26. Bölüm

20.9K 1.3K 793
                                    

Fizik çalışıp anlayabilen cindir.

Saatlerce çalıştığımı ve anladığımı zannettiğim dersi anlamamışım hayret ettim valla.

Keyifli okumalar Kakırcalar ve Çalılar

700 vote 700 yorum sınır olsun. Öpüyorum.

Satır arasındaki yorumlarda buluşmak dileğiyle.

♡♡♡♡♡♡♡♡♡♡♡

Sancak'ın bana aşık olmasının üzerinden sekiz, beni terk etmesinin üzerinden tam on dört yıl geçmişti. Bana on sekiz yaşımdayken aşık olduğunu söylüyordu ama bence öyle değildi; o daha önceleride beni seviyordu ama aşık olduğunu kendine itiraf edemeyecek kadar onurluydu. Büyümek bahaneydi ama terk etmesindeki sancı müthiş bir gerçekti. Şimdi yan tarafımdaki koltukta oturmuş tüm dikkatiyle beni izliyordu. Beni bırakmamış olsa yok yere Kemal'e karşı bir şeyler hissetmezdim. Hoş Kemal'e hissettiklerim şimdikiler kadar yoğun olmasada güzel temiz şeylerdi. O iyi bir insandı her şeyden önce. Beni seçmedi diye iyi olduğunu bildiğim Kemal'e kara çalacak biri değildim. Nazlı'yı Sema Teyze'ye rağmen seviyor olması bile ona olan saygımı arttırıyordu. Evinden işine, işinden evine bir çocuktu. Tek kusuru sevdiği kadını yeterince koruyamıyor oluşuydu bence. Nazlı benim gibi değildi; ben katiyyen kimsenin karşısında ezilecek bükülecek yapıda olmadığım gibi sevmeme rağmen resti çekebilecek kadar da gözü karaydım. Gerçi Nazlı'nın yaralarıda çok başkacaydı. Annesinin ilk evliliğinden olduğu için şu anda yaşadığı yani üvey olduğunu bildiğim ama Nazlı'nın çok sevdiği bir adam olmasına rağmen rahat edemediği bir evde yaşıyordu. Kendi kişisel alanı yoktu. İki kardeşiyle aynı odayı paylaşıyor kırık bir ranzada kıvrılarak uyuyordu. Hayat garipti. Bazen attığınız oltaya bir balık asıverirdi kendini.

"Yanına gelmeliydim... Gelmeliydim ama seni hatırlatacak tek şeyim yoktu elimde. Tek bir fotoğraf bile yoktu."

"Biliyorum. Hatırlamamalıydın zaten." Sesinin acıyı kusmuş yanı örümceklenmiş hislerimin perdelerini kaldırıyordu. Ona ulaşmak istiyorum. "Nedeni olmalı. Sitemlisin... Ama haklı değilsin."

"Ne değişecekti o gün karşına çıksaydım?" Merak dolu gözlerle sorduğu sorunun yanıtı ben de çok netti. Biliyorum, o gün Sancak'ı görmüş olsam bırakmak istemeyecektim. Üstelikte o daha çok sevdiği mesleginin ilk yıllarındayken benim sürekli onu özlüyor oluşlarımı dinleyecekti. Ben özlemimi dile getirdikçe o yıpranacak belki lanet edecekti beni yeniden başına sardığına. Sancak'a cevap vermek için iki yanı yüksek kavak ağaçlarıyla bezenmiş karanlık yolda arabayı durdurdum. "İn arabadan." Aracın dörtlülerini ne olur ne olmaz diyerek yaktıktan sonra kapıyı açıp buz gibi esen havaya kendimi bıraktım. Etraf zifiri karanlıktı. Göğü aydınlatan ay ışığı bu yola neredeyse küsmüş, tek ışıltı bahşetmemişti. Neyse ki arabanın farları hâlâ bizimle ve sağlamdılar. Sancak da benimle beraber indi. Kalbimin kara ayazında donmuş kız çocuğunun dikenli ruhunun kalp atışları kulaklarıma yükseliyordu.

Kalbimin Kara Ayazı Sancak'tı.

"Gülseli..." dedi ama cümlesinin devamını getirmeden onun olduğu tarafa yürüdüm ve kollarımı onun bedenine sardım. "Sancak..." Bu defa o da sımsıkı doladı kollarını. Gecenin karanlığı, gündüzün şafağı, yağmurla beraber kokan toprağın kokusundan bile daha güzeldi onun kollarını bana sarışının kokusu. Çenesini saçlarımın üzerine sürterken boynu yüzüme denk geliyor ve kendi kokusunu bahşediyordu bana. Dudaklarım ademelmasına denk geliyor o başını hereket ettirdikçe dudaklarıma sürtünüyordu. Bir anda nasıl bu kadar yakınlık kurabilmiştik bilmiyordum ama mantığımla kurduğum duygusal bağda da yanlış bir şey yaptığımı düşündürmüyordu. Dudaklarımı boynuna sımsıkı bastırıp başımı biraz geriye çektim gözlerine gözlerimi denk düşürmek için. "Sana sımsıkı sarılırdım."

Gül KOZASIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin