Altıncı Bölüm

165K 10.4K 3.7K
                                    

Bugünün son bölümü. Dükkanı kapatıyoruz 😄

Diğerlerine nazaran daha uzun. Kısa diye sitem ediyorsunuz. Hepsi çok sevdiğinizden biliyorum ama uzun yazarsam bu kadar sık atamam. Zaten stoklar bittiğinde günde iki tane gelmesi imkânsızlaşacak.. Keyifli okumalar diliyorum.

Her satırda yorum bekliyorum. Okurken çok eğleniyorum 💃🏻❤

Sınır: 600 oy, 1100 yorum.

💫

Başımı koltuğun sırtına yasladım. Açlıktan dönen başımı dik tutmakta zorlanmaya başlamıştım. Kapının kilit sesiyle gözlerimi hızlıca araladım. Kapı açılıp Savaş Bey içeriye girdiğinde yavaşça doğruldum. Elindeki poşeti önümdeki sehpanın üstüne bıraktı.

"Sonunda!" dedim dilimi tutamayarak.

Kalçasını sehpanın boş kısmına koyup önüme oturduğunda uzun bacaklarının arasında kalmıştım. Dağınık siyah saçlarının ön tarafı ve yüzü ıslaktı. Sanırım odaya gelmeden önce yıkamıştı.

"Beklettik kusura bakmayın küçük hanım,"

Kelepçeyi işaret ederek, "Artık şundan kurtulabilir miyim?" dedim.

Cebinden çıkardığı anahtarla bileğimdeki kelepçeyi açtı. Çekiştirdiğimden kızarmış ve biraz tahriş olmuş olan kısmı diğer elimle ovuşturdum. Onun da bakışları bileğimdeydi.

O hâlâ önümde otururken zaman kaybetmeden konuşmaya başladım. "Numarayı yanlış kaydetmemişiz. Annem numaranızı bizzat anneniz Nagihan Hanımdan almış. İkisi gün arkadaşı. Annem sizi kardeşiniz Can zannettiğinden, Sezen'de benim bu görüşmeden kurtulmamı istediğinden böyle saçmasapan bir olay yaşadık. Ben yine de kardeşim adına sizden özür dilerim." duraksayıp beni koca meraklı biri zannetmesin diye ekledim. "Benim zaten numaranın sahibiyle görüşmek gibi düşüncem yoktu. Olay büyüyünce sizinle mecburen görüşmek durumunda kaldım. Herhangi bir şüpheniz olmasın bu konuda."

Yüzümden ayrılmayan bakışlarıyla, "Her şeyi biliyorum," demesiyle ağzım açık kaldı.

Kaşlarım bilinmezlik içerisinde göz çukurlarıma doğru çekildi. "Ne demek biliyorum?" dedim hafif sertelen sesimle.

"Buraya gelmeden önce annemle görüştüm. Onunla konuşmuşsun,"

Tüm algım kapanırken, içimden taşan öfkeyle, "Madem biliyordun, niye beni burada hapsetmeye devam ettin!" diye çıkıştım. "Saatlerdir burada seni bekliyorum! Neden peki? Senin aptal inadın yüzünden!"

"Pişman olacağın şeyler söylüyorsun," dedi sakin bir sesle.

Alayla güldüm. "Deli misin sen ya?" Kızarmış ve tahriş olmuş olan bileğimi gözünün içine sokmak ister gibi havaya kaldırdım. "Bak! Saçmasapan bir mesaj meselesi yüzünden ne hâle geldiğime bak!"

Kolunu arkaya uzatarak biraz önce getirdiği poşeti aramızda tuttu. "Sinirlenmekte haklısın. Beklettim çünkü sana yemek almıştım,"

Öfkeyle oturduğum yerden kalktım. "İstemez." çantamı omzuma asarak bacaklarının arasında kalmış olan bedenimi oradan kurtarmak için, "Kenara çekilin!" dedim.

Dilini damağına vurdu. "Önce karnını doyur. Sonra ben bizzat evine bırakacağım seni."

Üstten yüzüne diktiğim bakışlarımla, "Sizden hiçbir şey istemiyorum. Mümkünse bu saatten sonra bir daha karşılaşmayalım bile," dedim sertçe.

Oturduğu yerden kalktığında bir anda ona üstten baktığım bedeni devleşmişti. "Asu," dedi kolumu nazikçe tutup.

"Savaş Bey lütfen," deyip kolumdaki elini itekledim.

155 POLİSİYEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin