solistice

2K 161 340
                                    

Cennetin birçok kapısı vardır, tıpkı cehennem gibi. İkisini ayırt etmeyi öğrenmelisin, yoksa kaybolursun.

Jimin tatlı bir bebek ve tatlı bir çocuktu.

Büyüleyiciydi güzelliği, yüzünü yuvarlak kılan yumuşak yanakları ve zambak tonlarında çıkık dudaklara sahipti. Sabahın erken saatlerinde okul üniformasını giyerken olay çıkartmazdı, aktivite masasının etrafında arkadaş yapmaya utanan ama bir o kadar da istekli olandı.

Ailesinin gözbebeğiydi, bütün dünyayı hak eden tatlı küçük bebekleriydi.

Hepsini hatırlıyordu Jeongguk, sabahları puslu odanın içinde birbirlerine sarılırken dansçının dudakları arasından kaçardı çocukluğunu anlatan anıları.

Jimin hakkında her şey ince, pespembeydi. Kişiliği, teni, tavırları. Hayattaki tek isteği mutlu olmaktı, sevilmek ve önemsendiğini hissetmek.

Tatlı bir çocuk olsa da, aradığı ilgiyle yetiştirilmemişti.

Sıkı disiplin ve dans eğitmenlerinden gelen geri bildirimlerle beslenen içe dönük kişiliği ve derin özgüven eksikliği, duygularının kendi yaşındaki çocukların mutlu hislerine paralel ilerlemesini engellemişti.

Doğuştan balık etli olduğu için, katı programı ve diyeti pek bir fark yaratmıyordu görünüşü açısından. Dans çalışmalarından kaçıyormuş gibi gözükmemek için okul çıkışında buluşamıyordu arkadaşlarıyla. Nadiren davet edildiği doğum günü partilerine gitmesine de izin verilmiyordu, şeytana uyup pastadan bir dilim bile yemesine göz yummuyorlardı.

Jimin'in stresliyken neden tatlılara yöneldiğini şimdi anlayabiliyordu Jeongguk. Ağzına sürmesine izin verilmiyordu, küçücük yaşlarında bile.

Bütün bunların onu nasıl hissettirdiğini merak ediyordu. Her söze alınacak biriydi Jimin, her şeyden önce, insanların üslubundaki en ince ayrıntıya kadar odaklanır ve herhangi bir onaylamama belirtisi arardı. Çok zor olmalıydı — diğer çocuklardan ayrı tutulmak, o yaşta değiştiremeyeceği bir vücutta kendini yetersiz hissetmeye zorlanmıştı.

Her insanın çocukluğunda yaşadığı tipik mutluluklara erişememişti, çikolatalar ve oyun salonlarına ziyaretler yoktu, öğle saatlerindeki eğlence zamanını boş bir stüdyoda geçiriyor, aynadaki tatmin etmeyen yansımasıyla yüzleşiyordu. Altı yaşında derin köklü özgüvensizliğe tabi tutulmuştu.

Jimin yürek parçalayacak kadar güzeldi, doğaüstü simasına gözünüz çarptığı anda zaman duruyordu. Hep öyleydi, Jeongguk'a göre. Fakat Jimin hiç göremiyordu kendi potansiyelini, şüphe duyuyordu. Bir peri masalıydı adeta — Jeongguk'un hayatına girmesi. Kendisi bir prens olarak sayılır mıydı bilmiyordu, fakat o kadar seviyordu Jimin'i.

Jeongguk'un ablası Jina, sekiz yaşında denemişti bale yapmayı. Evlerine gelen öğretmen sesini yükselttiği an kovulmuştu. Küçük kızının özgüveninin sarsılmasına asla izin vermezdi annesi.

Jimin'in oturma odasındaki çerçevenin kenarlarında gezdirdi parmaklarını, okul gezisinde çekilmiş eski fotoğrafı inceledi. Fazlasıyla uygunsuz duruyordu orada, sınıf arkadaşlarıyla el ele tutuşuyor, küçük sırt çantası sabit duruyordu küçük omuzlarında. Yumuşak yanaklarını izledi Jeongguk, gözlerindeki kırılganlık bu güne kadar korumuştu yerini. Karnının küçük şişkinliğine ilişti gözleri, tombul parmakları ve ardından düğme burnuna.

Sevimli bebek yağlarından en ufak bir parça bile yoktu artık. Tamamen deri ve kemikti, yıllarca görünüşünden nefret etmişti ve azarlanmıştı, kendisi hakkında en sevimli özelliğini kaybetmesine neden olmuştu. Biraz tombul olmasını dilerdi Jeongguk — dokunabileceği ve iz bırakabileceği, ısıracağı ve avuçlayacağı daha fazla yeri olurdu.

kamikazeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin