26| Hak ettiği gibi...

586 62 183
                                    

Güneş gökyüzündeydi.

Okul çıkışı uğradığı park diğer her yerden daha serin, ama daha sesliydi. Bir süredir oyun oynamadığı çocukların okullarından çıkıp parka gelecekleri saati bekliyordu, çünkü nedensizce hepsini göresi gelmişti.

Gözlerini kapatarak oturduğu ağaç dibinde telefonundan yükselen bildirim sesini duydu. Az önce aramasını cevapsız bıraktığı babasının mesaj attığını bildiğinden cebindeki cihazı çıkarmak için herhangi bir girişimde bulunmamıştı. Kimseyle konuşmadan, hiçbir şey yapmadan oturup soluklanmayalı epey oluyordu, bunun tadını çıkarmak istiyordu.

Tabi böyle düşünüyordu ama yukarıdan bir yerden uçuşarak koluna dokunan ve bir rüyanın ömrü kadar yaşayan baloncukların varlığını da henüz fark edebilmişti. Tüm renklerin yansıdığı ve Yibo'yu bir anlığına bir film karesindeymiş gibi hissettiren baloncuklar geldikleri yerden mutlulukla ayrılıyorlardı.

Uykulu gözlerini tıpkı kendisi gibi ebruli renklere sahip baloncukların nereden geldiğini öğrenmek için daha çok açarak etrafına bakındı. Az ötedeki ağaç dalında oturan çocuk ayaklarını sallayarak tüm dikkatiyle baloncukları aşağıya üflüyor ve arada bir kıkırdayarak yanındaki küçük saksıya doğru mırıldanıyordu. Bu dünyadan değilmiş gibi durduğundan dikkatini çekmişti; Yibo o çocuğu tanıyordu.

Ve parkın en güzel yerini soran o çocuk aradığı yeri sonunda bulmuş gibi duruyordu.

"Ulan!"

Yibo bakmamak için inat ettiği baloncukları eliyle kovaladı, olduğu yerde tepindi ve elini öfkeyle sallarken yeniden bağırdı. "Bak buraya dört göz!"

Ağacın tepesindeki çocuk gözlüğünü düzeltip ve yaptığı şeye ara verip Yibo'ya çevirdi yüzünü. Öfkeli bir seslenişe verdiği karşılık tatlı bir gülümseme olmamalıydı ama, mutluyken gülmeden duramazdı.

"Çocuk parkına çevirdin burayı, tepeme tepeme baloncuk şey yapıyorsun! İn gel göstereyim sana insanları rahatsız etmek nasıl oluyormuş!?"

Yibo birden neden böyle sinirlendiğini anlayamamıştı. Sadece düşünüyordu ki, çocukların sahip olabildiği bu tasasız neşenin ve sonuçsuz eylemlerin bir yetişkine ait olması bu kadar kolay olmamalıydı. Her ne kadar uzunca bir yol kat etmiş olsa bile kendisinin bunu yapamayacağından olsa gerek, galiba kıskanmıştı.

"Seni tanıdım! Sen bana parkın en güzel yerini gösteren kişisin." Diye konuşan çocuk baloncuk üflemeyi bıraktığı için küçük kutunun ağzını kapadı ve ıslanan ellerini şortuna kuruladı. Ağaçtan inecek gibi durmuyordu, nasıl ineceğine dair soru işaretlerini ise aşağıdaki genç anlayamamıştı.

"Ne olmuş yani?" Dedi umursamazca, elleri belindeydi ve yukarı, ışığın geldiği yere baktığı için gözleri kısılmıştı. "Sanki öyle bir yer gerçekten var da."

Ağaçtaki çocuk hevesle bağırdı. "Tabi var! İnanmıyorsan gel kendin bak."

Yüzündeki oyuncu ifadeden, abartılı sesinden aslında canının sahiden de oyun istediği belliydi. Yibo'nun ise kendisine parlak gözlerle bakan çocuğa aldırış etmemiş gibi dursa da ağaca doğru yaklaşıp, tırmanmaya başlamasının bazı nedenleri vardı.

Nedenlerden ilki merakı, ikincisi oyunlara doymayan ruhunun bir ihtiyacı olabilirdi.

Biraz sonra oturan çocuğa yaklaştığında onun mutlu halini yakından görmenin şaşkınlığına bürünmüştü. Sadece ağaçta oturuyordu, nasıl böyle mutlu olabilirdi? Yoksa aklına ilk gelen düşüncede ki gibi o çocuk bir deli miydi?

Dakikalar geçmişti; gülümsemesi hala dudaklarındaydı, gözleri yanıp sönen ışıklar gibi canlıydı.

Yibo onun dikkatli bakışlarını yok sayarak ileriye bakmaya başladı. Sadece kısa bir an yandan bir bakış atmak istediğinde ise yakalandı. Kendisini düşünüyordu şimdi de; en mutlu anlarında nasıl da huysuzlanarak, anlamsızca öfkelenerek o anı kendisine zor ettiğini geçiriyordu kafasının içinden. Tek kendisi de değildi, çevresinde kim varsa- ki bu en çok Xiao Zhan oluyordu.- Ona da aynı eziyetleri ediyordu.

küçük işlerin adamı ve ebruli~yizhan Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin