Bölüm 5: Bükülmek

1K 132 174
                                    

Özellikle de yüz hatlarıyla, camdan yapılmış gibi keskin ve köşeli hem sıcak hem göz korkutucu olan ağır ve derin bakışlarıyla ve alnının üstüne düşüp, yüzünü çevreleyerek kalp çarpıntısına neden olan sık kestane rengi saç yığınıyla Wang Yibo, dayanması neredeyse imkânsız biriydi.

Xiao Zhan, ondan sağlıklı bir mesafede durmanın en iyisi olduğunu fark ve kabul edeli uzun zaman olmuştu.

Çünkü, çok fazla şey görüyor, çok fazla şey hissediyordu ve o, bunların ne kadarını kaldırabileceği konusunda tereddütlüydü.

Belki de daha çok yaş aldıklarında ve bu kadar eşikte olmadıklarında... Çocuk hala boşta olursa ve Xiao Zhan tamamen aklını kaybedecek gibi olabilirse, belki o zaman bu mesafeyi kapatma şansları için ufak bir fırsat pencereleri olabilirdi. Ya da belki hiçbir zaman bunu yapmayı istemezdi. Belki de haklıydı ve bu çocuk sahiden de onun için çok fazlaydı.

Bu, örneğin tam şu an için de ortadaydı, çünkü...sözleri...bakışları...varlığı.

Çok çok fazlaydı!

Xiao Zhan kaş çattı, derince. "Ne diyorsun sen?"

Yibo bir saniyeliğine bile istifini bozmamıştı. "Sen ne dediğimi çok iyi biliyorsun."

İkisi de gözlerini birbirlerinden ayırmadan bir diğerine uzun uzun ve öldürücü şekilde bakmış ve sonunda, Xiao Zhan, bakışlarını kaçıran ilk kişi olmuştu. "Yibo," dedi. Sessizce...ağırca. "Yibo, ben gay değilim."

Nefesini tuttu, Yibo'nun cevabını bekliyordu ve çok geçmeden cevap gelmişti. "Ben de değilim."

Bir kez daha, Xiao Zhan'a altın tepside kalp çarpıntısı sunulmuştu. Kafası aniden Yibo'ya döndü. "O zaman ne demeye çalışıyorsun?"

"Hiçbir zaman erkeklere ilgi duymadım ve ara sıra da kızlar biraz ilgimi çekti. Ama senin için... Sana karşı... Açıklayamıyorum ama bu, yalnızca bir ilginin ötesinde bir şey."

Xiao Zhan bayılacakmış gibi hissediyordu. Göğüs kafesi onu sarmalıyor ve nereye gideceğini ya da nasıl saklanacağını bilmiyordu. Bu çocuk...düpedüz şaşkındı.

Yibo'nun dudakları bir kez daha ayrılmış ama söylemeye niyetlendiği kelimeler ağzından çıkmadan durmuştu. Xiao Zhan, o düşünce dizisini değiştirirken ve tekrar denerken onu izledi. "Ben..." bir tereddüt ışıltısı bakışlarını ele geçirmiş ama ertesi saniye kaybolmuştu. İnatçı... Xiao Zhan'ın düşünebildiği tek şeydi. Bu çocuk... Her şeyde inatçıydı. Onun gibi biri nasıl yalnızca öylece var olur ve tam olarak kendisinin yanında olurdu?

"Ben kendimi açıklamam gerektiğini düşünmüyorum," sonunda kelimeler ağzından çıktı. "Tam olarak neyden bahsettiğimi anladığına inanıyorum. Çünkü sen de hissediyorsun."

Bakışlarını Xiao Zhan'a çevirdi ve Xiao Zhan bir an için irkildi çünkü Yibo'nun aslında ona bakmadığını fark etmişti. Dikkati yüzündeydi ama gözleri değildi ve o fark etmemişti çünkü Yibo'nun ilgisinin yalnızca serabının bile üzerinde olması birinin dikkatini tamamen dağıtmak için yeterliydi.

Dik bakışları uzamış uzamıştı. Bir saniye, sonra iki. Otuz ve sonrasında...

Xiao Zhan doğruldu ve ağırlığını bir ayağından diğerine verdi.

"Sanırım popülarite senin kafana vurmuş," demişti sözlerinin bıçak gibi keseceğini bilerek ama çok geç olmadan ikisini de bu saçmalığın içinden çıkarmayı düşünürken kafası karman çorman olmuştu. "İstediğin her şeyi almaya o kadar alışmışsın ki, şimdi de ne var ne yoksa elde edebileceğini sanıyorsun."

Yibo olduğu yerde kaldı... Bakışları sabitken kıpırdamamıştı. Yine de Xiao Zhan, onun ellerini pantolonunun yanlarına gömüp hafifçe sıktığını kaçırmamıştı. "Yani yanılıyor mu?" diye sorguladı. "Aynı şekilde hissetmiyor musun?"

"Hissetmiyorum," Xiao Zhan cevap verdi.

Acı, üzüntü ve gizlemedikleri Yibo'nun yakıcı kahverengi derinliklerinde belirmiş ve Xiao Zhan bakışlarını çevirmek zorunda kalmıştı. Yavaşça, kendini yatağa geri bıraktı.

"Yalan söylüyorsun," dedi Yibo ve Xiao Zhan'ın gözleri kapandı.

"Yalan söylüyorsun," tekrar etmiş ve bu ona vücuduna doğru atılan bir başka okmuş gibi gelmişti; bu sefer, hissetmişti.

Yibo aniden ayağa kalktı, o yüzden Xiao Zhan da kalkmıştı.

Kaçmaya...hazır mıydı?

Yaramazlık yapmak üzereyken yakalanan bir çocuk gibi hissediyor ve bütün gücüyle bunu silmek, zamanda geri dönmeyi istiyordu. Gelin görün ki bunların hiçbiri seçenekler dahilinde değildi, o yüzden geri adım atmadı.

"Zhan-ge," diye başlamıştı Yibo, ses tonu yumuşak ve uysaldı ve Xiao Zhan başının döndüğünü hissediyordu.

Bu Yibo...savunmasız ve açık...kimse, özellikle de kendisi karşı koyamazdı.

"Bana beni istemediğini söyle," dedi Yibo. "Dosdoğru ve dürüstçe. Eğer istemezsen bunun peşini bırakacağım. Özür dileyeceğim ve bir daha asla konusunu açmayacağım."

Xiao Zhan...yakalanmıştı. Gizli kozu olarak kullandığı birçok inkâr şekli vardı ve şu ana kadar birkaçını kullanmış fakat başarısız olmuştu. Niçin olduğunu biliyordu... Şimdi belliydi ki Yibo da niçin olduğunu biliyordu.

Çünkü onların hiçbiri gerçek değildi.

Hoş, gerçek o ağzı açık bırakılmış inkarlar çantasının içinde de değildi.

Kalbindeydi ve kimsenin, kendinin bile ulaşamaması gereken o yerde gömülüydü.

Peki ya bu çocuk, nasıl bu kadar kolay bulabilmişti?

"Sen benim ilgimi çekmiyorsun," demek istiyordu ama iki yüzlü ve manipülatif olabilirdi. Sahte, özellikle Yibo'ya karşı, bunu da beceremezdi.

Şimdi bir çıkmaz sokaktaydılar ve Xiao Zhan parçalanmanın kıyısındaydı.

"Bunun peşini bırakman için ne yapmam gerekiyor? Vazgeçmen ve ikimizin de hayatlarına devam etmesine müsaade etmen için?"

"Hiçbir şey," Yibo cevap verdi. "Gerçek hariç."

"Ve bana yalan söyleyemezsin de Zhan-ge. Dünyanın geri kalanı hissedemeyecek kadar kör olsa dahi, ben hep senin zırvalıklarını ortaya çıkarmasını bilirim."

Xiao Zhan o zaman cevap vermemeyi seçti. Bu, dünyadaki kimsenin, Yibo'nun bile onu yapmaya zorlayamayacağı şeydi. Son birkaç aydır zor yoldan öğrenmişti ki bu ille de davranması gereken en iyi davranış şekli değil de deliliklerini düzeltmek için dünyaya yardım etmek yerine onların delirmesine müsaade etmeye karar vermek, ona doğal gelen şeydi. Çünkü herkesin bir şeyler dileme ve hissetme hakkı vardı ve onun da öyleydi.

Bundan dolayı yatağa döndü, beyni ve elleri yapacak bir şey bulabilsin diye kullanılmış malzemeleri tekrar ilkyardım çantasına koymaya başladı. Sonrasında, çantayı banyodaki yerine koymaya karar verdi.

Bir adım attı ve... Yibo onu durdurmadı.

Devam etti, banyoya girdi ve asma dolabı açtı.

Çantayı yerine koymuş, kapıyı kapatmış ve lavabonun kenarını kavramıştı.

Kafası eğilmişti, görüşü pusluydu ve kalbi göğsünde kalamayacak kadar fazla büyümüştü.

"Lanet olsun sana, kahrolasıca velet seni" fısıldayarak küfretti.

Tam o anda bir kapının açıldığını ve sonra kapandığını duydu, kalbi anında sönmüştü.

Bir dakika bekledi ve sonra bir dakika daha...

Ve sonraki anda kapıya doğru aceleyle gidiyordu.

Hızlıca açtı, yatak odasına geldi ve orayı boş buldu.

Hemencecik, koridora çıkmış ve dikkatlice antreye yaklaşmıştı.

Fark etti ki, gitmesini istemiyordu. Gitmemiş olmasını umuyordu.

Xiao Zhan girişe ulaştı, apartman hala karanlık ve boştu...Yibo, tamamen gitmişti.

The Winter Wind | YizhanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin