- 𝐜𝐡𝐚𝐩𝐭𝐞𝐫 𝐬𝐢𝐱 -

833 157 564
                                    

"şşşş niall, harry hala uyuyor dostum. ne istiyorsan sen bana söyle, ben ona iletirim."
sabah gözlerimi araladığımda en son duyduğum cümleler buydu ve beni uyandırmaya yetmişti.

cam hafif aralık kalmış, dışarıdan cıvıl cıvıl kuşların ötme sesleri geliyordu. dün gölette yaptığımız konuşmadan sonra ikimizde daha bir şey diyememiş, tam da o sırada niall bizi bulmuştu. daha sonrasında evlere dağılıp bu güzel geceyi sonlandırmıştık.

gece yatmadan önce düşündüğüm şey ise louis'ye nasıl davranacağım gerçeğiydi. çünkü ona karşı ne yapacağımı hiç kestiremiyordum. hem normal herkesle eğlendiğim gibi eğlenmek hem de niall'a yakın olduğum gibi yakın olmak istiyordum. ama fark etmiştim ki louis diğerleri gibi konuşup dalga geçebileceğim birisi değildi. bunu bir kere denemiş, yaklaşık bir saat boyunca kendi söylediklerim yüzümden kızarıp, morarmıştım. eksik bir şeyler vardı ve ben bulamıyordum. en iyisi normal davranmaktı çünkü bilirsiniz, böyle konularda fazla düşünmek yerine bazen akışına bırakmak gerekliydi.

louis'yi arkadaşım olarak görmek istemediğim çok açık bir gerçekti. ama korkuyordum, ona verdiğim değeri bir zaman sonra yiyip bitirmesinden ya da kullanmasından çok korkuyordum. her ne kadar belli etmesem de aşk konusunda yaşadıklarım yüzünden birine en ufak bir duygu beslediğimde ondan kendimi uzaklaştırırdım. bu benim savunma mekanizmamdı ve beni koruduğuna inanıyordum. fakat bunu ya da bu davranışı louis'ye yapmak istemiyordum çünkü o eğlenceli ve kibar birisiydi. diğerleri gibi tek istediği bedenim ya da başka bir şey değildi. beni arkadaşı olarak görüyordu ve ben de bunu devam ettirecektim. her şeyi akışına bırakacak, sonrasının çaresine de bakacaktım.

yine çok fazla düşündüğümü fark ederek yatakta kollarımı esnettim ve büyükçe esneyerek ayaklarımı yataktan sarkıttım. ayağa kalktığımda duş almam gerektiğine karar vermiştim  ve duş için malzemelerimi hazırlamaya koyuldum. bu sefer mor olan duş jelini seçerek duşumu almak için banyoya doğru paytak adımlarla ilerledim.

hafif soğuk suyun altında yaptığım duş sayesinde hem rahatlamıştım hem de üstümdeki yüklerin hepsini suyla beraber akıtttığımı hissetmiştim. bornozumu giydikten sonra peluş terliklerimi de giyerek saç havlularımın yanına gittim. sarı olanı seçerek uzun saçlarımı bir güzel toplamış ve etrafı ıslatmasını önlemiştim. üstünde küçük küçük ayçiçeği desenleri olan bu havluyu o kadar seviyordum ki her yere onunla gidiyordum.

aynada kendimi överek değişik pozlar verirken karnımdan gelen sesle kahvaltı yapmam gerektiğini anlamıştım. içeriden çok güzel kokular geliyordu ve ben çoktan kapıyı açmış, mutfağa doğru yol almıştım.

ocağın başında, üstünde hiçbir şey olmayan ve koca bir bardak suyu kana kana içen bir louis görmeyi beklemediğimden adımlarım aniden kesildi. şaşkın bakışlarım onun üşümekten hafif buğulanmış gözleriyle buluştuğunda içtiği su boğazında kalmış olacak ki öksürmeye başladı.

"yavaş iç şu suyu louis, al işte kaldı boğazında. ay adam ölüyor." hala öksürmeye devam ederken aynı zamanda konuşmaya başlamıştı, "hızlı içmekten olduğunu sanmıyorum harry." dediğinde sırtına vurduğum elim havada kalmış ve kendi halimi hatırlamıştım.

"ah, evet ben burada harika ötesi muazzam kokular duyunca ya da koklayınca mı denir acaba? her neyse onlardan işte artık ne olduysa bana bir anda kapıdan çıkıp bakasım geldi yani üstümdekilerde çok güzeldir daha yeni aldım indirimdey-"

"harry, tamam sakin ol, demedim bir şey. hem zaten çok yakışmış. ayçiçeği falan."

muzipçe söylediği kelimelerin bendeki etkisini bilmiyordu. çünkü artık diğer havlularımı kafamda çöpe atmış, hep bu havlu kullanılacak olarak beynime çoktan kodlamıştım bile.

𝙬𝙤𝙤𝙙𝙚𝙣 𝙝𝙤𝙪𝙨𝙚 🌲 | larry stylinson Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin