41. Bölüm

8.1K 347 51
                                    



Kendisine yasak olan düşünceleri aklından çıkardı. Olmayacak düşünceleri düşünmek kadar manasız bir şey yoktu. Üzerinde ki yorganı kenara atarak yataktan kalktı. Hemen karşısında duran boy aynasından kendisine baktı. Yıllardır kendisini bu kadar aciz bir durumda görmüyordu. Verdiği net kilosuyla zayıflığına daha zayıflık katmak dışında bir şey yoktu. Çöken yanakları ve gözlerinin altın da yer edinmiş mor halkalar oldukça çöktüğünün sinyalini veriyordu. Yaptığı evliliğin can kurtarmak dışında yaptığı iyi bir şey yoktu. Avjin değildi bu kadın. Avjin Kozanovalı güçlü ve ayakları dimdik yere basan kadındı. Direnirdi karşısındakine. Gözleri bu kadar sönük olmazdı mesela siyah gözlerinde bir yaşam belirtisi olurdu. ''Avjin bu sen değilsin. Kendine gel.'' Gardroba doğru ilerledi ve içinden giyebileceği birkaç parça kıyafet aldı. Yarasının izin verdiği kadarıyla hızlı davranmaya gayret ediyordu. ''Lanet şey kapanmak nedir bilmiyor musun?"

Agir Ağa yatak odasının ortasında kendi etrafında dönerek fermuar kapatmaya çalışan Avjin'e gülümseyerek bakıyordu. Oldukça komik görünüyordu. Kendisi pes edene kadar yanına gitmek gibi bir niyeti yoktu. Anlamsız bir çaba içine girdiğini bilsede yolundan dönmüyordu Avjin. Israrla elbisenin fermuarını çekmeye çalışıyordu. Döne döne en sonunda başı dönmüş olacak ki tutunmak için bir yer arasada odanın ortasında bulamadığını ve en sonunda düşünmeden kendisini boşluğa bırakmasıydı. Hızla ellerini Avjin'in belinden tutup kucağına aldı. Gözleri yarı açık yarı kapalı bir şekilde kendisine bakıyordu. ''Yaralısın.''

''Evet ne olmuş yani?"

''Dikkat etmen gerekiyor.''

Avjin hâla Agir Ağa'nın kucağındaydı. Yakın olmaları sürekli dip dibe gelmeleri iyi değildi. ''Ayaklarımın üzerinde durabilirim.''

''Biliyorum.''

''O zaman neden bırakmıyorsun beni?"

Agir Ağa kollarının arasında olan Avjin'e biraz daha eğildi. ''Kalkmak gibi bir niyetin yok.''

''Bırak beni artık.''

Kollarının arasında olan Avjin'i ayakları üstüne basana kadar dikkatle tuttu. Gözlerini bir an olsun siyah incilerden çekmedi. ''Avjin...bir daha benden gitme.''

''Git dedin.''

''Sana git diyen dilim lâl olsaydı da gitmeseydin.''

''Agir beni hem ölüme attın, hemde ölümün kıyısından çektin çıkardın.''

''Avjin ben bu ateş de yanarak ölüyorum, kül olmama ramak kaldı.''

Aralarında olan az bir mesafeyi kapattı Avjin. ''Çoktan kül oldum ben.''

Agir Ağa, Avjin'in başını elleri arasına aldı. Gözlerine uzun uzun baktı. Ellerinin altında ki kadını yâr bellemişti. ''Benden olabildiğince uzak dur öyleyse.''

''Git demiyorsun ama uzak dur diyorsun. Peki senin istediğin gibi olsun.'' Avjin, Agir Ağa'yı kenara iterek odadan çıktı. Öfkeyle merdivenelri indi. Partmonta da duran montunu alarak evden dışarı çıktı. Yüzüne vuran ayazın soğukluğuyla kendine geldi. İçinde ki nefreti o kadar çoktu ki öfkesine hakim olamıyordu. Artık içine sığmıyordu. Sığdıramıyordu.

''ALLAH BELANI VERSİN AGİRRRRRRR AĞAAAAA!" Avazı çıktığı kadar bahçenin ortasında bağırdı.

...

Soğuk İstanbul günleri geçip gidiyordu. Avjin'in yarası kapanmış ve iyileşmişti. Geçen bu günlerde Avjin hem seanslara yeniden başlamıştı hemde karakola giderek küçük bebeği görmeye giderdi.

Vurmayın Yüreğime Pranga Where stories live. Discover now