9| Gönlümü put sanıp kıran da kim?

783 111 382
                                    

"Hoşgeldiniz Baron."

Kendisine kapıyı açan kadına gülümsemek istedi. Bunu yapabildiğinden emin olamadı ve  üzerinde de durmadı. Tüm günün yorgunluğunu, hatalarını ve belki de, kalbindeki tuhaf sızıyı da omuzlarına alarak evinden içeriye girdi.

Ceketini yavaşça çıkartırken, evin herhangi bir yerinde Kont'un nefes aldığını bilmek ona garip hissettirmişti. Ne çok düşünmüştü bugün onu.

"Kont nerede?"

Kadın, " Eve geldiğinden beri odasından çıkmadı."diye cevap verdiğinde kaşlarını çattı, ifadesi keyifsiz bir hal alarak yüzünü düşürdü. "Akşam yemeği yemedi mi?"

Aldığı olumsuz yanıt endişeyle birlikte kocaman bir suçluluğu derine gömdüğü yerden çıkartıp en önüne koyduğunda başını salladı ve onun odasına doğru yürümeye başladı.

Yürürken ağırlaşan, ama inatla ritmini kaybetmeyen adımları koridora girdiğinde karşısına çıkan bedenle zorunlu bir şekilde durmuştu.

Zhuocheng kararlı ama üzgün bir yüzle karşısında dururken ona ilk kez selam vermemişti. Umursamadı, kendisine göre sebepleri olabilirdi.

"Kont odasındaymış ve hiç çıkmamış dışarıya. "Dedikten sonra ilerideki kapalı kapıya baktı, sonra yeniden gözleri yeniden önündeki bedenin gözlerini buldu. " Bugün görüşmelerde de durgundu, hasta mı yoksa?"

"Biliyorsunuz." Diye konusan Zhuocheng'in sesi açıkca suçlar gibi çıkmıştı. "Ona ne olduğunu biliyorsunuz, ve siz yaptınız Baron Wang."

Şüphesiz bu sözler cesaret gerektiriyordu. Yibo, Zhuocheng'in ilk gördüğünde andan beri onun sessiz ama gerektiğinde  çekingen olmayan bir genç olduğunu anlamıştı. Anladığı bir başka nokta ise kendisine neden suçlayıcı bakışlarıyla baktığıydı.

Biliyordu ki, bu bakışlar haklıydı.

Dili bir silah olmuş, düşündüğünden daha çok yaralamıştı Kont'u. Bunun ağırlığı o an, ona fazla gelirken soluğunun dudakları arasından acı çeker gibi çıkmasına müsaade etti.

"Onu görmem, onunla konuşmam gerek."

Bunları söyledikten sonra adımları bakışlarını alamadığı kapıya gitmek istedi, ama yeniden durduruldu. Önüne geçen gencin ifadesinin nasılda korumacı bir hal aldığını saniye saniye izledi. Hayret etti, Kont'u koruduğu kişi kendisi miydi?

"Kimseyle konuşmak istemediğini söyledi."

Ben kimseyim diye düşündü. Ben onun için kimse olmalıyım, beni görmemeli ve duymamalı. Aklı bunları söylerken yüreğinin niçin daha fazlasını istediğini sorgulamadı.  Biliyordu ki bu istek, üst üste koyduğu kararların, hayır olamazların temeline vurulmuş sağlam bir darbeydi. En derininden sarsılırken karşısındaki gence sadece başını salladı ve gerisin geri giderken kaskatı kesilen omuzlarının farkına vardı.

"Bugün bu evden gidecekti, ama gidemedi. "

Bu sözleri duyduktan sonra durdu, yüzünü yeniden ona çevirmedi ama dinledi. Zhuocheng ona bir şeyleri sakince, karmaşık ifadelerden uzak bir şekilde anlatmaya çalışıyordu.

"Onu hasta edecek kadar üzseniz de veda etmeden gitmek istemedi. Onun için ne kadar kıymetli olduğunuzu anlıyor musunuz?"

Tırnakları etinin içine gömüldü ve oraya silik izler bıraktı. Bir dağ, gelmiş önüne oturmuş, hiçbir şekilde geçit vermiyordu ona. Ağırdı, sancılı ve yoğundu.

Hafif bir onaylama hareketiyle koridoru dönerek oradan tamamen uzaklaşırken buruk bir ifadeyle ileriye bakıyordu.

Ve o an Kont'un, kaskatı kesilen omuzlarını yeniden fark etmesini istiyordu.

Lord, don't move that, [Yizhan]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin