14|Öfke ve çaresizlik.

582 74 78
                                    

 "O geri gelmeyecek."

Kont önündeki üzgün kadına bakarken, hiçbir depremin yıkamayacağı ve yerinden oynatamayacağı bir dağ gibi dursa da aslında tek bir zayıf nefesle devrilecek kadar güçsüz kalıyordu. O her zaman güçlü bir adam olmuş ve her derdine çareler bulabilmişti. Ancak ölüme çareler hiç yetmiyordu.

"Geri geleceğini bilsem, tüm varlığımı bu uğurda feda ederdim." Diye konuştu bakışları aşağıda bir noktaya kayarken. Oturduğu yerde çaresizlikten nefesi kesildiği sırada belki de her şeyden çok istiyordu aylardır bulamadığı kişiyi bulmayı. "Hiçbir şekilde telafi edemem biliyorum, ama elimden geleni yapacağım."

Üzgün kadın ona karşılık vermediğinde yerinde kalktı ve yanında ayakta duran gence ışıksız gözleriyle işaret verdi. Zhuocheng de başını sallayarak cebinden çıkardığı zarfı oradaki alçak masaya bıraktığında ikisi de ağır adımlarla ve onlarca sıkıntıyı kendilerine katarak oradan çıktılar. Çıktıkları ev, fabrikada çıkan yangında ölen dört işçiden sonuncusunun eviydi. Sıkıntı ve sonsuzmuş gibi görünen kederle o evden çıktıklarında Kont alnına düşen saç tutamını dahi düzeltmeden, solgun yüzüne tek bir duyguyu davet etmeden ileriye bakmıştı.

"Ne zaman bulacağım?"Diye sorduğunda bu soru ne yanındaki bedene ne de varlığına inanmak için zorladığı adalete içindi. Sadece kendisine yöneltmişti bu soruyu,her şeyden ötede bir suçluluk buluyordu kendisinde ve onlarca hatayı çekinmeden üstleniyordu. "Ne zaman bulabileceğim bu kişiyi?"

Zhuocheng sert bir ifadeyle onun baktığı yere, şehir merkezinden uzak kalan küçük yerleşim yerinin meydanına baktı." Çok yakında. Güneydekilerden haberler geldiğinde daha az kişi şüpheli olacak."

Kont kendisine duyduğu öfkeyle,"İnsanlar ölüyor." Diye konuştu. Bir haftadır düşünceleri hep bu noktaya dokunuyor ve gerçeklik her yönüyle özgüvenine zarar getiriyordu. "Bilinmeyen ama bizimle alakalı bir sebep yüzünden hem de."

Güçlü olması, zengin olması hiçbir şey fayda sunmuyordu. Bir hafta önce İplik fabrikası yanmış, dokuma atölyesi kullanılamaz hale gelmiş ve her şeyden öte fabrikada gece nöbeti tutan dört kişi ölmüştü. Kimin yaptığı elbette belli değildi, polisler yangından kurtarılan bölgeyi incelerken ejderha deseni işlenmiş  bir flama bulmuştu. Soruşturma devam ediyordu ve Arşidük'e bir mektup gönderilerek onunda olaya dahil olması sağlanmıştı. Metropolitan polis merkezi Arsidük'ü tamamen suçlu gösteremese de, buna ihtimal vermişti. Nihayetinde bir soyluyu öylece suçlamak kimsenin harcı değildi, ama halk içten içe konu hakkında konuşmaya başlamıştı bile.

Bunun yanında Kont inanıyordu ki, Arşidük değildi. Oklar hep onu gösteriyor olsa da Lord everglot  büyük bir özgüvenle kendisinin olmadığını söylüyor ve bir yandan da bu kişiyi kendisinin de aradığını ifade ediyordu. Daha iki gün önce gönderdiği bir habere göre tüm Galler ileri gelenleri sorgulanmıştı.

"Sanki hep önümde, sesini duyuyorum bu kişinin, varlığı çok yakında. "Gözlerini yanındaki bedene çevirdi. "Ama gözlerim kör sanki."

Zhuocheng derince iç çekti, uzaktan gelen arabanın söylediği saatten 7 dakika geç geldiğini düşündü ve elini destek olmak ister gibi Zhan'ın omzuna çıkardı. " Büyük bir oyun dönüyor. Bu yüzden on ayrı gözün olsa da her yöne bakamazsın, her sesi de duyamazsın. Son olarak bu oyuna dahil oldum diye kızma kendine. " Ara verip uzakta gözüne takılan detaya baktı. Yaşlı bir adam öfkeli adımlar atarak ara sokaktan meydana doğru ilerliyordu. Bakışları sertleşirken tok bir sesle konuşmasına devam etti.

"Çünkü büyük adamlar, büyük oyun oynar."

Gelen arabaya doğru adımlarken Xiao Zhan'ın öteki tarafına geçmiş ve yeniden hedefi artık belli olan yaşlı adama bakmıştı. Göz göze geldiği adam ellerini havaya kaldırarak arabaya binmek üzere olan ikiliye karşılık,"Lanet olsun sizin gibilere!" Diye bağırdığında Zhan durmuş Zhuocheng ise onun arabaya binmesini söyleyerek beklemeden ona arkasını dönmüştü.

Lord, don't move that, [Yizhan]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin