BY -66-

1.2M 35.8K 12.4K
                                    

Anıldan;

"Evet işte bu da benim hikayem."
Adam bakışlarını bana çevirdiğinde sırıttım. "Sende anlatsana bey baba amca dayı."
Yaşlı amca titreyen elini kaldırıp kulağını gösterdiğinde kaşlarımı kaldırdım. "Ne oldu tontonum?"
"Kulağım..." dedi kekeleyerek. "İyi duymaz evladım. Biraz daha sesli söyle." Dudaklarını şapırdatıp ekledi. "Ocaktan mı bahsediyordun? Eviniz alev mi aldı?"
Belediye otobüsünün en arka koltuğunda bağdaş kurup tekrar dedeye döndüm ve gözlerimi kıstım. "E dede söylesene iki saattir konuşuyorum."
"Hayır ben dulum evladım."
Üst dudağımı dişlerimin arasına alırken önüme döndüm. "Kulaklar fake galiba."
"Bencede fakirlere yardım etmeliyiz evladım. Sen ne kadar bilinçli bir kızsın."
Ellerimi sesle yüzüme çarptım. "Dayı gözlerini Stardoll'dan parayla mı aldın erkeğim ben erkek!"
"Anlayamadım evladım, ne?"
Ellerimi yüzümden çekerken ona sert bir bakış attım ama tontonluğunu gördüğüm gibi hemen kaşlarım gevşedi. "Diğerlerini anlamıştın yani tontonum?"
Dede bana uzun süre baktıktan sonra "Seni kızıma benzettim. Onunda saçları kırmızıydı." dediğinde başımla selam verip kalktım. "Oldu dede ben kalkıyorum." dedikten sonra şöföre duracak kişinin olduğunu haber veren düğmeye bastım. Şöför durakta durupta kapıları açtığında başımı kapıdan çıkarıp neresi olduğuna baktıktan sonra tekrar içeri girdim. "Kapa kaptan, yanlış durak."
Kaptan, şöför dilinde birkaç küfür ederken kapıyı kapattı ve bende tekrar tonton dedemin yanına gidip oturdum. Otobüsten birkaç kişinin gözü hala bende olduğunda omuz silktim. "Vazgeçtim. İki durak sonra kalkacağım. Beni yargılayamazsınız."
Gözlerini devirip önlerine dönerlerken bende tonton dedeme döndüm. "Dede beni özledin mi?"
Cam mavisi gözleri bana dönerken dudağını şapırdattı. Oğlum kaçtır aynada deniyorum şu ciks hareketi bir yapamıyorum ya! Bir yaşlılar yapabiliyor şu dudak şaşırdatıp çeneyide orantılı olarak sağa sola oynatmayı.
"Sen kimsin?"
"Ah." diye mırıldanıp elimi kalbime götürdüm. "Kırıldım. Hani ikinci durakta beraber bindik. Ben sana akbil bastım. Sende bana alzaymır hapından tattırdın. Güzel bir ilişkimiz vardı. Beni nasıl unutursun?"
Tontonum dedemim gözlerini kısarak bana yaklaştı ve bir ara 'Şş orada dur moruk. Ben Alev'inim' demeyi bile düşünmüştüm bakışlarından çekindiğim için. "Sen..." dedi ve başını geri çekip kaşlarını çattı. Gözlerini irileştirip tekrar kısarken "Sen..." diye tekrarladı. Korkuyla "Ben?" diye sordum.
"Sen..."
"Evet ben?" diye bağırdığımda tekrar dudağını şapırdattı.
"Sen kimsin?"
Boşu boşuna korktuğum için yanaklarımı şişirip nefesimi dışarı üfledikten sonra tonton amcaya, sadece tonton amcaya özel olarak göz kırptım. "Ben Anıl'ım ama sen kısaca 'Yakışıklı tatlı komik sempatik çocuk' de."
Tonton amcam yine duyamamış olsa gerek bakışlarını benden alıp cama çevirdiğinde dudaklarım aralandı. Durak kaçırmıştım! Motorum serviste olduğundan bende bitkisel hayata geçmiştim. Moralimi yerine getirebilecek çok kişi vardı hatta eşyalarla bile mutlu olabilirdim ama ben yinede dayağa doymadığım için Alev'i seçmiştim. Evlerinin önündeki duraktan geçen otobüslerin şöförlerini bile bildiğim için hangi numaraya bineceğim sorun olmamıştı ama motorun yerinide tutmuyordu.
"Tonton amca beni lafa tuttun bak şimdi ne oldu? Alev aşkım bensizlikten ölecek." diyerek kalktım ve ayakta duran topluluğu yarmaya başladım.
"Bir dakika... Bir dakika geçeceğim. Teyze dayıyor musun sen? Obaa pardon amca karın olduğunu bilmiyordum. Ama dayıyor yani."
Amcanın kalktığını görünce kendimi otobüsten hızla attım. Kaptan arkamdan kapıyı kapatınca otobüse döndüm ve cam kenarında oturan, biraz önce beni dövmeye kalkışan amcaya el hareketi çektim. Amcanın saçından gür olan kaşları çatılıp da bakışlarını kaptana çevirdiğinde el hareketimle olduğum yerde kaldım ve ne dediğini anlamaya çalıştım. Ben daha ne dediğini anlayamamışken kapı açıldığında ve amca ayaklandığında sonunda el hareketimi indirip gerilemeye başladım.
Valla da bu sefer dayak yiyeceğim.
"Kapatın kapıyı. Kapıyı kapatın. Esiyor cereyan yapacak." diye bağırırken kaçmaya başlamıştım. Amca otobüsten inerse büyük bir ihtimal beni yakalayacaktı çünkü kendisi survivor Hasan temsiliydi. Koşmaya devam ederken omzumun üstünden geriye baktım ve oldukça geride kalmış ve koşmuyor olan amcaya sırıtıp tekrar hareket çektim. Koşmadığı için arada büyük bir fark vardı ve şimdi yardırsa ben Ayaz aşkıma telefon sapıklığı yapıp, soğuk espriler defterime yeni espriler yazıp, Alev'in fotolarını beğenen her erkeğe cin çağırma duası atıp da koşmaya devam etsem yinede beni yakalayamazdı.
Adam hareketlendiğinde yine de götü kollamak için önüme dönüp koşuşumu hızlandırdım. Alev aşkımın evinin olduğu sokağa girdiğimde artık amcanın vazgeçtiğini düşünüp yavaşlamaya başladım. Adımlarım sürüklenmeye dönerken ellerimi dizlerime yaslayıp nefesimi yorgunlukla dışarı üfledim.
Olduğum yerde durup birkaç dakika soluklandıktan sonra doğruldum ve Alev aşkımın evine doğru döndüm. Neredeyse Ayaz'la Atalay'ın evi kadar olan villasının etrafındaki kalabalığı görünce sessizce yutkundum. Ayaklarım benden habersiz hareketlenirken gözlerim çevredeki insanları tarıyordu. Bir ambulans villanın yanında hızla durduğunda adımlarım koşuşa dönmüştü. Ambulanstan inen iki kişi elinde sedyeyle eve koştuğunda onlardan uzakta olmama rağmen yaşadığım korkuyla onlarla aynı anda eve girdim. Evin içerisinde bir şey görmeme kalmadan iki polis tarafından tutulup da evden çıkartıldığımda "Ne oluyor?" diye sordum korkuyla.
"Niye geldiniz? Ne oluyor? Niye ambulans geldi?" Hiçkimseden ses çıkmadığında "Niye?" diye bağırdım.
"Biz incelemeden eve giremezsiniz beyfendi. İzlerin silinme olasılığını göze alamayız."
Kollarımı sertçe onlardan kurtardıktan sonra ellerimi saçlarıma geçirip derin bir nefes aldım. Bakışlarım kapısı açık eve dönerken dudaklarımı birbirine bastırıp gözlerimi yumdum. Ne olmuş olabilirdi? Bir eve neden polis ve ambulans aynı anda gelirdi? Alev'in olduğu eve tamam polisi anlardım da neden ambulans gelirdi?
Ellerimi aynı hızla saçlarımdan çekerken polislere döndüm. "Ne oldu?"
Kızarmış gözlerime acımış olacak ki bu sefer sessiz kalmadı. "Evde tanıdığınız biri mi oturuyor?" diye başka bir soru yönelttiğinde hızla başımı onayladım. Aslında sevdiğim kadın oturuyordu. Biri, değil.
Polis üst dudağını yalarken üzgün bakışlarını diğer polise çevirdiğinde dudaklarım aralandı. Titrek bir nefes alırken dolan gözlerimi eve çevirdim. Yüzümü buruştururken ağlamamak değildi derdim. İdrak edemediğimdendi. Burnum sızlarken üst dudağımı yaladım ve ellerimi enseme götürdüm. Bu havada elimin soğuk olması gerekmez miydi?
"Öldü mü?"
Belkide soğuktu ama hissetmiyordum.
Baktılar. Hikaye anlatırmış gibi baktılar. Bende dinleyici kadar meraklıydım ama hikayenin sonunda birkez daha dinlemeye hevesli olacağımı sanmıyordum.
Belkide ensem çok soğuktu? O yüzden hissedemiyordum elimin soğukluğunu?
Uzun süren sessizlik, çok gürültüydü aslında. Onların sessizliğine karşı bağırarak eve doğru koşmaya başladım.
Soğuktum ama yanıyordum da.
