chapter 17

144 39 5
                                    


       Jungwoo'nun vücudu, mermi sırtındaki ete saplanırken ağır çekimde parçalanıyordu, mermi ilk önce kaslarını yırtmıştı ve kemiğine saplanmıştı.  Jungwoo her yeri kanayan, cansız bir yığın halinde yere düşerken, silah dumanı habire çoğalıyordu ve ardından havaya karışıp dağılıyordu.  Yabancı adamın yüzü olmamasına rağmen bariton sesi Doyoung'un bilincini yakıyordu adeta.

"Ne yapıyorsun?!"  diye bağırdı adam, Doyoung nişan alıp tetiği çekerken adamın kelimeleri yankılanıp uzaklara gidiyordu.  Doyoung tetiği her çekişinde mermilerin havada keskin bir bıçak gibi hedefini bulup onları kesebildiğini görebiliyordu. 
Katili vurarak zafer kazanmayı, arkadaşının ölümünün intikamını almayı ummuştu ama havaya demir kokusu yayılırken, şarap rengi kanın solgun insan teninde bir çiçek gibi açtığını gördüğünde hissettiği tek şey korkuydu.  Ve duyabildiği tek ses, yoğun dumanlı havada tekrar tekrar  yankılanan kendi bağırışlarıydı...

"HAYIRRR!?!"  karanlıkta omuzlarını kavrayan o elleri bulana kadar kendi sesinden sağır olabilecek kadar çığlık atmıştı Doyoung.

"Sen iyisin Doyoung. Güvenli bir yerdesin, burada benden başka kimse yok ve sana zarar vermeyeceğim, söz veriyorum." sesi boğuk ve sakindi. Uyunamayan gecelerde yenilen çikolata ve şekerlemeler gibiydi ses tonu.

"O anı, o günü görmeye devam ediyorum. Bütün o kahrolası kan. O kadar kırmızı ki... ve ben ondan kaçamıyorum. Ne kadar uğraşırsam uğraşayım saklanamıyorum," dedi Doyoung. Konuşmasını derin bir  yutkunmayla sonlandırmıştı.

"Daha iyi olacak. Sadece geçmişle barışman, olanları kabullenmen ve geçmen gerekiyor. Daha iyi olacaksın. Bana güven yakında her şey daha iyi olacak."

"Yapamıyorum, gözlerimi her kapattığımda onları görüyorum. Uyuyamıyorum... Yani uykuya dalsam dahi bütün gece hiç uyumamış, dinlenememiş gibi hissediyorum."

"Dün gece odamda uyumak işe yaradı mı peki? Kötü rüyalar gördün? Hafif uyuyan biriyim buna rağmen hiçbir şey duymadım ama bilmiyorum, belki bir şey kaçırmışımdır." Jaehyun yatağa oturmuştu, ellerini de Doyoung'un omuzlarından çekmişti. Doyoung odanın karanlık olmasından dolayı memnundu, böylece diğer adamın yüzünü net göremiyordu.  Ne kadar yakışıklı olduğunu çok iyi biliyordu ama şu anda kendini bu kadar savunmasız hissederken onunla yüzleşmemek daha iyi gelmişti sanki.

"Rüya görmemiştim. Sadece uyumuştum. Odada başka birinin olduğunu bilmek yardımcı olmuştu."

"Sen... benim odamda uyumayı tercih eder misin?" Garip hissetmek için 1'den 10'a kadar bir ölçek olsaydı, Doyoung komşusunun şuandaki durumda 8-8.5 civarında garip hissettiğinden şüphe ederdi. Her neyse Doyoung için şuan Jaehyun'un ne kadar garip hissedip hissetmediği umrunda değildi, sadece dünkü gibi rüyasız bir gece geçirmek istiyordu.  Dün gece olduğu gibi onunla aynı odada olmanın, yakınlarda onun uyuduğunu bilemenin, onun nefes alışverişlerini dinlemenin Doyoung'u hiç olmadığı kadar rahat hissettirdiğini kabul etmekten korkmuyordu.

"Evet lütfen."  Jaehyun'un hafiften geri çekilmesine aldırmadan uzandı ve ince parmaklarını, Jaehyun'un sağ koluna doladı. "Lütfen, Bayım."

"Jaehyun." Jaehyun bunu o kadar yumuşak ve sessiz bir şekilde söylemişti ki Doyoung neredeyse kaçıracaktı.

"Adın Jaehyun mu?"

"Bana kimsenin yanında adımla seslenme. Sana bu kadar çok şey söylediğimi ya da sana bir şeyler öğrettiğimi bilmekten mutlu olmayacaklardır."

"Bir şey söylemeyeceğim.  Yemin ederim."

"Bunun için şimdiden pişmanım, evlat."  Jaehyun sessizce ayağa kalktı ve kapıya doğru yürüdü.  Doyoung ise ilk defa ona evlat dediği için üzülmemişti.

while we are in love + dojaeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin