimden, ama artık geçtiğini hissediyorum. Çünkü gitmeden önce bütün yüklerimden kurtulmam gerektiğini düşündüm. Yanıma sadece mutlu anları ve ömrümce bitmeyecek olan sevgimi alıyorum..

Xiao Zhan,

Ben sadece aramızda geçen, güzel anıları hatırlayacağım. Lütfen sende öyle yap. Çünkü ben o anılarda, zaman zaman zorlansam da çok mutluydum. İnan,iki ayrı ömür yaşasam bile tek başıma bu kadar mutluluğu elde edemezdim. Bu yüzden diliyorum ki sen de en az üç ömürlük mutlu ol. Bir de neyi diliyorum biliyor musun? Seninle yeniden karşılaşmayı.

Seni seviyorum.

Xiao Zhan elinde tuttuğu, kağıdı incitmeye korkarak okuduktan sonra büyük bir özlemle fısıldadı.

"Ben de seni seviyorum."

Bu okuduğu, Wang Yibo'nun kendisini bırakıp gittiğinde yazdığı mektuptu. Bu mektubu, yazdığı şiiri her gün okuyor, düzgün el yazısını seyrediyor ve hasretine hasret ekliyordu.

Aylar önce, bahar gelmiş, Yibo gitmişti.

Şimdi ise bahar geçmiş, yaz geçmiş ve sonbaharda yüzünü kışa çevirmişti. Yibo hala geri dönmemişti. Zhan bir gün özlemekten öleceğini sanıyordu.

Her yerde onu aramıştı. Öyle ki ilk birkaç ay, kimseyi dinlemeden onun olabileceği, gidebileceği her yerde onu aramış, nöbetler tutmuştu. Okula gitmemiş bir tane huzurlu uyku uyumamış ve açlıktan bayılacak gibi olmadan yemek yememişti.

Xiao Zhan çok değişmişti.

Eskisi kadar konuşmuyordu. Çevresiyle ilgilenmiyordu. Kitaplara kocaman bir ilgi geliştirmişti. Hastanede devam eden stajına gidiyor, ardından da kütüphane ve kaldığı yurt arasında mekik dokuyordu.

Sekiz ay önce, Yibo gider gitmez evini boşaltmış ani bir kararla kampüs yurduna yerleşmişti. Eğer bir gün Yibo, gelecek olursa onu ilk ben görmeliyim diye düşünüyordu. Yibo'nun kaldığını odaya yerleşmek için oradaki görevlilerle kavga etmesi gerekse de yapmıştı bunu.

İlk birkaç ay Haikuan ile paylaşmıştı odayı. Sonra Haikuan mezun olarak gitmiş ve tamamen yaşadığı hayallere kalmıştı kocaman oda. Yüzlerce, belkide binlerce kez hayalini görmüştü Yibo'nun. Bir yerde yürürken, arkadan gördüğü insanlara hep Yibo diye koşmuş ve başka yüzler gördüğü her seferde, göğsünün orta yerinde zehirli bir bitki gibi köklenen hayal kırıklığı çoğalmıştı.

Hiç geçmeyen bir yangın vardı içinde. Her gün mücadele ediyordu. Her gün savaşıyor, günün sonunda yenilip kalıyor ve çoğu zaman da ağlayarak uykuya dalıyordu.

Düşünceleri bölen bildirim sesiyle kafasını önündeki beyaz kağıtlardan kaldırıp telefonunu eline aldı. Ekranında Yibo'nun fotoğrafı vardı. Zhan onun bu fotoğrafını evde, koltuğun bir köşesine kıvrılmış kitap okurken, habersiz çekmişti. Gelen mesaja bakmadan önce hep yaptığı gibi ekrandaki fotoğrafı  okşadı parmak ucuyla.

Can't Pretend~YizhanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin