VIII

543 34 1
                                    

BOŞANMA

 Şimdi Tal'at Bey'le, bir başka deyişle Râgıbe Hanım ile Fitnat Hanım görüşmekte, konuşmakta, sevişmekte olsunlar, biz bir az Üsküdar'a geçelim: Üsküdar'da Toptaşı'nda bir büyük konak vardı (belki hâlâ vardır). Bu konağın harem-lik-selâmlık (1) olarak yirmi otuz odası vardı.

Her tarafı pek güzel, süslü, değerli döşemelerle döşenmişti. Pek geniş bir bahçesi vardı, içinde bir iki bahçıvan hep çalışıyordu. Büyük ahin vardı, içinde beş altı pek güzel at bağlanmıştı. İki üç araba vardı. Beş alü uşak vardı. İspir,(2) seyis,(3) bilmem ne de aynı. Haremlikte beş on câriye4 vardı; kimi yaşlı, kimi kız. Eninde sonunda büyük bir konaktı. Oldukça büyük ve zengin bir adamın konağı kısacası.

 Bu konağın uşaklarını, cariyelerini uzun uzadıya anlattık. Ya bu konağın efendisi yok muydu? Onun da haremi,(5) evlâdı,(6) anası, babası yok muydu? Haa! Bu konağın yalnız bir efendisi vardır ki, kırk kırk beş yaşında ve Ali Bey adında bir kimseydi.


(1)Konağın kadınlar ve erkeklerin yaşadığı bölümleri,(2) Arabacı,(3) At bakıcısı,(4) Hizmetçi,(5) Eşi,(6) Çocukları.

 Ali Bey, on altı yıl önce, yani yirmi dört yirmi beş yaşında olduğu sırada evlenerek bir yoksul familyadan,(aileden) ama pek güzel ve akıllı bir kız almıştı. Birbirlerini pek çok severlerdi. Bununla birlikte, bir yıl ve bir kaç ay birlikte yaşadıktan sonra, Ali Bey bir gün bir nedenle karısına darıldı. Kendisi o kadar öfkeli ve titizdi ki, en küçük bir nedenle darılır ve dargınlığı bir haftadan çok sürerdi. Darıldığı gibi, karısını boşadı. Kadınsa onun inadını bildiğinden, istiyordu ki, kocasının inadı geçinceye kadar beklesin. Ancak kocası beklemedi; birdenbire (onu) kovdu, kapısından dışarı çıkardı.

 Zavallı kadın, bir yandan uğradığı bu türlü bir aşağılanmadan: öte yandan sevdiği ve bir yıldan çok zamandır birlikte yaşadığı bir kocadan ayrıldığından hüngür hüngür ağlayarak, kendi getirmiş olduğu bir cariyeyle birlikte iskeleye indi; bir kayığa binerek İstanbul'a geçti, evine gitti. Evinde yalnız bir yaşlı anası vardı. Ağlayarak ve gözyaşları çeşme gibi dökülerek anasına başından geçeni bildirdikten sonra, bir odaya çekildi, ağlamaya başladı ve kendi kendisine:


— Ah zâlim... Ah hâin!.. Ben onu o kadar seviyordum! O ise beni aldatmak için, severim me verim, diyordu. Yalandan bir muhabbet' gösterirdi. Beni gerçekten seveydi, böyle sebepsiz kovar mıydı? Ah! Erkeklerin muhabbetine inanmak! Onların sadâkatine' aldanmak! Ne büyük kabahat! Ah zavallı biz kanlar!(kadınlar) Biz, evlendiğimiz vakit de zannederiz ki, bir koca, bir refik (arkadaş) alıyoruz. Halbuki erkekler bize o nazarla(bakışla) bakmıyorlar. Onlar, evlendikleri vakit, kanlarına verdikleri ehemmiyet,(önem) satın alacaklan bir beygir yahut bir arabaya verdikleri ehemmiyetten azdır! Evet... Haklan var a... Çünkü, bir beygir alacaklar, eğer iyi çıkmazsa, yine satmaya mecbur olacaklar.

 Lâkin aldıkları fiyatla belki satamazlar. İşte bir zarar korkusu var. Fakat, kanlan iyi çıkmazsa (!), tab'lanna muvafık (yaratılışlarına, huylarına sularına uygun) gelmezse (!) hiç bir zarar etmeksizin onları bırakırlar; başkaları, daha iyilerini (!) alırlar. İşte bizi hayvan mesabesinde (değerinde) bile tutmazlar. Ne yapalım?


 Hüküm onların elinde. Nasıl isterlerse öyle yaparlar! diyerek, bir kaç gün bir düziyde ağladı.

Fakat anası:
— Kızım, ne ağlıyorsun? Eğer kocasız kaldığına ağlarsan, ben sana ondan iyisini bulurum. Yok, kocandan ayrıldığına ağlarsan, pek alçak imişsin! O seni sevmez! Seni kovdu! Seni o kadar tahkir eyledi (aşağıladı) de sen hâlâ onu seviyorsun! diyerek, (onu) Ali Bey'in aslandan soğutmaya çalışıyorduysa ve kızı dahi kanar gibi görünüyorduysa da, hemen düşüncelerini değiştirerek:

Taaşşuk-ı Talat ve FitnatHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin