[5]

1K 188 336
                                    

[5]~Bay Xiao, tanrı aşkına bir kerecik gülümseyin.

Xiao Zhan yüreğini, bir yuva belleyen huzursuzlukla yürürken ve parktaki yaşlı adamın söylediğini hastaneye girerken Yibo'yu umutsuzca bir kez daha aradı.

Telefonunu açmıyordu.

Bir kerecik sesini duysa tümüyle olmasa bile biraz olsun rahatlayacaktı. Fakat Yibo şu anda kendisini zar zor getirdiği hastane acilinde, çaresizce iyi olmayı bekliyordu. Garip adam Xiao Zhan onu kendisi arayıp bulmalıydı.

Adımları acilin girişine yöneldiğinde her hareketi sert, kaşları çatık ve duruşu da dikti. O yürüdükçe insanlar ona dönüp bakıyor, bazıları yol veriyor, bazı hanımefendiler ise gözlerini ondan alamıyorlardı.

Ancak onun umrunda değildi. Gözleri tek bir yüzü görmeyi bekliyordu.

Acildeki yatakları tek tek aradığında çocuğu bulamadı. Belki de bu hastanede değil diye düşündü. Belki de o adam yanıldı dedi içinden. Üstelik neden evsiz ve isimsiz bir adama güvendiğini bile bilmiyordu. Gittikçe Yibo'nun huylarını almaya başlamıştı belki de.

Onu bulma umudunu yitirmek üzereyken, ardında duyguğu bir ses ile hayata döner gibi oldu. Yüzündeki sert bakışlar tuzla buz oldu ve sonunda görmeyi umduğu yüzü arkasında buldu.

"Bay Xiao."

Bu zayıf ses ve arkasını dönünce gördüğü solgun beden adamın nefesini ağırlaştırdı, ama yinede sert bir sesle sordu. "Ne yapıyorsun sen?"

Yibo yakalanmış olmanın suçluluğu ile sağına soluna bakındı. Çilekleri yediği ve alerjisi olduğunu söylemediği için adamın onu azarlamak üzere olduğunu biliyordu. Buna rağmen kendisinin biraz bile olsun haksız olduğunu düşünmüyordu. Yine olsa, yine yerdi çilekleri.

"Basitçe alerjim var diyebilirdin. Ne bu senin yaptığın? Saçma sapan çocukluk edip duruyorsun."

Yibo onun fazla sinirlenmemesi için konuşmak, başını sallayıp haklılığına onay vermek istese de yapamadı. Hastaneye gelir gelmez verdikleri ilaçtan sonra zorlukla ayağa kalkmıştı zaten. Kalkıp yüzünü yıkamış, biraz olsun rahatlamaya çalışmıştı.Fakat büyük olanı gördüğünden beri düşer  gibi olan ateşi yeniden yükselmiş ve dönen başı onu epey yorgun bırakmıştı. Düşecek gibi olduğunda, Xiao Zhan konuşmak üzere olduğu lafı bıraktı bir kenara ve öne uzanıp onu tuttu.

"Yatağın neresiydi?"

Yibo yorgun elini kaldırıp iki yan yatağı gösterdiğinde Xiao Zhan onun yürümekle vakit kaybetmesini istemedi ve hızlıca kucağına aldı. Küçük olan başka zaman olsa, bu olaya dakikalarca konuşur, sol kolunu verebileceğini söyler ve onu sık sık kucaklamak için bir yastık olmayı dilerdi.

Lakin şimdi, bedeni gibi yorgun olan bir gülümseme ile yetinmişti. Xiao Zhan bunu garip buldu ve endişesi içinden yükselerek boğazını sıkıştırdı. Kendisine kızıyordu. Suçlu olmadığını biliyor, ancak yine de kızıyordu.

Yibo yatağına uzanırken, büyük olan diğer yataklarla arasında duran perdeyi çekti. Ardından onun elinde açık olan damar yoluna dikkat ederek yatağa kıvrılışına baktı. Susuyordu, susuyordu ve Wang Yibo normalde pek susmazdı.

"Çok mu kötü hissediyorsun?"

Yibo ona bakmazken kafasını salladı ve gözlerini kapadı. Ona kendisini kötü hissettiren başka bir şey vardı. Adamın kendisine kızmasını hiç ama hiç istemiyordu.

Büyük olan oradan kısa bir süreliğine ayrıldığında ve peşine takıp getirdiği hemşire ona yeni bir serum taktığında Yibo hala sessizdi. Xiao Zhan onun ayak ucuna oturdu ve o, biraz sonra gözlerini açtı. Adamın ciddi yüzü yutkunmasına neden oldu ve hemen ardından kısık bir sesle sordu.

Amélie'nin Öyküsü [Yizhan]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin