- 𝐜𝐡𝐚𝐩𝐭𝐞𝐫 𝐭𝐡𝐫𝐞𝐞 -

889 154 699
                                    

şaşkın bir bakışma yaşadıktan sonra çok gergin hissetmiştim. çünkü dediğim gibi bu şarkıyı ve diğerlerini kimse bilmiyordu. hafif sıratarak niall'a bakarken konuşmaya başladım. "bunu duymadığını kabul ederek hayatıma devam edeceğim niall."

niall da gülümseyerek bana ayak uydurdu. "harry, gerçekten sana inanmıyorum. şarkıyı kime yazdığını tahmin etmek hiç zor değil. ve çok güzel olması da beni bir miktar üzdü."

ikimizde salak gibi gülerken aniden somurtmamla niall kahkaha atmaya başlamıştı. yatağın üstündeki yastığı atmamla kaçması bir oldu. bazen beni gerçekten sinir ediyordu.

peşinden seslendim. "niall! neden gelmiştin ona göre söveceğim."

niall kapının yanından hafifçe kafasını çıkararak konuşmaya başladı. "hazzy biraz yürüyüşe çıkmaya ne dersin diye sormaya gelmiştim. ama bakıyorum ki senin önemli işlerin var. bana söylemediğin önemli işlerin."

hangi ara trip moduna geçtiğini anlamadığım arkadaşımın yüzüne bakarken hazırlanmak için harekete geçtim. aynı zamanda onun gönlünü almaya çalışıyordum. "hadi ama ni. bu şarkıyı josh denen pisliğe yazdığım için zaten kalbim kırık. bir de kendimi bu konularda eksik hissetiğimi biliyorsun. gelip sana nasıl söyleyebilirdim ki? 'hey naill, bak bu benim josh hakkında yazdığım şarkı.' mı deseydim?"

tişörtümü kafama geçirdikten sonra pantolonumun belini çekerken niall cevap verdi. "evet."

gözlerini kısarak bana bakmaya devam ediyordu. dayanamayıp gülmeye başladığımda niall da gülmeye başladı. asla gülen birini görünce kendine engel olamıyordu. trip modunu kapatmış olacak ki ben saçlarımı örerken konuşmaya başladı.

"hazzy bak şimdi ilk olarak burda bir göl varmış, zaten olmasa şaşardım, her neyse oraya gidip ayaklarımızı ıslatabiliriz diye düşündüm. çünkü göle girecek cesareti henüz toplayamadım. başka ne diyecektim ben lan?"

ben ayakta durmuş konuşmasını bekliyorken devam etti. "heh kanka giderken termosa kahve de koyalım mı ya nolur?"

yani dediğim gibi gözlerini size dikmiş masum bir ifadeyle bakan niall varsa ona asla hayır diyemiyordunuz. "tamam ni. sen ketıla suyu koy. ben de kilim gibi bir şey getirmiştim hatırladın mı? onu alıp geliyorum."

gözleri parlayarak beni onayladı ve mutfağın yolunu tutttu. o sırada ben de kilimi bulmaya çalışıyordum. sonunda yatağımın altına tıkıştırdığımı gördüğümde kendime söverek çıkardım ve niall'ın yanında gittim.

-

"ayy niall napıyorsun orda gel buraya nolur. bak bir şey falan olur, ben sensiz naparım?"

naill endişeli sesime karşı gülmeye başladığında artık sinirlenmiştim. "niall horan. hemen buraya geliyorsun yoksa ben gidiyorum." ayağımı yere vurarak tepkimi de koyduğumda sonunda bana yüzen niall'ı gördüğümde rahatlamıştım.

"of harry. ne kadar mızmızsın. alt tarafı göle girelim dedik."

niall oflaya oflaya gelirken ben söylenmeye devam ediyordum. "yok kahvemizi alalım harreh, yok ayaklarımızı sokarız, yüzmeyiz harreh. ben korkuyorum harreh..."

𝙬𝙤𝙤𝙙𝙚𝙣 𝙝𝙤𝙪𝙨𝙚 🌲 | larry stylinson Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin