25. Bölüm

19.7K 1.4K 316
                                    

Kızlar diğer bölümden daha fazla oy ve yorum bekliyorum.  Oylar ve yorumlar yazma hevesimi tetikliyor.

Sizleri seviyorum.

Aşağıdaki minnak yıldıza dokunuverin kuzular.

Hayalet okuyucular lütfen oy kullanmayı unutmayın. Eskisi gibi kimse akışınızı göremiyor o yüzden rahat rahat oy verebilirsiniz.

Kaburgalarıma basılan küllerin ölümü andıran kokusu kirpiklerimi titretiyordu. Onun varlığına inanmalıydım. Kaybetmeceğime inanmalıydım. Benim geçmişim nasıl olduğunu bilmediğim bir şekilde küllerin kalıntılarından oluşuyor beni tüm o is kokan küllerin bataklığına hapsediyordu. Halbuki ruhum hâlâ onunla beraber geçirdiğim çocukluğumdaydı. Küllerim bir kez daha savruldu etrafa onun sıcak temasıyla. Elini bacağıma atarak ona döndüğüm sırtımı kendisine çevirdi.

"Çocuktum ben!"

"On altı yaş kıyafeti giyinen bir çocuk," dedi gülümsemesini gizlemeye gerek duymadan. Neden söz ettiğini biliyordum elbette, ona evlenme teklif etmemden söz ediyordu. "Yaşı kıyafetle mi ölçüyorsun be!" dedim çirkefliğimi anında ele alarak. "Yaşım gibi aklımda ufakmış. Sen ne bakıyorsun benim on altı yaşa uygun giyindiğime."

"Giydiklerini değil, verdigin sözü hatırlatıyorum."

"Hiç hatırlamıyorum," dedim onun muziplikle dolu olan suratına bakarken. Uzun süreden beri onu bu kadar keyifli görmemiştim. Kalbinin tüm sert, buzlu duvarları çözünmüş gibiydi bana bakarken. "Hatırlatayım o zaman." Sancak'ın sözleri kül olmuş ruhumun fitilini bir kez daha ateşlediğinde karnımın içinde tarif edemediğim bir yanma gerçekleşti. Kalbimin gökyüzüne şafak söktürüyordu onun kızıl lekeli irisleri.  Neden bunca zamanı ayrı geçirip gündüzleri karanlık bir kuyuda yaşamıştık, neden babamı kaybettiğimi bile bile yanıma gelmemişti, babamın kaybından sonra yani bundan iki yıl önce gazi olmuştu ama ondan bile haberim olmamıştı. Soracak o kadar çok sorum, alacak o kadar çok cevabım olmasına rağmen dilimi lâl eden bir şeyler vardı. Sancak'ın susmasının hatta gelememeyişlerinin nedenide oydu tahmin ettiğim kadarıyla. Bacağımda duran eliyle etimi sıktı. "İster misin?"

"Hatırlat, ama önce evden çıkarken sorduğum sorunun cevabıyla bir kaç sorunun daha cevabını ver." Sorgu dolu bakışlarımı yatıştırmak yerine mutfak kapısından gözüken Mahir'e çevirdi bakışlarını. Gizem ve sırlardan hoşlanmayan tipik biriydim ve haliyle şu durum içime kurtçuklar düşürmüştü. Ahşap bir sandalyeye zamanında bakım yapılmazsa tahta kurtlarının içten saldırısıyla dışının parlaklığına aldırmadan kanser hastası gibi erimeye başlardı. Çocukluğumun mutlu anılarını eriten adamın gözlerinde söken şafakla yeniden dirildim.

"Yasemen, hadi kızım be! Arkadan geliyorum diyordun hâlâ mutfaktasın." Mahir elindeki dolu çay bardaklarını getirip masaya bıraktığında mutfak kapısından ufak boyuyla Yasemen göründü. "Mahir abi arkadan geliyorum falan diyecek kadar üşütmüşmüyümdür?! Gözlemeleri ısıtıyorum fırında dedim ya."

"Ne biliyim ben Bastı Bacak, öyle anladım heralde." Mahir boşalan tepsiyle masanın başında beklerken Yasemen az evvel ki suratsız halinden sıyrılmış halde yanımıza geldi. "Hoş geldiniz. Az önce prenses uykumdan Mahir abinin abisi tarafından uyandırıldığım için sinirliydim. Kusura bakmayın." Yasemen hoş bir kadındı. Mavi gözlerine siyah kalem çekmiş, geldiğinde sırtına inen kumral ve bal rengi karışmışımı saçlarını kuş yuvası şeklinde tepesinde toplamış, mutfağın sıcaklığından olsa gerek buğday teninde pembelik meydana gelmişti. Mahir ona böyle bakmakta haklıydı. Kız ufacık boyu, sevimli haliyle tam çizgi film karakterleri gibiydi. Mahir ise çok uzun olmamasına rağmen Yasemen'den en az yirmi santim uzun, saçlarının ön tarafında hafif bir seyrelme olsa da fena değildi.

Gül KOZASIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin