Onat ile yan yana, sarıya çalan bir ineğin birkaç metre ilerisinde dikiliyorduk. Yorgunluktan ötürü erkenden uyuyakaldığımız için, sabah ışıklarıyla birlikte uyanmış ve bir şekilde kendimizi bu ahırın içerisinde bulmuştuk. Hilmi amcanın eşi, isminin Nimet olduğunu bu sabah öğrenmiştik, asıl evlerinin bulunduğu arazide küçük bir çiftliklerinin olduğunu söylemişti. İnekleri, tavukları ve arı kovanları vardı bahçelerinde. Sabah kahvaltısından önce, Hilmi amca her sabah ballı süt içmeden güne başlamadığı için Nimet Teyze buraya kadar gelip süt sağıyordu.
Bir kova da bize ikram etmek istemişti. Aslında tamamen benim yüzümden oldu da diyebilirdik çünkü ona yardım etmek isteyen bendim ve Onat'ı buraya sürükleyen de Nimet Teyze'ydi.
"Evet, işte gördüğünüz gibi," dedi Nimet Teyze oturduğu tabureden doğrulup ellerini şalvarına silerek. "Sağabilecek misiniz?"
Benim üzerimde de, Nimet Teyze'nin bir şalvarı vardı, üzerimin batmaması için bana ödünç vermişti ve belini bir çengel iğneyle tutturmak zorunda kalmıştık.
Nimet Teyze bizden bir cevap alabilmek adına önce bana, ardından Onat'a doğru baktı. Ben de dönüp Onat'a çevirdim gözlerimi. Onat ise "Ne," dedi ellerini cebine sokup başını ahırın kapısına doğru çevirerek. "Ben buraya sadece izlemeye geldim."
"İnekten mi korkuyorsun delikanlı?" Nimet Teyze tek kaşını kaldırdığında gülmemek için dudağımı ısırdım. Onat genel olarak dört ayaklı büyük hayvanlardan korkuyordu sanırım.
"Yoo," diyen Onat hiç istifini bozmamıştı, hala kapıya doğru bakıyordu. Evet, kesinlikle korkuyordu. "Uğraşmak istemiyorum, bir sürü pislik falan. Hem yerlerde bok var."
"Tabii ki bok var Onat, ineklerin özel tuvaletleri olduğunu düşünmüyordun değil mi?" diye sordum alaycı bir sesle.
"Ayakkabım batar," diyerek omuz silkti.
Gözlerimi devirdim. Nimet Teyze hala kıpırdamadan bize bakıyordu, sanırım o da Onat'a inek sağdırma fikrinden gizliden gizliye hoşlanmıştı, bu nedenle, "O zaman sen istersen benimle arı kovanlarının olduğu yere gel," dedi tatlı tatlı konuşarak. "Arıları ilaçlamam lazım, ilaçlandıklarında biraz sinirli olurlar, birkaç tanesi seni sokabilir ama dert etme, arı sokması antibiyotik etkisi gösterir."
"Ne?" Onat'ın yüzü birden bembeyaz kesilirken dayanamayıp kahkaha attım. Onat'ın böcekgillere karşı da bazı fobileri olduğu doğruydu. Burası Onat'ın kişisel cehennemi olabilirdi aslında. "Hayatta arı kovanlarının yanına yaklaşmam," dedi başını iki yana sallayarak. "Biz zaten gideceğiz, kahvaltıya bile kalamayabiliriz. Gerçekten teşekkürler ama sütü de istemiyoruz-"
"Onat, kabalık etmesene," dedim dişlerimin arasından konuşurken onu dürtükleyerek.
"Bu kadın kafayı yemiş!" Kulağıma doğru fısıldasa da, Nermin Teyze'nin duyup duymadığına emin olmadığım için kaşlarımın arasını sıkmamak için kendimi zorladım.
"Arılarla ben uğraşırım, sen beş dakikada şu kovayı doldurursun inan bana," dedim telkin edici bir sesle. "Hakikatten korkulacak bir durum yok. İnekler otçul hayvanlar, seni ısırmaya çalışmazlar." Daha önce babaannemlerin köyüne gittiğimde çok inek sağmıştım, bugüne kadar hiç saldırdıklarına da rastlamamıştım.
"İneklerin otçul olduğunu biliyorum." Gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. "Bunu bana yapmak zorunda mısın?"
"Neyi?" dedim masum bir sesle. İçten içe onu inek sağarken izlemeyi deli gibi istediğim gerçeğini gizlemem gerekiyordu.
"Beni kıvrandırmanın çeşitli yollarına bulmayı. Bu... Bu bir tekme atsa beni öldürür lan!"
Onat sonunda korktuğunu açığa vurduğunda, bir elimle kolunu ovalayarak gülümsedim ve, "Tamam, sadece söylemen yeterliydi," dedim rahatlatıcı bir sesle. "Ben ineği sağarım Nermin Teyze merak etme, Onat ile birlikte arı kovanlarının yanına gidebilirsiniz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mavinin Maviyle Buluştuğu Çizgi
RomanceÖğrenciliği ve garsonluğu eş güdümlü olarak yürütmeye çalışan Nazlı, kendi halinde tek başına yaşayıp giden bir kızdır. En yakın arkadaşı Engin ve uzun süredir platonik aşık olduğu Buğra ile doldurduğu küçük dünyası, bir gün çalıştığı kafeye gelen b...