Piçin teki kolumdan tutup da döndürdüğünde gerileyip yumruğu suratına geçirdim. Yumruğum polisi yere düşürtürken tekrar arkamı döndüm ve eve koşmaya devam ettim. Soğuk mu sıcak mı karar veremediğim ve aslında aklımı dağıtmak dışında tınlamadığım ellerim kapı pervazına sürterek kayarken evin içine girdim ve deli gibi etrafımda dönmeye başladım evin girişinde.
"Alev?" diye bağırdım pürüzlü sesimle.
Yüzlerce defa geldiğim ev şimdi bana yabancı gelirken nereye gitmem gerektiğini bilmiyordum. Bir yere gitmem gerekiyor muydu, onu da bilmiyordum. Ama kalmamam gerektiği kesindi. Kalamazdım. Alev'in olmadığı bir yerde kalamazdım.
"Neredesin?" diye fısıldarken dolu gözlerle tam göremediğim koridorda dolanmaya başladım. Olduğu oda neredeydi, odada ne vardı bilmiyordum. Dolu gözlerim görmemi engelliyordu, kalp ritmim mantıklı düşünmemi. Elimin tersiyle gözlerimi sildiğimde ilk gördüğüm kapıya gireceğim sırada tekrar kolumdan tutulduğumda "Bırak!" diye bağırdım ama bir başkası da ona yardım ettiğinde direnemedim. Kapıdan dışarı çıkaracakları sırada kapı pervazlarından tutundum.
"Bırak! Alev'i bulmam lazım bırak! Onu görmem lazım..."
Biri kolunu belime dolayıp da beni çektiğinde "Yalvarıyorum bırak." dedim ama güçlerine yenik düştüm. Parmaklarım hızla kapı pervazlarından kaydı ve beni attıkları çimenlere yasladım alnımı. Yumruğu başımın hemen yanına sertçe geçirirken ağlamaya başladım. Avcuma gelen çimenleri koparmaya başlarken hıçkırdım. Kulağımda siren sesleri ve meraklı kalabalığın konuşmaları, birde kalp atışlarım. Elimde ezilen çimenler. Birde yerdeki kocaman ama küçücük olan ben...
Birinin elini omzumda hissettiğimde daha sıkı yumdum gözlerimi. Ölen yakını için moral verilmesi gereken kişi mi olmuştum şimdi de yanıma geliyorlardı? Alev'in yakınım olup olmadığından daha belirsizdi Alev'in ölüp ölmediği. Öldü demiyorlardı ama ölmedi de demiyorlardı.
Tamam sevmemişti ama çok sevmiştim be! Ölür gibi sevmiştim. Nefes alır gibi bakmıştım ona. Nefeste almıştım baktığımda, düşündüğümde, sesini duyduğumda ve gülümsediğinde.
Varsa vardım, yoksa yoktum ben. Benim için yok olduğunda bile ben onun için vardım. Şimdi tamamen yoksa, ben nasıl var olabilirdim? Hani genellikle yanımda kısılan mavi gözleri var ya. Hani her sevdiğimi söylediğimde benden aldığı mavi gözleri. Onu sinir ettikçe irileşen o mavi gözleri. İşte onlar kapanırda toprak altına girerse toprak üstünde bile çürürdüm ben.
"Ne oluyor ya?"
Gözlerim aralanırken hemen dibimde yaşlarımla ıslanan çimenler geldi gözüme. Sitemli sesini duyduğumda sessizce yutkundum ve avcumdaki çimenlerin soğukluğuna tutunmaya çalıştım daha kendi soğukluğumdan bile emin olamazken.. Hayır Alev'in sesi değildi o. Polis öldüğünü oldukça belli etmişti. Onun sesi olamazdı.
"Ya evime ne yapmışsınız bu kapı ne ya?"
"Burası sizin eviniz mi?"
"Evet. Alev Çeker'im ben. Şuan burada ne olduğunu iki saniye içerisinde öğrenmezsem polis falan dinlemem burayı dağıtırım. Evim ne hale gelmiş ya!"
Dizlerimin üzerinde oturmuş bir vaziyetteyken alnımı çimenlerden çekipte doğrulduğumda uzun bir süre arkamı dönemeyip önümdeki boş sokağa baktım. Birkez daha sesini duyar gibi olursam arkamı dönmeye cesaret edebilecektim ama hayal miydi bilemiyordum. Birçok defa hayaline tutunmuştum. Beni sevdiği hayaline, bana beni seviyormuş gibi baktığı hayaline, beni öptüğü, saçını savurarak bana döndüğü ve gülümsediği hayaline. Şimdi de yaşadığı hayaline tutunursam deli mi olmuş olurdum?
"Hanfendi evinizde bir cinayet işlenmiş. Arzum Çelik. Tanıyor musunuz?"
"Hayır ama... Ön kapıda arka kapıda kilitliydi. En son hırsız girdiği için camlarada kafes taktırmıştım. Birinin içeri gizlice giripte sonra birde gizlice girmesi yetmiyormuş gibi öldürülecek kadar yüzsüz olması imkansız."
Titreyen ellerimle yerden destek almaya çalışırken yer bana burun kıvırmış olacak ki birkaç denemeden sonra anca kalkabilmiştim. Arkamı döndüğümde gördüğüm o güzel yüzden emin olabilmek için gözlerimi ovuşturup tekrar baktım. Oydu ve güzeldi işte! Benim değildi ama herkesin 'Benim' diye hayal edebileceği kadar güzel...
Polisle Alev konuşmaya devam ederken itip itmeyecek olmasını umursamadan ona doğru koştum ve ellerimi fermuarı açık montunun içerisinden sokup beline doladım. Onu kendime bastırırken yüzümü boynuna gizleyip gözlerimi sıkıca yumdum.
"Sen de kimsi... Anıl?"
Ona benim kim olduğumu fark ettiren sarı saçlarım mıydı yoksa benden başka hiçkimsenin ona bu kadar sıkı sarılamayacağı mıydı bilmiyordum. "Lütfen itme." diye yalvardım. "Bu sefer itme lütfen."
"Ben..." diye mırıldandı ve ihtiyacım olduğu gibi konuşmaya devam etmeyip sustu. Küçük ellerini boynumda hissettiğimde sanki mümkünmüş gibi ona daha sıkı sarıldım. Gözyaşlarımla karışmış boynunu öptüm. Sadece birkaç saniye o evden o Arzum denilen kadının değilde Alev'in cesedinin çıkacak olduğunu düşünüyordum da...
Titrek bir nefes alıp belinde olan ellerimi yumruk şeklini aldırdığımda emanetmiş gibi duran ellerini boynuma sıkıca sardı. "Anıl sorun ne?"
"Sen ölme." dedim başımı gözlerini görebileceğim kadar geri çekerken. Ondan uzun olduğum için başımı hafifçe eğmiştim. Alnımı alnına yasladığımda gelecek tokata karşı kendimi hazırladım ama sadece baktı. O mavi gözlerine en çokta şaşkınlık yakışıyordu. Belki sevgi daha çok yakışıyordu ama bunu hiçbir zaman bilemeyecektim. Alev beni sevmeyecekti.
"Beni sevme, hatta benden nefret. İstediğin kadar vur, kır ama ölme."
"Senden nefret etmiyorum." diye mırıldandı başını hafifçe iki yana sallarken. Kolları hala boynuma doluydu ve dışarıdan bakıldığında sevgili gibi duruyor olmalıydık. Birilerinin düşüncelerinde Alev'le sevgili olduğum fikri beni heyecanlandırdı.
"Ama sevmiyorsun da." dediğimde sessiz kaldı. Bunu zaten bildiğim için daha fazla üzülmeyip onun yaşadığı gerçeğine tutundum ve gülümsedim. "Ölme tamam mı?"
"Şimdi ne alaka anlamadım ama..."
"Sensin sandım." dedim hızla. Mavi gözleri anlayamadığını göstererek kısıldığında açıklamaya yapacaktım ama oldukça zeki bir kız olduğu için birkaç saniye içerisinde anladı. Dudaklarını araladığında ve gözlerini kırpıştırdığında anladığı anlayıp açıklama yapmadım.
Gözlerime belki de ilk defa bu kadar uzun bakıyordu. Nefesi nefesime değecek kadar yakınımdayken bana gece yatmadan önce düşüneceğim başka şeyler bahşediyordu. Gözlerinin bu kadar yakından nasıl gözüktüğünü düşünebilirdim yada arkasına aldığı güneşe karşı bile gözlerinin ne kadar fazla parladığını.
Sesini temizledikten sonra bakışlarını birkaç saniye benden kaçırdı. Alt dudağımı dişleyip kollarımı gevşettim. Muhtemelen şimdi beni itecekti çünkü üstünden şaşkınlığını atmış gibi görünüyordu. Tam da beklediğim gibi kollarını boynumdan çekti. Zaten gevşettiğim kollarım gerilemesine istemesem de yardımcı oldu. Kollarım iki yanından düşerken derin bir nefes aldım. Ona kızamazdım. Hiç değilse ittirmemiş, nazikçe çekilmişti.
"Merak etme ben ölecek falan olsam evimi kirletmez, bahçede ölürdüm."
Elimin tersiyle gözlerimi silerken güldüm ve sesimi düzelttim. Başımı eğip ellerimi ceplerime koyarken tekrar güldüm. Ama bu kendime olan bir alayımdı. "Barda kaslı, kötü çocukları gördükten sonra gelip ağlayan çıtı pıtı beni görmen garip oluyordur."
Ama elimde olan bir şey değildi. Duygusal biriydim ve birinden ya nefret ederdim yada çok severdim. Ortası olmazdı ve sevdiğim birini kaybetme düşüncesinde boğulurdum. Ayaz, Atalay, Masal, Alev, ailem dominos açşısı da buna dahildi. Pekala dominos açşısı için ölmezdim ama o da benim için değerliydi. Hande ölse de üzülürdüm ama Ayaz'lara üzüldüğüm kadar üzüleceğimi sanmıyordum. Benim yemek zulamı sömürdüğü günü dün gibi hatırlıyordum ve büyük ihtimalde dündü, bu şartlar altında nasıl onu çok sevebilirdim ki?
"Hayır." dedikten sonra gülümsedi. Gülümsemesi gerçek mi diye parmak atmak istedim ama Alev'in elinin ağır olduğunu hatırlayıp bu dürtüyü içimde tutmaya çalıştım. Bakışlarım büyüleyen gülümsemesindeyken sessizce yutkundum.
"Benim için ağlayan ilk ve tek erkeksin. Aslında bir kız da benim için ağlamadı. Hiçkimse benim için ağlamamıştı. Beni kaybetmekten korktuğu için..."
Benim aklım hala gülümsemesindeyken biraz önce bana gülücüğünü bahşettiği dudakları dudaklarıma değdiğinde gözlerim irileşti. Aman tanrım didim.
Kalbim göğsüme kafa göz dalarken ellerime titremek dışında hareketlendirmeye çalıştım. Küçük elleri omuzlarımdan enseme kaydığında gözlerimi yavaşça kapattım. Şuan seni öpüyor Anıl, sakın 'sıçmık' deyip mahvetme Anıl. Bu sefer rezil olma Anıl.
Elimi yavaşça beline götürüp onu öpmeye başlayacağım sırada geri çekildiği için elimde, öpücüğümde havada kalmıştı. Büzülen dudaklarımı anında gevşetirken sırıtan suratından kapmış gibi bende sırıtmaya başladım. Sırıtışım gülüşlere dönerken "Bu üç oldu." dedim. "Dördüncüsünde nikahı basacağım valla. Bedenimi kirletiyorsun."
Birincisinde ben onu birden öpmüştüm ve bana saldırmıştı. İkincisinde onu öpmemi kendisi istemişti. Şimdi yine kendisi beni öpmüştü. Bende ona saldırmalı mıydım?
"Gevzeklik yapma. Bu 'teşekkür ederim' adlı öpücüktü. Benim için endişelendiğin için. Cenazem boş kalmayacakmış demek ki."
"Merak etme ben parayla 'ağlama ekibi' satın alır cenazeni doldururum." Alev'in arkadaşı, ailesi yoktu ama yinede cenazesi dolu olurdu çünkü benim çok arkadaşım vardı. Yemek severler derneği her zaman arkamdaydı. Büyük ihtimallikle mezarının yanında benimde mezarım olacağı için benim için gelen ona da okurdu. Bildiğim kadarıyla Alev'in sadece amcası vardı ailesinden ona sahip çıkan.
Alev sırıtırken bakışlarını polislere çevirdi ve sırıtması silindi. İç çekerken "Şimdi uğraş bunlarla." diye homurdanıp bana döndü. "Hadi sende defol git."
Bu lafı çok duyduğum için aldırmadım ve sırıtmaya devam ettim.
"'Defol git'inde öpücüğü var mı?" diye sorduğumda kolumdan tutup beni bahçenin çıkışına ittirmesine izin verdim. İzin vermesem bile beni zorlayacak kadar güçlüydü ama yinede yerimden oynatamazdı. Onun güçsüzlüğüne karşı güçsüz olupta onu güçlü göstermeye bayılıyordum. Onun güçlü olmasına bayılıyordum ben aslında. Hem kişilik olarak hemde beden olarak.
"Anıl zorlama canım. Zaten büyük ihtimal bütün günüm karakolda geçecek amcamlarda sürtüyor ülke dışında. Her şeyle ben ilgilenmek zorunda kalacağım ve ben ilgilenmekten nefret ederim."
"Ben geleyim." dedim bahçe kapısından atacağı sırada kolumu tutan kolunun bileğinden tutup ona dönerek. Bana doğru yalpaladı ama çok geçmeden toparlayıp geri çekildi. Teninin elimde bıraktığı iz parlıyormuş gibi hissederken beni bu kadar küçük şeyle bile nasıl heyecanlandırdığını sorguladım.
Kaşlarını kaldırdığında hızla konuştum. "Sonuçta biz sözlü sayılırız. Seni orada yalnız bırakmaya gönlüm el vermez. Sonra kahvede arkamdan ne kadar kötü bir koca olduğumla ilgili laf yaparlar falan. Zaten eve gidip annemle Müge Anlı izlemek dışında bir planım yok."
"Anıl ben senin soyadını bile bilmiyorum biliyorsun değil mi?" diye homurdandı. Hızla "Özsoy." dedim. Yakında evlendiğimizde öğrenirdi nasıl olsa. Alev Özsoy. Hiçte yakışmıyordu ama 'Çeker'den daha iyi olduğu gerçeği Masal'ın Masalak olduğu gerçeğiyle eş değerdi.
"Birlikte de değiliz onu da biliyorsun?"
Biliyordum ama bu gerçeği reddedişime o da zamanla alışıyor gibiydi. Hiç değilse henüz yumruğu görmemiştim. Başlarda hiçbir sözüme cevap vermezken şimdi 'defol git' dışında şeylerde söylüyordu. Tamam onlarda genellikle gitmem gerektiğiyle ilgili şeyler oluyordu ama hiç değilse artık defol git demeleri çeşitlenmişti. Bu da benim için iyiye işaretti. Yani sanırım.
Omuz silktim. "Birlikte değiliz ama ben sendeyim."
Gözleri düşüncelerimi okumaya çalışıyormuş gibi bir ciddiyetle gözlerime bakarken gözlerini kaçırmayıp aklımı kaçırmak istiyormuş gibi bana bakmaya devam etti. "Biraz daha bana böyle bakarsan seni öpe..."
Kaşlarını kaldırdığında şirince sırıttım. "...seni twitterdan takip ederim."
Dudaklarını konuşmak için araladı, muhtemelen bana küfür edecekti, ama polis ona seslendiğinde susup vücudunu ona döndürdü. Polis çevresine bakarak bize yaklaşmaya başladı. Yanımıza geldiğinde kısa bir an bana bakıp, tekrar Alev'e döndü. Kıskançlık radarlarım beni dürtürken elimi Alev'in eline yaklaştırdım. Alev ne yapmaya çalıştığımı anlayıp sinirle elini montunun cebine yerleştirdi ve polise döndü. "Ceyhun Çeker'i tanıyor musunuz?"
O lanetli soy adına sahipse kesin Alev'in akrabalarından biriydi. Onların aileden başka 'Çeker' soyadına sahip bir aile olduğunu sanmıyordum. Alev'in ailesi hakkında tam olarak bir bilgim yoktu ama böyle bir soyadı seçtilerse, Johnny Sins'le tanışık olmalılardı.
"Amcam oluyor kendisi." dedi Alev umursamaz bir tavırla. Yüzünde bıkkın bir ifade vardı. Biran önce bu işleri halledip evinde yayılmak istediğini biliyordum. Tavşanlı terliklerini gördüğüm günden beri ona olan aşkım artmıştı. Benimde spidermanli -Ayaz'a inat- vardı. Ayak eşiydik resmen. Onun her şeye umursamaz yaklaşan ruhunu sayarsak ruh öküzü olamazdık. Ben bağcığım çözüldüğünde bile dağa taşa diss atan çocuktum. Umursamaz sayılmazdım.
"Karşıdaki dükkanın kamerasından gözükene göre amcanız bugün içerisinde eve girmiş ama çıkışı gözükmemiş. Ölen kadının da girişi gözükmüyor muhtemelen arka kapınızdan girdi. Bütün camlarınız kafesli olduğundan ve başka bir giriş yolu olmadığından..."
"Garaj." diye polisin sözünü kesti Alev. Ben direk kendisini kesmek istiyordum çünkü dakikalardır Alev'in gözlerine bakıyordu. Pekala, konuşma içerisinde götüne bakacak hali yoktu ama yinede bakmamalıydı. Götüne de bakmamalıydı. Parmaklarına bile bakmasa olurdu.
"Garajınız kilitli." diye böbürlendi polis. Hiçbir şeyi kaçırmadığını göstermek istermiş gibiydi. Alev'im öyle bir sırıttı ki daha konuşmadan polise kapak yaptı.
"Amcamda anahtar var. Bu seçeneği düşünemediniz mi? Garajdan eve geçen bir kapı var.Girdiyse oradan girmiştir. Arka ve ön kapının anahtarı onda yok. Garajıda o yaptırttı diye var."
Burada amcasını koruması gerekirken o amcasının cinayeti nasıl işleyebileceğini anlatıyordu. Arama çalışmalarına da katılacakmış gibi görünüyordu. Annesi ve babası öldüğünden beri ona bakan amcasını neden kapaklatmak istediğini bilecek kadar tanıtmamıştı kendini henüz bana.
"Ozaman..." diyerek mesai arkadaşına baktı polis. Olay yerindekilerinden tanık olanları polis arabasına alıyordu. Ses duyanları, eve girerken görenleri ve hazır ekşın bulmuşken arkasına polisleri alıp vine çekenleri. Muhtemelen o ekşın arayanları birkaç saat korkutup sonra salacaklardı. Bir an bende onlara katılmayı düşündüm ama Alev beni durdurunca onların yanında kalmaya devam ettim. Tüh. Vine da kaçtı.
"Sizi bir karakola almamız gerekiyor. Amcanızın şuanda nerede olduğu hakkında ki şüphelerinizi öğrenebil..."
"Hiçbir fikrim yok. Cinayet işleyene kadar yabancı ülkede sanıyordum. Ama kerhanelere bir bakın derim."
Alev'in açık sözlülüğü karşısında polis boğazını temizledikten sonra nazikçe Alev'e arabayı gösterip geçmesini bekledi. Alev onu umursamadan bana döndü. "Gelmene gerek yok."
"Gelmek istiyorum."
"Gelmeni istemiyorum."
"Kırılmadım." deyip omuz silktim. "Gelmeni istemezsem seni o arabaya almazlar."
Yanımda motorumda olmadığı için bu gerçek beni afallatmıştı çünkü onları takip edemeyecektim. Ama yinede Alev aşkımın yanında olmak istiyordum. Dediğim gibi, Müge Anlı izlemek dışında bir seçeneğim yoktu. Belki Ayaz'a yavşayabilirdim ama... Bu seçenek düşüncelerimi değiştirmeye başladığında başımı hızla iki yana salladım. Sonra beni dövüyordu ve hayvan gibi olduğu içinde karşılık veremiyordum. O yüzden tekrar Alev'e odaklandım.
"Sana beni iste diyen yok ki. Polis abi beni isteyecek." diyerek arkamı döndüm ve telefonu kaldırıp vine uygulamasına girdim. Benim yüzümün yarısı gözükürken Alev hemen arkamda kaşlarını çatmış ne yaptığıma bakıyordu. Polisinde bakışları yavaşça bana döndü ve 'Bir bitmediniz bozuk yemeğinize koyayım' dermiş gibi kameradaki görüntüme bakıyordu. Sırıtarak vine çekmeye başladım.
"Evet sayın izleyiciler. İsmini vermek istemeyen bir vine kullanıcısı aynı zamanda da Anıl Özsoy olarak bugün size bir cinayet anlatacağı..."
"Alın alın bunuda alın."
Alev sinirle beni izlerken ben polis beni polis arabasına çekiştirmesine rağmen gülerek Alev'i izliyordum. Sinirle derin bir nefes aldığında ona öpücük attım. Polis ensemden tutarak başımı arabanın içine soktuktan sonra beni içeriye itip kapıyı hızla kapattı. Son anda kurtardığım bacağıma kolumu sararken küfrederek arabanın etrafından dolaşan polise kötü kötü baktım.
Polis Alev'ide yanımıda oturturduktan sonra mesai arkadaşıyla arabaya bindiler. Bacağıma bir cimcik yediğimde sıçradım ve şaşkın bakışlarımı Alev'e çevirdim. Bana hafifçe eğdiği başıyla sinirle baktığında sırıtmaya başladım.
"Sence bir gün yatar mıyım? Donlarımı görüşmeye getirir misin Alev aşkım? Beni unutmazsın değil mi?"
"Şebeklik yapma. Sadece artistlik yapıp böyle bir olayla dalga geçtiğin ve polis memurunu da videoya haberi olmadan dahil ettiğin için birkaç saat tutarlar akıllandı deyip bırakırlar."
"Yaşamış gibi konuşuyorsun." dediğimde güler gibi oldu. Heyecanla bekledim ama güldüğünde çıkan o güzel ses kulaklarıma gelmedi ama birkaç kez o şansı elde edip zihnimin her kısmına yerleştirdiğim için hayalini kurabiliyordum.
Sadece sırıtıp sessiz kaldığına bakarsak böyle bir anı yaşamıştı. Çılgınlığa karşılık gülümsedim. Yine ona sataşmayı düşünüyordum ama horoz sesi olan telefon zilim çalmaya başladığında cebimde uzun çaplı bir arama yapıp telefonu çıkardım. "Bad girl." diye kaydettiğim Ayaz'ın numarasını gördüğümde pis pis sırıttım. Ona kötü kız diye kaydettiğimi bir görse beni uzaylı Mustafa Topaloğlu'na evlatlık verirdi. Önce ona benzeterek tabii.
"Ne var lan niye arıyorsun beni habire? Bıktım senden. Hep bir sapıklık hep sapıklık..." Alev göz ucuyla telefonuma baktığında hemen hissedip bende ona baktım. Göz göze geldiğimizde sanki ben ona ilk bakmışım gibi 'ne var?' dercesine kaş göz yaptı. Gülümseyerek onu izlemeye başladığımda gözlerini devirip önüne döndü. Ben frekansımı değiştirmeden onu izlemeye devam ettim. Rahatsız olmuş gibi -büyük ihtimal olmuştu da- koltuğun sonuna kayıp cama doğru döndü. Güzel yüzünü göremez olduğumda dudak büküp önüme döndüm.
"Kes lan. Kapatıyorum sen ara."
Ona yapabileceğim en cömert şeyin ödemeli atmak olduğunu söyleyecekken cevabımı beklemeden telefonumu kapattığında ofladım. Umursamayıp cebe de atabilirdim ama bir Ayaz Barkın elini kaldırıp da sizi arıyorsa ya Masal Sayer'sinizdir yada mevzu çok mühimdir.
E çıtı pıtı kız olan Masal'da olmadığıma göre...
İçim yana yana son kontürlerimi de harcayarak Ayaz'ı aradım. "Nabun Ayaz'ım?"
"Bak adamı deli etme hiç yumruk atacak günümde değilim. Şu Masal'ı arayıp nerede olduğunu öğren sonra bana mesaj at. Yemin ediyorum bütün kedilerin gidebileceği, girebileceği yerlere baktım ama kız tavan yarıldıda içine girdi."
"Hayır o 'duvar yarıldıda...' olacaktı. Cahil."
"Yer yarıldıda..." diye homurdandı Alev. Superman gibi beni kurtardığı için ona göz kırptım. Kusarmış gibi yapıp önüne döndü ama sırıtıyordu. Yüzümdeki sırıtış daha da yayıldı.
"Her ne boksa." diyerek günü kurtardı Ayaz. "Çabuk ara sonra mesaj at. Konuşmayıda uzun tutmayın nerede olduğunu sor sadece. İşkillenirse konuyu Damon'a sar zaten şoka giriyor o sırada her bokunu öğrenebilirsin. Hadi siktir."
"Dur bir dakika!" diye hızla araya girdiğimde birkaç saniye bekledikten sonra umursamazca "Ne?" diye homurdandı. Ha şöyle. Kontür benden gidiyorsa ve bana işin düştüyse beni dinlemek zorundasın....
Dermişim. Ayaz annesi Sanem Teyze, kuzeni Öykü ve manitası Masal dışında kimseyi dinlemiyordu.
"Yine ne yaptın kıza da kaçırdın allasen?"
"Lan yumruğum yamulsun ki hiçbir şey yapmadım. Annesi çağırdı bunu oraya götürdüm. Sonra bir daha göremedim. Atalay pezevenkinin manitasını da aradım o da açmadı."
"Ağdaya falan gitmişlerdir kanki. Birkaç ağdacı dolaş. Yada kuaförde mi olunuyor öyle işler pek bilmiyorum. Tamam dilimle ilgili bir ağda trajedisi yaşadım ama mekanlarını bilmiyorum."
Bütün araba bana döndüğünde arkama yaslandım ve sırıttım. Özellikle Alev'in kötü bakışlarına maruz kalmamak için cama doğru döndüm.
"Mevzu çok başka. Bir insan hamile olduğunu öğrendikten hemen sonra gideceği ilk yer ağdacı değildir herhalde."
Bimde doksan dokuz kuruş olan yemekler aşkına!
Dehşetle "Hamile misin?" diye sorduğumda birkaç saniye bekledikten sonra telefon hoparlörde olsa ve polisler duysa müebbet yiyebileceği bir küfür savurdu. "Tamam." diye mırıldandım. Ebemi bir ara arayıp arkayı kollamasını söylemeliydim.
Hamile olmak konusunda dalga geçiyordu herhalde.
"E sen ne yapıyorsun şimdi?"
Ben 'Masal'ı arıyorum', 'Onun için çok endişeleniyorum.', 'Şimdi polise geçeceğim' yada 'İsmini kalbime dövme yaptırıp onu hiç unutmayacağım' tarzı şeyler beklerken "Kardeşler dönercide kebap yiyorum." dediğinde kısa çaplı bir şok geçirdikten sonra yemek yediğini fark edip şokumun levelini atlattım.
"Kebap yiyorsun. Kolestrol. Öleceksin."
"Ya sikerim." dedi ağzında yemek varken. Bir an ona çarpılabileceğini söyleyecektim ama beni beklemeyip konuşmaya devam etti. "Defol git ara Masal'ı."
"Tamam Anıl abin halledecek." deyip küfür etmesini beklemeden aramayı kapatıp rehbere girdim. 'Piremses' diye kaydettiğim numarasını ararken bakışlarımı kaldırıp polislere baktım.
"Ee daha gelmedik mi sizin mekana ya? Abicim karakoldan çıktıktan sonra birde eyleme katılacağım sonra tekrar görüşürüz zaten. Biraz hızlı sürünsenize."

BENİMLE YAN (2.kitabı geliyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin