EPİSODE 15

38.4K 2.3K 1.8K
                                    

Beyler ve Beybiler!

(BÖLÜMÜN ÜÇÜNCÜ KISMININ YARISINDAN BAŞLADIĞINI HENÜZ FARK ETTİM. WATTPAD KIRPMIŞ. BUNU YENİ ÖĞRENDİĞİM İÇİN HEMEN EL ETMAM GEREKTİ. ÜÇÜNCÜ KISMIN BAŞINA EKLEME YAPTIM. ÖZÜR DİLEYEREK DÜZELTTİM HATAMI. BİLDİRİM BUNDAN ÖTÜRÜDÜR🤍)

Biz geldik...

Bölüme geçmeden şunu söylemek istiyorum. Lütfen hayalet okuyucu olmayın. Ben saatlerce emek verip yazıyorum. Sizden istediğim sadece okurken oy vermeniz ve yorum yapmanız. O kadar okuyan varken bu kadar düşük oy ve yorumlar görünce üzülüyorum. Bu nedenle yeni bölüm, bu durum düzelnmeyene kadar gelmeyecek. Belirtmek istedim.

Bölüme gelirsek.. Her duygu var içinde. Umarım seversiniz. İyi okumalar!

EPİSODE 15

Ölümü öpmüş dudakları, ölümü görmüş gözlerimi öptü bir gece ansızın.

Sahipsizdi o zamanlar sızın.

Bir Şubat gecesi göğsüme kanayan babamın kanı irtiha ederken ellerime,

Karlar altında yetim kalmış Tanrı'sızım.

(***İrtiha: Karışma.)

Gönlü, göğsüne denk düşenin yarası yanına kalırdı. Bir yara ki, kabuk bağlayamadığı her an için ah alırdı.

Yarasına düşüp, kabuğunu söktüğüm anlardan biriydi. Göğsüm göğsüne denk düştü, göğsümün mezarında gömdüğüm ölüler, ondan medet umdu.

Göğüskafesimin ardına sakladığım mezarlıkta, ölümü tanıyan elleri ölenlere dokundu ve Tanrı ölümsüzlüğü onda var oldurdu.

Çakır'ın dudaklarında Azrail'in parmak izleri vardı. Yıllarca susturulmuş ruhu üzerime kanaya kanaya içindekileri kusarken parmağım şakağına doğru akan kan damlasına gitti. Gözünden akan kanlı yaşı titreyen parmak uçlarımla sildiğimde kafasını sola yatırarak dokunuşuma engel oldu.

"Bırak," dedi yavaşça. "Bırak, aksın."

Parmaklarım havada asılı kaldı. "Neden?"

Yeşilden hâkiye çalan gözleri içinde barındırdığı ormanı kan gölüne çevirdiğinde kuru dallar arasında bir kıvılcım belirdi. O ormanı cayır cayır yakmakla tehdit eden ufacık bir kıvılcım.

"Kimse silmedi bu zamana kadar. Bu zamandan sonra da öyle kalsın, bırak."

"Ben... Silerim hep." Yüzüm, yüzünün santimlerinde park olmuştu. Öyle ki, bir uzansa bir olurduk. Bir uzansa... Hiç olamadığınız o bütünü oluştururduk. Hayal bile edemeyeceğim bütünlüğe olan açlığım mıydı dilimin kilidini kıran bilmiyordum ama cesaret içimde ket vuramadığım bir hâl aldı ve dudaklarım hiç hesaplamadığım kelimeleri döktü. "Sen itmezsen bu el hep uzanır sana."

Yutkunmamaya direndi, kendine mi yoksa bana mı bilmiyorum ama sonunda yenildi. Adem elması sert bir kavis çizdi.

"Alıştırma beni, el kızı."

Gözlerini yorgunlukla kapatıp uzun kirpiklerinin gölgesini göz altlatına devirdiğinde göğsü şişti. Bıraksam soğuk zeminde uyuyacak kadar kendinden geçmişti.

"Yalnız değilsin," diye fısıldadım. "Ben değilse bile şu yaşı silecek onlarca el uzanır sana."

"Keşke... Keşke Ferimah, şu yaşımı silecek bir el olsaydı."

DEHARİRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin