24 | Ben anlamam, hiç kimseyi dinlemem; asla da vazgeçmem.

706 64 227
                                    

"Yaşlı adam?"

Oturdukları bankın üzerine tepedeki ağacın gölgesi düşüyor ve Yibo seslendiği adama bakmak yerine bu gölgelerin küçük hareketlerini seyrediyordu. Xiao Zhan ise çoktan dünya üzerinde bakmaya değer başka bir şey yokmuş gibi kendisine seslenen genci seyre dalmış bir haldeydi. Elinde onun aldığı bir meyve suyu, dudağında onun yapıştırdığı bir yara bandı vardı ve kaçtıkları nokta evlerinden fazla uzak olmayan bir parkta olsa epey uzaktaymış gibi yaşadıklarını hatırından çıkarmıştı.

"Bir daha yanımıza para almadan evden kaçmayalım tamam mı?"

Biraz sonra kendisine hayranlıkla bakan ve ağzında tuttuğu pipete rağmen meyve suyunu içmeyi unutan Zhan'a döndüğünde sözlerinin devamını getirmeyi erteledi. Hareketsiz kalırsa o bakışların altında kalacağını sanmıştı. Bundandır ki kapanmak için inat eden göz kapaklarını ovalamış, omuzlarını birkaç kez aşağı yukarı indirip kaldırmış ve biraz evvel, avarelikten ters giydiği terliklerini düzeltmişti. Yanındaki adam ise hala gözünü kırpmadan yüzüne bakarak düşüncelerini yalnızca ona adıyordu.

Neredeyse az önce konuştuğu lafı unutur gibi olduğunda kulağına dolan sesle yeniden yana kaydı gözleri, istemeden göz göze geldi büyük olanla.

"Cebimizde paramız olursa kaçmış olur muyuz ki?"

"Niye olmasın? Daha güzel kaçılır hem de."

Dedikleri üzerinde fazla düşünmemişti; bu konu hakkındaki tek birikimi çocukken evden kaçtığı ve en fazla beş sokak öteye gidebildiği denemelere aitti. Belki de sadece duyduklarına karşı çıkmak için konuşmuştu, bilemiyordu.

Büyük olan meyve suyunu kenara bırakıp ona yaklaştı, parmak ucunu gözlerinin altında hafif kızarık ve uykusuzluktan nasibini almış ince deriye uzattı. Bu yakınlık kendisine Zhan'a daha dikkatli bakması için uygun bir an yaratmış olsa da hayranlıktan öte, can sıkıntısıyla izlemişti yüzünün tüm detaylarını. Onun yüzünü yaralarla görmekten hoşlanmadığına bir kez emin oluşu da aynı ana denk gelmişti.

"Paramız olursa gidecek yerimiz olur. Gidecek yerimiz olursa da hep kaçar dururuz." Zhan başını küçüğün omzuna koydu. Dinlenmek için en uygun yeri bulduğunu düşünüyordu. "Oysaki ben seninle bir parkta oturmaya bile razıyım."

Sol yanında, artık kendisiyle güzelce anlaştığı çocuk duyduklarına karşılık sağa sola koşturarak sevinç gösterileri yapmayı uygun bulsa da Yibo ona karşı çıktı ve yüzünü buruşturup omzunda dinlenen adamın bacağını çimdikledi.

"Uydurma uydurma!" Dedikten hemen sonra ise Zhan'ın bacağındaki küçük sızıya abartıyla tepki vereceğini bildiğinden, ondan önce elinin ayasıyla orayı ovalayarak kendince acısını almıştı. "Birde böyle her şeye razı olma yaşlı adam."

"Ama ebruli sensin."

"Ha?"

Zhan onun çıkardığı meraklı sese güldü. Kafasını kaldırıp hızlı bir öpücük çaldı onun aralıklı duran dudaklarından ve kısaca açıkladı. "Ama söz konusu sensin, nasıl kabul etmem? Hem baksana parkta oturmak ne güzel."

Yibo dudağına bırakılan ikinci öpücükten sonra elini hırsla dudağına götürüp üzerini kapadı. Duydukları hoşuna gidiyordu ve ne var ki bunu söyleyemez, üstelik benzer şeyleri düşündüğünü de kıyamet kopsa dile getiremezdi. Bunun yerine kolları göğsüne doğru çekip başka yöne bakarak huysuzca mırıldanmıştı.

"Yüzüne yediğin yumruklar da benimle alakalı sanırım. Şikayet ettiğini hiç duyamadım da."

Söylenecek çok şey olsa bile sustular. İkisi de aynı şeyi düşünüyor ama farklı sonuçlara ulaşıyorlardı. Bunun için Zhan dudağındaki yarayı önemsiz bulurken Yibo yan tarafa dönüp baktığında ricası önce gözlerine, sonra da diline misafir etmişti. 

küçük işlerin adamı ve ebruli~yizhan Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin