𝒮𝑒𝓋𝓂𝑒𝓀 𝒹𝑒 𝓎𝑜𝓇𝓊𝓁𝓊𝓇

5.6K 423 71
                                    

Öyle bi içimden geldi ....

•••••°°°°°°••••••••°°°°°°°••••••••°°°°°°°••••••••°°°°°°••••••°°°°°

' sevmek de yorulur ' demiş Zarifoğlu.

Kasabalar yorgunlarla dolu. Saraylar , pazarlar , limanlar , siyasi parti teşkilat sefalethaneleri...

Tarih , romanlar , bir şeyin hiç elde edilmemiş olmasının açtığı yaraların tedave edildiği annelerin kucağı , din kültürü ve ahlâk bilgisi... Yorgun insanlarla dolu.

Sarayın, hazinen olsa da bir bardak suyu içerken " Ağzım ? " Diyemezsin .

Tüm ihtimaller bile aleyhine olduğunda kişinin sevebilme hakkını tırnaklarıyla kazıyarak alabileceğini biliyorum.

Arthur Schopenhauer, dondurma , sex , Şule Gürbüz , Beypazarının doğal sodası, Ergin Günçe , Sigmund Freud karşıtları , bir insanı sevmeye giden yolun başındadır.

Peki onu sevmeme giden yolun başı neydi? Onu pazarda görmem mi , ona acımam mı , asla . Onu sevmeme giden yol saçlarının dalgalarında boğulmam , gözlerinin yeşilinde koşmamdı özgürlüğüme.....

Günün insandan nispeten arınmış saatlerinde , sabahın ilk ışıklarının gözüne vurmasından hiç hoşlanmayan bebeğimi izliyordum .

Çoktan yataktan çıkmış , sarayın bir takım kolay işlerinde kralımıza yardımcı olmam gerekiyordu , ama gelin görün ki bunu yapmamak için harika bir sebebim vardı.

Babam ' sabah olunca direk yanıma gel .' demişti . Eh ne zaman uyanırsan o zaman sabahtır. Demek ki daha ben uyuyorum .

Açık pencereden yazın gelmeye başlamasıyla birlikte yeşillenen ağaçlardan ve bodur çimenlerden yayılan bahar kokusu odanın içine dolmuştu.

Hafif esen sabah meltemi ile biraz daha sokuldum çıplak bedene. Sıcaklığını biraz daha hissettim kurumuş tenimde.

Öpücüklerimi yarısı açık omuzlarına sıralarken rahatsız olup uyanmamak için kıpırdanıyor , mızmızlanıyordu .

Gülücüklerim arasında kollarımı ince beline sararken iyice çekmiştim bizi birbirimize.

Mavinin en berrak , en eşsiz tonu gözlerini açarken kısık kısık bakmaya başlamıştı etrafa.

Olayları anlayabilmek için dağınık saçlarının yer yer işlendiği kafasını kaldırıp şehlalarını odanın ilmek ilmek işlenmiş duvarlarında gezdirirken sonunda bende durduğunda dudağının kenarında bir çukur oluşmuştu , o çukur ki şehadet şerbetimi kana kana içirecek olan bana ....

Gözlerinin içi dahi gülerken uyuşmaya yüz tutmuş elini yanağıma yerleştirmiş , dün geceden şişen dudaklarını benimkilere bir kelebek ömrü kadar bastırıp çekilmişti .

İkimiz de saf saf gülerken arka kümesteki horozların art arda ötmesi ile artık uyanan uyanmayan herkes için sabah olduğuna kanaât getirdim.

İçime doya doya çektiğim kokusu ile bana hayat bahşeden kıkırtıları kulağıma doluyordu , son kez öptüğüm boynu ve burnu ile daha fazla durursam kalkamayacağım gerçeği ile hemen ayaklandım yataktan.

Şaşkın gözlerini bölertmiş bana bakarken ellerimi narin yanaklarında gezdirdim .

' Kral ile şehre inmeliyiz , birlikte teftiş yapacak ve halkın ihtiyaçlarını belirleyeceğiz . Sen dinlenebilirsin tüm gün. '

' Ben saraya yeni gelen süs bitkilerini kontrol edeceğim Kuyaş , görevli bahçivan yardım etmem için rica etti .'

' Bu onun işi değil mi ? Bırak o yapsın işte , sen niye yoruluyorsun?'

' Ama ben de çok istedim ki , seviyorum çiçekleri , en iyi sen biliyorsun. '

' çok yorulmak yok ama .'

Anlına dokundurduğum unutma beni öpücüğüm ile sonunda zar zor odadan atabildim kendimi...

Yula ....

Ilık suda iyice temizlendikten sonra Kahya kıyafetlerimin yerine dün bahçivandan rica ederek aldığım kahverengi önlük ve beyaz kıyafetleri üstüme geçirdim . Son olarak deri eldivenleri de elime taktığımda açtığım kapı ile taş merdivenleri inmeye başladım.

Mutfağın yarısında elime tutuşturulan çaylar ile
bahçeye çıktığımda kraliçe ve prenses(!) İn çay keyfi yaptığı çardağı selamlayarak ve prensesin nedenini bilmediğim rahatsız bakışları eşliğinde tepsiyi önlerine büyük bir saygı içerisinde yerleştirdim .

' sen oğlum Kuyaş'ın kahyasısın değil mi? Adın?'

' Yula kraliçem '.

' Memnun oldum Yula , teşekkür ederiz çaylar için.'

' Afiyet olsun efendim.'

Koşarak çiçeklerin kasa kasa konulduğu bahçeye giderken şimdiden mis kokularını alıyordum.

Yaşlı bahçivan ile selamlaşıp işimize başlarken ne saat kavramı işlemişti bende ne de yorgunluk , ağzımda marşımız , ileri geri sallanarak bir kap içine sıkıştırılan mor , sarı her renk menekşeyi teker teker özgürlüklerine dikiyor, sonra sırasıyla can sularını veriyordum.

Ne ellerimin kirlenmesi umrumdaydı , ne tırnaklarıma dolan çamurlar.

Beni bu kadar yoğunlaştığım işimden çalan tek şey prensesin adımı seslenen çığlıkları ve bana doğru sinirle gelen muhafızlardı .

Ben daha ne olduğunu anlamadan , elimdeki çiçeklerimi bile yerine koymama müsade etmeden tutulduğum gibi kollarımdan sarayın boş meydanına doğru götürülmeye başlanmıştım .

Meydana yaklaştıkça sabah prenses ve kraliçenin önüne koyduğum tepsinin , üstündeki bardakların yerde paramparça olduğunu ve prensesin resmen sinir krizi geçiren ifadesini gördüm .

Ne yaptığımı bilmediğim korku içime dolarken gözlerim prensi arıyordu, ondan başka bu koca sarayda sığınabileceğim kimsem yoktu .

Ne gözlerim aradığını bulabildi , ne ben prensesi bu kadar sinirlendiren , herkesi hayrete düşüren suçumu öğrenebildim .

Bana tek yapılan büyük çarmıha itirazlarım eşliğinde sıkı sıkıya bağlanmam ve sırtıma , göğsüme inen sert kırbaç darbeleri ile amansızca ağlamamdı .

Her defasında elindeki kırbacı olabilenin en serti şeklinde çoktan parçalanan bedenime sinsi gülüşleri eşliğinde indiriyordu prenses .

Ne ağlamama acıyıp o duruyordu, ne de etraftakiler bir şey diyordu, bu zulüm ben bayılıp bana doğru koşan prensin silüetinin sahi mi yoksa bir rüyadan mı ibaret olduğunu anlayamayacak duruma gelene kadar sürdü .

Gülücükler, öpücükler eşliğinde uyandığım bu sabahın sonunu kanlar ve gözyaşları içinde bitirmiştim...

•••••°°°°°°••••••°°°°°°•••••••°°°°°°••••••°°°°°••••••••°°°°°°•••••

Bir şeyler yapıyorum ama iyi mi kötü mü bilmiyorum.



ᴘʀᴇɴꜱᴇꜱᴇ ʙxʙHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin