19-katil

793 90 32
                                    

Rihanna - Man down

-Merhametli Tanrı'm ben bir suçluyum.

Hayatta iki şeyden nefret ediyordum. İlki ciddiye alınmamak, ikincisi ise belirsizlikti. Karşıdaki kişinin her konuda net olmasını istiyordum, dostum ya da düşmanım olmasının bir önemi yoktu, istediğini açık açık söylemeyen ve tavrını belli etmeyip gitgeller yaşayan insanlar her daim içten içe beni sinirlendirirdi ancak belli etmemekte iyiydim.

Bir noktaya kadar iyiydim, artık ne hissediyorsam gösterecek hâle gelmiştim.

Bu bir haftada ise bunu herkes görmüştü sanırım ve ben bunun için ayrı sinirliydim. Busan'dan dün dönen Seokjin bile bu sinirimden nasibini almıştı. Bana bu hâlimin nedenini sorduğunda ona cevap vermemiştim, üstelememeliydi, Park Jimin'in bir haftadır mekana hiç gelmediğini ve dahası karşıma hiç çıkmadığını öğrendiğinde yüzüne o alaycı gülümsemeyi yaymamalıydı. Kesinlikle beni sinir ediyordu.

Jimin'i merak ettiğim için kendime kızıyordum. Beş gün önce mekanına gitmeye karar vermiş, sonra geri dönmüştüm. Ertesi gün kendime söverek yeniden yola çıkmıştım ancak mekanda değildi. Umurumda olmadığını düşündüğüm on sekizinci saatin sonunda mesaj atmıştım ve evde olduğunu söylemişti. Şimdi oraya gidiyordum.

Alt tarafı her zaman 'karşıma çıkma' dediğim adam sadece bir hafta karşıma çıkmamıştı, ona söylediğimi yapmıştı işte. Ne vardı da sinirleniyordum? Kendi bölgesindeydi ve beni rahatsız edecek hiçbir şey yapmamıştı ama ben ona vurmak isteyecek kadar öfke doluydum. İçten içe asıl kendime kızdığımı bilmesem çoktan birbirimize girmiş olurduk. Ondan sanki sevgilisiymişim gibi bana haber vermesini beklemiyordum ki bu beni rahatsız ederdi.

Gaza daha da yüklendiğimde sinirli bir nefes daha verdim. Onu gördüğüm an bağırmak istiyordum. 'Onca zaman dinlemedin, şimdi mi sözümü dinlemeye başladın?' diye bağırmak istiyordum. Şimdi değildi, ben o faslı geçmiştim, beni bilmediğim bir yola soktuğunda ona engel olmaya kalktıkça beni omuzlarımdan iterek yürütmüştü, tam bu yola alışmışken ve kafamı kaldırıp kendi isteğimle yürümeye başlamışken beni bırakıp geriye dönemezdi. Yolun sonunda öleceğimi, öleceğini bilsem de ellerimi boğazına sarar yine de ardına bakmasına izin vermezdim.

Ona alışmıştım, onu kabul etmiştim, tenini sevmiş, tavizlerimi görmezden gelmiştim. Ona aşık değildim ve asıl önemli olan bu değildi, hayatımda ilk kez yolumdan sapmıştım. Ona aşık olmak beni rahatsız ederdi ancak ona alışmak beni korkuturdu, korkutuyordu. İsteğim beraber yürüme hırsı değildi. Otuz yaşına girecek olan ve birçok kişinin korktuğu adamın ilk kez yolda tek kalma korkusu vardı. Ben küçük bir çocukken bile kaybolmaktan korkmamıştım, evin yolunun bir önemi yoktu, ben bir yol kenarında da sabahlamıştım. Şimdi ufak parmaklarıyla beni peşinden sürükleyen adamın yoluna yabancıydım, tek kalırsam kaybolurum diye korkuyordum.

Bunu kabullenmek benden bir hafta uykularımı ve tüm düzenimi çalmıştı. Park Jimin bunun ne demek olduğunu bilmiyordu, beni olduğumdan daha tehlikeli bir adam yapacak potansiyele sahip olduğunun farkında değildi, bu korkumla alay ederdi, babamın aşağılayıcı bakışlarının hedefi olduğum vakit kendime, kendimi kaybetmeyeceğime dair verdiğim sözü benimle bir ömür geçirse dahi anlayamazdı.

Ben ömrümde ilk kez bu kadar zayıf bir adam olmuştum. Bilemiyorum, belki Jeongguk 'iyi misin?' diye sorsa gözlerim bile dolardı ki böyle bir hâldeysem battığımın resmiyeti apaçık ortadaydı.

Zamanında bir adam tanımıştım, buruşuk ellerini ellerimin üzerine koymuş, bana mavi bir aleve benzediğimi söylemişti. Bunu lenslerim ve lacivert saçlarım yüzünden söylememişti zira o gün ne lenslerimi takmıştım ne de o bunu söylerken saçlarıma bakmıştı. Kahverengi gözlerimin içine bakarak söylediği bu cümle tam da bugün zihnime dolduğunda acı bir şekilde güldüm hâlime. Gitmekten vazgeçtim ama sonra daha hızlı sürdüm arabayı. Eve gidip sızana kadar içmek istedim ya da Jimin'i arayıp bir dolu küfür etmek. Binlerce düşünce geçti aklımdan, ben yine onu görmekte karar kıldım.

lust: yoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin