2| Düş kapanı ile kandırılamayan çocuk.

729 120 275
                                    

Xiao Zhan gecenin üçünde, dükkanının arka bölümündeki yatağına gitmeyi reddediyor ve çalışma masasında öylece oturuyordu. Elinde sayfaları eksik ve kopuk bir kitap vardı. Tıpkı yarım haliyle doğduğuna inandığı kalbi gibi, uzun bir süredir onu da tamamlamaya çalışıyordu, lakin zordu. Kim bilir ne zaman bulurdu eksik parçalarını.

Gözlüğünü çıkarıp biraz evvel kenara koyduğu kitabının üzerine bıraktığında sessizliği bölen konuşma sesleriyle birden ayaklandı, dükkanın kapısına doğru adımladı.

"Bir daha beni böyle rezil yerlere götürürsen döverim seni, duydun mu beni?!"

Kapıya yaklaştığında adımları yavaşlamış ve aynı yavaşlıkta kapıyı açarak öfkeyle telefon konuşması yapan Yibo'ya bakmıştı. Yibo henüz onu fark etmemişti, telefonunda kişiye gecenin bir vakti olmasını umursamadan bağırıp duruyordu.

"Ne demek büyütme! Senin yüzünden hem dayak yedik hem de bu saate kadar polisti hastaneydi uğraşıp durduk. Kafayı mı yedin Haoxuan?"

Zhan kaşlarını çatarak kapıdan dışarıya çıkıp ona yaklaştığında Yibo onu fark etti. Aynı saniye yüzünü buruşturup dayak yediği için oluşan yaralanan kaşına bakmaması için  ona sırtını döndü.

Büyük olan onun bu hareketiyle olduğu yerde durdu ve gözlükleri olmadığından gözlerini kısarak biraz ötesindeki çocuğun titreyen omuzlarına baktı. Artık düğmeleri düzgünce iliklenmiş olsa da üzerinde sadece sabahki gömleği vardı ve Zhan onun yaz kış demeden üşüdüğünü iyi bilirdi. O, onu incelerken Yibo bu seferde, "Kendine gel, benim sana niye ihtiyacım olsun? Alt tarafı arkadaşız, senden başkası yok mu sanıyorsun, ne bu cesaret?" Diye bağırdı. Ardından kafasını yana çevirip yüzünün silik bir görüntüsünü ona bakan adama sundu ve hemen geri döndü önüne.

Karşıdaki kişinin ne dediği duyulmuyordu ama Zhan elleri cebinde dururken küçük olanın ayakkabısının ucuyla yere belirsiz şekiller bırakmasından anlar gibi olmuştu. Bekledi, çok geçmeden Yibo onu onaylar bir biçimde konuştu.

"Haoxuan,ne yalnızlığından bahsediyorsun tanrı aşkına! Kes sesini. " Kısılan sesiyle devam ederken Zhan'ın da boğazına onunla birlikte bir ağırlık çöktü. "Onlarca arkadaşım var benim, o yüzden uydurma tamam mı?"

Birkaç saniye sonra konuşan arkadaşının yüzüne telefonu kapatan genç, öfkesini tam çıkaramamış olması yüzünden bir hışımla ona bakan adama döndü. Sokak lambası etrafı aydınlatsa da, yüzüne gölgeler düşürmüştü ve Yibo o yüzde anlayış, şefkat görmekten bıkmıştı.

"Ne var! Ne bakıyorsun?"

Zhan başını yana düşürüp düşünceli gözlerle onu süzmeye devam etti. Ardından Yibo yeniden bağırdı, dudakları titriyordu. "Hem niye buradasın sen? İhtiyarların uyku ihtiyacı az olur diye duymuştum ama bu kadar da değildir herhalde."

"Yine sol kaşın yaralanmış ve yine dizlerinin üzerine düşmüşsün." Bakışlarını çocuğun yırtılan pantolonunun diz kısmına indirdiğinde anlaşılır bir şekilde üzülmüştü.

"Ne diyorsun be! Benim yerime sen mi içtin bu gece?"

Zhan ona yaklaştığında geriye çekildi  ve eliyle onu durdurdu. "Hiç nutuk çekecek halim yok, o yüzden başlama yine yaşlı adam. "

Elini aşağıya düşürdü, dudaklarını birbirine bastırdı ve kaşlarını çatma girişimi ettiği küçük bir küfüre mal oldu. Bir süre öylece birbirlerine baktılar.

En sonunda Yibo, "Git uyu Xiao Zhan." Diye mırıldandı. Sonra da arkasını dönüp apartmanın kapısına doğru yürümeye başladı. Adımları yavaştı, duymayı beklediği şeyi duyabilmek için öylece birden gidemiyordu.

küçük işlerin adamı ve ebruli~yizhan Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin