17- Xian-gege, Sebze-gege

791 165 5
                                    

Lan Wangji, "Bu dediğini unutma," diye mırıldandığında, dudakları Wei Wuxian'ın dudaklarına belli belirsiz sürtünmüştü.

Bereket tanrısı daha sonra Wei Wuxian'ı bırakıp sakince yürüyerek odadan ayrılmış, Wei Wuxian'ı boş boş ardından bakarken bırakmıştı.

"Eh? Ne... Lan Zhan!"

Ölüm tanrısı, şaşkına dönmüş ve biraz da tahrik olmuş halde, çabucak onu takip etti. Lan Wangji'nin onunla böylesine dalga geçebileceğini kim tahmin edebilirdi ki? Bu Wei Wuxian'ın işiydi!

Lan Wangji'ye yetiştiğinde koluna yapışmış, fazlasıyla yapmacık ve abartılı şekilde somurtarak sızlanmıştı. Lan Wangji ise onu daha yakına çekmek için kolunu Wei Wuxian'ın beline dolamadan önce, onun bu halini bir süre tolere etmişti. Bu bir şekilde ölüm tanrısını sakinleştirdiğinde ise Lan Wangji'nin sıcaklığına daha da sokularak ona iyice sarıldı.

En nihayetinde arkadaki avluya doğru yol aldılar. Wei Wuxian hiçbir şey büyümediği halde sarayın neden bir avlusu olduğundan emin değildi. Bu avlu kendisi Yiling Piri olmadan öncesinde de buradaydı, belki de Baoshan Sanren bahçeyi güzelleştirmenin bir yolunu bulmuştu. Ancak Wei Wuxian ne yaparsa yapsın, girişimleri hiçbir işe yaramamış ve bölge solmuş çiçekler ve ölü çalılarla dolmuştu.

A-Yuan şu anda; Büyükanne Wen ve Wen Ning tarafından izlenirken, bir çeşit sebze tarlası olması gereken yerde oyun oynuyordu. Wei Wuxian ve Lan Wangji onlara doğru yaklaştığında ise A-Yuan kafasını kaldırmış, yüzündeki sırıtışla onlara doğru koşmuştu.

"Xian-gege, Sebze-gege," dedi. "Bakın!"

Wei Wuxian'ın yeryüzünden birkaç hafta önce getirdiği çimen kelebeğini, onlara gururla gösteriyordu. Ölüm tanrısı sevincini gösterebilmek için çömelmiş ve mutlulukla çığlık atan, dengesizce adeta bir penguenmiş gibi yürüyen çocuğu sıkıca göğsüne çekmişti. Kafasını kaldırıp Lan Wangji'ye baktı ve bereket tanrısı ikisinin maskaralıklarını o kadar yumuşak bir bakışla izliyordu ki, Wei Wuxian'ın kalbi teklemişti.

Nihayet Wei Wuxian'ın pençelerinden kaçan A-Yuan, Lan Wangji'nin cüppesini çekiştirdi.

"Sebze-gege," dedi. "Daha çok bitki yetiştir."

Wei Wuxian, "A-Yuan," diye azarladı. "Öylece gidip Lan Zhan'a senin için bir şeyler yapmasını emredemezsin. Bu kabalıktır."

Lan Wangji'nin keskin bakışlarını görmezden geldi. Her şeyden önce Wei Wuxian'ın utanmazca nişanlısı tarafından şımartılması ile A-Yuan'ın bir şeyler talep etmesi arasında bir fark vardı. Wei Wuxian uygun görgü kurallarını biliyor ancak yine de görmezden geliyordu fakat A-Yuan'ın hala böyle şeyleri öğrenmesi gerekliydi. Daha sonra büyüdüğünde ve davranışlarının olası sonuçlarını anladığında, görgü kurallarını istediği kadar ihlal edebilirdi ve Wei Wuxian bunu gururla izlerdi.

A-Yuan tekrar yukarı doğru Lan Wangji'ye bakmadan önce, Wei Wuxian'ın sözlerini bir anlığına düşünüyor gibi görünmüştü.

"Daha çok bitki yetiştirir misin, lütfen?" diye denedi.

Wei Wuxian homurdandı. Neyse, bu bir başlangıçtı zaten.

"Zorunda değilsin," dedi Lan Wangji'ye.

Lan Wangji ise, "Sorun değil," diye yanıtlamıştı.

Bereket tanrısı, A-Yuan'ın elini tutmasına ve onu demin oynadığı toprağa götürmesine izin verdi. Wei Wuxian onların etkileşimini şefkatli bir gülümsemeyle izlerken, Wen Ning yanına gelmişti.

"Wei-gongzi," diye selamladı.

Wei Wuxian yüzyıllardır süren arkadaşlıklarında, Wen Ning'in ona sadece ismiyle hitap etmesini sağlamaya çalışmaktan uzun zaman önce vazgeçmişti. Hatta Wen Ning, ilk Yiling Piri olduğu zaman onu "Wei-Laozu" diye çağırmaya başlamıştı ancak Wei Wuxian çabucak onu durdurdu. Şimdi "Wei-gongzi" daha çok sevimli bir lakap gibiydi.

"Wen Ning," Wei Wuxian gülümsemesine karşılık verdi. "Her şey yolunda mı? Ben yokken herhangi bir sorun olmadı değil mi?"

Wen Ning başını salladı. Çekingen doğasına rağmen Wen Ning birçok şeyde oldukça yetenekliydi ve genellikle Wei Wuxian yokluğunda Mezar Tepeleri'ni onun sorumluluğuna bırakırdı. Wei Wuxian, Wen Ning'in bir gün kendi etki alanını oluşturmasını ve onunla birlikte gelen saygıyı kazanmasını umuyordu ancak şimdilik, Wen Ning'in bağımsız statüsünün onun Wei Wuxian'ın sağ koluymuş gibi davranmasına izin verdiği için mutluydu.

Wen Ning'in zifiri karanlık gözleri Büyükanne Wen'i kibarca selamlayan Lan Wangji'yi gözlemliyordu. Bakışları temkinliydi, ancak Wen Qing'in ki gibi şüpheli değildi. Diğer tanrının sessizlik içinde kıpır kıpır olduğu bir andan sonra Wei Wuxian ona acımış ve sorulmamış sorusunu yanıtlamıştı.

"Eğer A-Yuan'ı kendisi görürse açıklamak daha kolay olur diye düşündüm," dedi. "Bilirsin, bu durumu daha gerçekçi kılıyor."

Son birkaç gün içinde Wei Wuxian; Wen Qing ve Wen Ning'le, A-Yuan konusunu Lan Wangji'ye söyleyip söylememe konusunda epey bir konuşma yapmıştı. Lan Wangji'ye bir söz vermiş olmasına ve nişanlısına hayatı pahasına güveniyor olmasına rağmen, bunu söylemeye karar vermek yalnızca kendisine düşmüyordu çünkü ne sır onundu ne de büyük bir risk altında olan hayat kendisinindi. Wen Ning fazla direnmeden kabul etmişti. Eğer Wei Wuxian, Lan Wangji'ye güveniyorsa o da aynısını yapacağını söylemiş ve Wei Wuxian'a karşı hiç bitmeyen inancıyla ölüm tanrısının kalbini bilmem kaçıncı kez ısıtmıştı.

Wen Qing'i ikna etmek daha zordu. Feda ettiği onca şeyden sonra eğer işler ters giderse yine de bir şeyleri kaybedeceği düşünüldüğünde Wei Wuxian onu suçlayamıyordu. Buna rağmen Wei Wuxian'ın hükmüne ve daha çok müttefike sahip olmanın sonunda onların yararına olacağına güvenmişti. Ayrıca, Lan Wangji'nin bir erdem ve doğruluk örneği olması da onlara yardımcı olurdu.

Böyleyken bile, elbette Wei Wuxian'ın Lan Wangji'yi eve getirmek yerine onunla yalnızca konuşmasını bekliyorlardı. Adil olmak gerekirse, Wei Wuxian da bunu beklemiyordu ama işte, buradaydılar.

Wen Ning, Wei Wuxian'ın bu aniden değişen fikirlerine oldukça alışkan olduğundan küçük bir gülümsemeyle sadece kafasını sallamıştı. Bereket tanrısı avlunun tam ortasına oturup guqin'ini çalmaya başladığında, ikisi dostça bir sessizlik içinde onu izlediler.

Flowers Blooming in the Dark | wangxianHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin