29. Ruhunu serbest bırak

4.1K 342 189
                                    

Merhaba, uzun bir bölüm ile karşımızdayım. Yanlışlarım var ise kusura bakmayın, yorum içinde belirtmekten çekinmeyin.

İyi okumalar,  oy ve yorum yaparsanız sevinirim. 🖤

-

Ruhu huzur bulamayan mutluluğu da hissedemez. Yanı başında olsa da, doğru hissettirse de veyahut yaşananlara rağmen güven hissini artırsa da ruhu bir kafes altında tutuluyorsa  mutluluk hayatında fillen yer alırdı ne yazık ki.

Zihni bir oyun alanı misali. Durmadan bir oyuna tabi turtuyorsa, neyin doğru olduğu anlaşılmıyordu. Kalbini deli gibi atıran, her nefesinde onun ismini soluklayan bir beden varken, o hastalanmış zihnin yaratmış olduğunu düşüncelerin kölesi olmaktan bir adım ileriye gidemiyordu.

Sağlıklı düşünemediğinin bilincinde değildi. Neyde hata yaptığını kestiremiyordu. Durduğu yerde çıpınıyor,  hareket edip ileriye doğru bir adım atacakken bulunduğu konumda bir çukur açtığından bir haberderdi kumral genç.

Deniyorum, iyi olmak için, mutlu olmak  için onunla olmak için her şey denerken neden hep aynı yerde buluyordum kendimi demek, isyankarlığını gizlemeden bağırmak istiyordu.

Bedeni ve ruhu ölüyordu, zihni ise dimdik ayakta duruyor, henüz değil, senin bitişin bu değil der gibi eziyetlerine devam ediyordu.  İçi tam anlamıyla kaos alanıydı. Dıştan bakıldığı zaman çöken bir surat vardı, saklamıyordu artık. Umursamaz olamıyordu. O kelimenin anlamını unutmuş haldeydi.

Sınav haftasına girmişlerdi.  Gram kafasını vermiyordu. Üç sınava girmişti. Biri uygulamalı iken diğer ikisi teori sınavıydı. Uygulamalı sınavda bir şekilde kafasını ona verip halletmişken diğer iki sınavda sınıf arkadaşı olan Can'ın yardımlarıyla bitirebilmişti.

Belki de ilk defa kopya çekme gereği duymuştu kumral.  Zihni karmakarışık bir hal almışken ders hakkındaki bilgileri kabul etmiyordu. Kafasını duvara vurup parçalamak istiyordu. Susmuyordu, hiçbir şekilde susturamıyordu.

Dayanamıyordu. O güçlü bir bedene sahip değilken kilosundan ağır yükleri sıtlanmıştı ve adım atmasını bekliyorlardı.

Beyaz koridorun duvarına boş boş bakıyordu. Çaprazındaki sandalyede kız ve erkek oturuyordu. Bakışlarını bir an bile kayıp onlara değmiyordu. Ama kumralın ruhsuz hali iki gencin dikkatini çekmişti.

Gökhansız  beşinci günüydü. Çıldırıyordu. Kokusu olmadan, dokunuşları olmadan dayanması güç geliyordu ona. Sevgili değilken bile meğerse ondan güç alıyormuş kumral. Evet yine kötüydü,  yine ölmeye yakın ruhu vardı. Ama o aşık olduğu mavilerle kesiştiği an, erteliyordu acılarını. Şimdi tüm acı bedenini hakim olmuş, terk etmeye niyetli değildi.

Işığı sönmüş açık kahvrengi irislerini beyaz duvardan çekip bacaklarının üstüne koyduğu ellerine indirdi. Sağ elinin avucuna baktı. Beyaz sargı vardı.

Dün, neredeyse çıldırmış hale gelmişti. Demin öylesine değinen kafasını duvara vurma düşüncesi dün kendini baskın göstermişti. 

Kafasındaki sesler susmazken birçok kez  ellerini kaldırıp başına vurmuş, kumral tutamlarını çekiştirmişti. Bağırdığını  farkında değildi o zaman. Sus diye bağırırken endişeyle iki arkadaşı odasına girmişti. 

Onlara bakmadan ayaklanmış mutfağa girmişti. Su içeceği için dolaptan indirdiği her hangi bir bardağa su doldururken yanında gördüğü leke ile dişlerini sıkmış, sabunlayıp yıkadığı sırada kendini kaybederek bardağı tezgahın üstünü fırlatmış paramparça etmişti. Ellerini tezgaha dayayıp sıkarken gözlerinden yaşlar gelmişti.  Özgür ve Ertuğrul ne yapacağını bilmiyordu.

Hiç Tanımaz Tenim Ellerini Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin