XLV.

27K 1.5K 494
                                    


Pazar günü öğlene kadar uyuyarak günümün yarısını öldürsem de uyandığımda oldukça enerjiktim. Annem ben uyanana kadar çoktan kahvaltısını etmiş, salona çökmüş dizisini izliyordu. Ben de bunu fırsat bilerek güzel havanın tadını çıkarmaya karar verip kendi başıma yürüyüşe çıkmıştım. İşin aslı annemle yaşamaya başlamak her ne kadar bana çok iyi gelse de evde çoğu zaman kafa dinleme imkanı bulamıyordum. Zaten tüm günüm dolu geçiyordu, eve geldiğimdeyse annemle muhabbet ediyorduk uyuyana kadar. Hal böyle olunca beynimi kemiren düşünceler yerini asla terk etmiyor, olur olmadık yerlerde aklıma gelerek beni huzursuz ediyorlardı.

Ellerimi ince kapüşonlu ceketimin cebine sokarak yeni taşındığımız mahalleyi keşfe çıktığımda dün olanları enine boyuna düşüne fırsatını yeni bulmuştum. Onat'ın Tufan ile birlikte kafeye gelişini tüm ayrıntıları ile zihnimde ele almaya ihtiyacım vardı. Ve söylediği cümleleri. Şiiri gece uyumadan önce birkaç defa okumuştum mesela, şiir üzerine de kafa yormak istiyordum. Onat bana 'sevdikçe iyileşen o adamım' derken ne kast etmişti tam olarak? Benim onun hayatına girmemle birlikte iyileşmeye başladığını mı? Yoksa benim sevgimin onu iyileştirdiğini mi ima etmişti? Beni onu iyileştirebildiğim için mi yanında istiyordu? Sevgiyle bunu karıştırıyor olabilir miydi? Ama hatırlıyordum Engin'in evinde söylediği her şeyi. O korkunç olaydan sonra kimseyi sevemediğini kendi söylemişti Onat. Şansını denediği kadınları sevebilseydi, onlar da iyileştirmez miydi Onat'ın yarasını? Belki de, beni sevmekle kendi kendini iyileştirmişti.

Peki gerçekten seviyor muydu Onat beni? Gerçekten? Tüm kalbiyle? Benim de onu sevdiğim gibi?

Engin'in, bu yıkımı daha ağır yaşadığım zaman bana söylediği cümle yankılandı zihnimde. Ona, Onat'ın asla benim onu sevdiğim gibi beni sevmediğini söylediğimde cevap vermişti: Sevgi bir yarış değildir Nazlı. Sevgiyi belli ölçütlerle bir yarış haline sokamazsın. Herkes kendince bir usulle sever sevdiğini. Bu nedenle kimsenin sevgisi asla ölçülebilir değildir.

Engin kendi sevgisini Tufan'ın sevgisiyle kıyaslamadığını belirtmişti. Ona göre sevgi, kişisel bir şeydi. Az ya da çok diye tanımlanamazdı. Var ya da yok diye tanımlanabilirdi. Kendisi Tufan'a baktığında, beni seviyor diyebiliyorsa bu onun için yeterliydi. Peki ben? Onat'a baktığımda bu soruya nasıl cevap veriyordum? Seviyor olmalı. Çaba varsa, emek varsa sevgi de vardır.

Aklımda bin bir düşünceyle yürüyüşümü belki bir saatin sonunda bitirip kendimi eve attığımda mutfaktan gelen sesleri direkt olarak takip etmiştim. Annem ile Gülten abla karşılıklı oturmuş kahve içerek sohbet ediyorlardı.

"Hoş geldin Gülten abla," dedim kocaman bir gülümsemeyle ona el sallayarak. Biraz terlediğim için yanına yaklaşmamayı tercih etmiştim.

"Hoş buldum güzelim," dedi Gülten abla ışıl ışıl bir yüzle. Ondaki bu değişimin son bir aydır sonuna kadar farkındaydım ve bu beni çok mutlu ediyordu. Gülten abla, eşiyle boşanma kararı alarak kendine harika bir iyilik yapmıştı: Büyük bir yükü sırtından atmış, hayatına sıfırdan başlamıştı. Şimdiyse annemle kurduğu bu güzel arkadaşlık sayesinde her zamankinden daha iyi görünüyordu.

"Pars nerede?"

"Babayla görüşme günü," dedi Gülten abla omuz silkerek. "Biz de bugün kız kıza takılacağız Sema ablamla."

"Oooo Sema Sultan!" Kaşlarımı hareket ettirerek anneme yavşak bakışlarla baktım. "Nereye takılacaksınız bakayım kız kıza he?"

"Hele şu tipine, kılığına," dedi annem gözlerini devirerek. "Ne bileyim Gülten neydi adı? Sıpa mıydı enik miydi öyle bir yere gidelim dedik. Masaj yaptıracağız."

Mavinin Maviyle Buluştuğu ÇizgiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin