Bölüm şarkısı: Bir Beyaz Orkide- Cihan Mürtezaoğlu.
Dudaklarımda hissettiğim sıcaklık şok etkisi yaratmıştı tüm bedenimde. Ne hareket edebiliyordum, ne de düşünebiliyordum.
Elini yanağıma koyup, dudaklarını çekmeden yaklaştı. Ne hareket ediyordu ne geri çekiliyordu. Dudaklarını sımsıkı bastırmıştı sadece.
Kaç saniye öyle durduk bilmiyorum, dört saniye kadar hissetmiştim. Kendime geldiğimde kaşlarımı çatıp onu göğsünden büyük bir kuvvet ile ittim. Dudakları ve eli boşta kaldığında sendeleyerek bir adım geriye gitti.
Gözlerimin içine afallayarak baktı, o da ne yaptığını bilmiyordu sanki.
"Ne yapıyorsun ulan sen?" dedim sinirle, kolumu kaldırıp dudağımı kazır gibi kazağımı sürdüm. Yüzüm buruşmuştu.
"Caner, ben..." dedi ama devamını getiremedi.
Dişlerini birbirine bastırıp tesbihli elini ensesine götürüp bakışlarını benden çekerek yutkundu, boğazında bir yumru var gibiydi. Yutkunduğunda yüzünü buruşturdu.
"Ne sen Kürşat? Aklın yerinde mi lan senin?" gözlerimi iri iri açıp yüzüne bakarken.
Yine hiçbir şey söylemedi.
"Sikeyim, seni bile yeni kabullenmişken bana ters gelen hareketler yapıyorsun amına koyayım."
Bakışlarını bana çevirdi, üzgün görünüyordu.
"Sen meseleni kendi içinde halletmişsin, kabullenmişsin. Bana sordun mu hiç?" dişlerimi sıkarak konuştum. Kendime engel olamıyordum.
"Haklısın." dedi sadece ve derin bir nefes aldı. "Kusura bakma."
"Bir daha sakın böyle bir şey yapma." kafasını salladı ama bunu bana hitaben yaptığını düşünmüyordum. Kendi içinde hesaplaşıyor gibiydi.
"Merak etme, bir daha karşına çıkmam. Yapmam."
Kaşlarım çatıldı, o bir daha bana bakmadan tesbihinin boncuklarını sıkarak geldiğimiz yönden yürümeye başladı. Adımlarını büyük büyük atıyordu, kaçmak istermiş gibi.
Gözden kaybolana kadar ona baktım, sokağı döndüğünde gözlerimi kapattım. Elimi belime koyup dişlerimi sıktım.
"Sikeyim..." diye mırıldandım.
Öfkeliydim, hem ona hem de kendime.
Alt dudağımı dişleyip onun gittiği yola baktım yeniden. Kalbi kırılmıştı, belki de böyle bir tepki beklemiyordu. Nasıl bir tepki beklediğini de bilmiyordum ama hareketlerini düşünerek atması gerekiyordu. Bugüne kadar kızlarla bile bu derece yakın olmazken, bir erkek beni öpüyordu.
Ve o erkek omuzlarımda taşıdığım yükle, beni acımasızca taşlayan kişiydi. Belki kendisi unutmuştu, benim de unuttuğumu düşünüyordu. Ama ona en yakın olduğum anda bile aklıma geliyordu. Artık onun yanında değişik hislerde eşlik ediyordu. Hislerim, düşüncelerim hepsi birbirine karışmıştı.
Ne yapacağımı bilmeyerek önümde duran taşa ayakkabımın ucu ile vurdum ve ben de o yola yöneldim. Onun gittiği sokağa değil, öteki sokağa yöneldim.
Gideceğim dükkan öteki sokakta kalmıştı ama umrumda değildi, bunca olaya rağmen para söz konusu olsa bile artık oraya da gidemezdim. Eski Caner olsa daha da inatlaşırdı ama şimdi sadece kalbim acıyordu.
Evin önüne geldiğimde çocukların maç yaptığını gördüm. Bana seslenselerde umursamadan anahtarımı çıkarıp içeri girdim. Anahtarımı kenara atıp ilerledim. Annem benim odamda yatakları diziyordu, babam ise salonda oturuyordu.
Babam ellerini önde birleştirmiş, otururken bile rahat değildi. Gözleri Kürtçe türkü çalan televizyon kanalındaydı. Ona baktığımı hissetmiş gibi yorgun gözlerini bana çevirdi, hissetmiş gibiydi. Yüz ifadesi değişti.
"Caner, ne oldu kurban?" sesi bile kısık geliyordu.
İşte o an dayanamadım, burnumun direği sızlarken ağlamamak için direndim. Dudaklarımı birbirine bastırdım, engel olamıyordum kendime. Sanki babamın bu soruyu sormasını bekliyordum, sorduğu anda içimde tuttuğum her şey bir bir gözlerimden yaş olarak akmıştı.
Babam ayağa kalkacak gibi oldu, salondan içeri girdim. Endişe ile bana bakıyordu, ona hiçbir şey söyleyemezdim. Ama yanımda olduğunu bilmek istiyordum. Konuşmasak bile.
Yanına gelip oturdum, öylece durdum. Biz babamla asla sarılmazdık, ben onun elini öperdim o da benim gözlerimden öperdi. Şimdi ise onu bile yapamıyordum.
"Bir şey mi oldu? Hasta mısın?" diye sordu, burnumu çekip kafamı olumsuz anlamda salladım.
Onun yanında ağlamak istemezdim eskiden, erkek çocuğu ağlar mı diye bana kızar diye. Ama abimin ölüsünün başında ağıt yakarak ağladığını gördüğümde artık ben de kendimi serbest bıraktı. Sadece çocuklar değil, babalar da ağlayabiliyordu. Ve onların ağlaması daha can yakıyordu.
"Yoruldum baba." dedim sadece titreyen sesimle.
Konu sadece Kürşat değildi, konu her şeydi.
Babam öylece yüzüme baktı, onun da içi gidiyordu biliyordum. Ağlamamak için dilimi dişlerimde gezdirdim ama kendime engel olamadan yine yüzümü buruşturdum.
O an babam daha önce yapmadığı bir şey yaptı, yaşlılıktan dolayı buruşmuş elini kaldırıp kafama koydu. Saçımı okşayıp kendine çektiğinde şaşıracak gücü bile kendimde bulamadım.
Hem babama ilk defa sarıldığım için ağlıyordum hem de kalbim bu kadar yandığı için.
***
Bu arada Kürşat'ın 'bir daha çıkmam karşına' demesi güzel taktik, kullanın. Tabi o taktik amaçlı yapmadı ama olsun ajdhhahdhsh
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MEMLEKETSİZ
ChickLit[TAMAMLANDI] Siirt'den kaçıp İstanbul'a sığınan bir Kürt ailesi, tamamı ülkücü olan mahalleye düşer.