Bölüm 44

1.5K 83 733
                                    

''Senin ne işin var burada?''

Üç yıl sonra beliren kişiyle göz göze gelirken simasının nasıl değişiklik geçirdiğine bakıyordu. Üniversite yıllarına ait tombullukları kaybolmuş, bakışları daha derinleşmiş ve hatları daha sivrileşmişti. Tam bir yetişkin gibi olmuştu, dik omuzları varlığını belli ederken özenli görünüyordu. Zevki değişmemişti belli ki, siyahtan kaçınmayı sevdiğini bildiğinden bugün karşısında krem renginde takım elbise giymesine şaşırmamıştı.

Onun sevdiği şeyleri hatırlamak, yumruklarını daha da sıkmasına sebep oldu. Bakışlarını aşağı düşürmemeye çalışırken karnının kasıntısı gittikçe artıyordu. Gözlerine bu kadar uzun süre ne zaman baktığını bilmiyordu. Ona dair hatırladığı en son şey bankta otururken gözlerinin kapalı oluşuydu. Aynı şekilde ulaşmaya çalıştığı kalbinin nasıl kapalı olduysa.

Şu anda karşısında öylece dikiliyorken her şey o kadar basit görünüyordu ki, odada kahkaha bile atabilirdi. Yanına yaklaşmak, göz teması kurmak veya elini uzatsa ona dokunabilecek olmak çok basitti. Her şey onun için bu kadar basit miydi? Onsuz geçirdiği mevsimleri birer birer arkasında bırakırken günün birinde hiçbir şey olmamış gibi gelmek, belli ki basitti.

Kahkaha atmadı ama siniri bozulduğundan ya da duruma hayret ettiğinden hafifçe güldü. Her şey onun için bu kadar kolaysa, bırakmak kolaysa, tekrar yüzüne bakmak kolaysa, aynı şeyi kendisi de yapabilirdi. Masanın üzerinde neredeyse çizik oluşturacak parmaklarını çektikten sonra sandalyesine oturdu. Ancak oturunca anlayabildi, bacak kaslarının ne kadar rahatladığını.

Kendisinin aksine o, hala bir yere oturmamışken gözleriyle hareketlerini izliyordu. Dudakları suskunlaşmıştı aynı üç yıl önceki gibi. Beden hareketini özenlice izliyormuş gibi konuşmak için doğru zamanı bekliyordu. Fakat hiçbir zaman, konuşmak için doğru zaman değildi. Dün gece hastaneye onun etkisiyle gelmişken değildi, dün gece şu anda bulunduğu odasında ağlarken değildi.

Stajyeri odadan yeni çıkmışken, sahip olduğu resmi duruşu keserek ''Jin... çok özür dilerim.'' dedi. Jin'in elleri kucağında birleşmiş usluca duruyorken ona bir şey söylemedi. Kalbine şaşırdı, söylediği söz bir kağıt kadar hafif olduğu için etkilenmemişti. Sinirlenmedi ya da üzülmedi sadece, ne kadar anlamsız bir söz olduğunu düşündü.

Ama ismiyle hitap etmesi, işte bu kalbindeki akışı hızlandırdı. Nyks'ten kendisini siktir edip kovarken, sevgilisiymiş gibi davranmasını isterken, beraber canlandırma odalarına girerken, aşkını itiraf ederken, kolları arasında ağlarken hatırladığı bu ses tonu rahatsız hissettirdi. Üç sene öncesinde değillerken, üç sene önceki ses tonuyla ismini hitap edemezdi. ''Ofisimde bana Bay Kim diye seslenin.''

Eliyle karnına daha da baskı yaparak kasıntısını durdurmaya çalıştı. Her konuştuğunda yeni bir hareketlenme oluyor, sözleriyle bıçakladığı kişi oyken asıl kendi canı yanıyordu. Kalbinde hala yaşıyorsa, madem bu bıçağı daha da derine götürmesi gerekecekse, yapacaktı. Hissettiği acıdan mı bilmiyordu ama bedeni fark edilemeyecek derecede titriyordu.

Güç almak için parmaklarını birbirine yapıştırsa da gözlerini ondan ayırmadığı sürece bir tarafı zayıftı. Yüzüne bakarken daha önceden öptüğü her bir noktayı hatırlamadan edemiyordu. Dudaklarının temas edip yüzüne fısıldadığı her bir anı ihanet ediyordu. Gözleriyle açık boynuna bakarken öptüğü her bir kızarıklığı düşünüp daha da çok titriyordu. Hazdan değil, hissettiği saf aşkın artık öyle olmadığını bildiğinden titriyordu.

Odada bulunan hava çok ağırdı ve bu omuzlarına çok fazla geliyordu. Onun tekrardan konuşup ''Biliyorum hemen bana sıcak davranmanı beklemiyorum ama kendimce sebeplerim vardı.'' demesi de işe yaramıyordu. Açıkçası sebepleri açıklamasını isteyecek kadar merakı yoktu. İlk başlarda canını verecek kadar merak ediyordu, şimdi ise avucunda bir şey kalmamıştı.

NIGHT CHANGES ~TaeJin~Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin