39

9.2K 583 72
                                    

Kevinden

Barın beni evine çağırdığı için şuan onların apartmanın önündeydim. Onu arayıp haber verdiğim için kendini bana karşı borçlu hissediyor olmalıydı. 

Arayıp beni evine çağırmıştı. Bartunun orada olmadığını rahatça oraya gelmemi istediğini söylemişti. Daha sonra konum atmış ve istersem beni kendinin alabileceğini söylemişti. Pek Türkçe bilmediğim için gelemem sanmıştı sanırım. Ama birazcık biliyordum. En azından derdimi anlatabilecek kadar.

Derin bir nefes alarak elimi kapının üstüne koyarak tüm gücümle iteledim. Ne ağır bir kapıydı bu böyle. Sonunda içeri girebileceğim kadar araladıktan sonra içeri girmiş ve kapıyı serbest bırakmıştım. 

''Hem iki saat kapının önünde boş boş bekle hem de içeri girdiğim zaman kapıyı yüzümüze kapat. Oh ne âlâ.'' aniden arkamdan gelen sert ve sinirli bir ses duyduğumda yerimden sıçrayarak arkamı döndüm. 

Tam ne dediğini anlamamıştım. Türkçem o kadar iyi değildi.

''Bana mi dedin?'' dedim azıcık olan Türkçemle.

''Sana dedim amına koyayım. Senden başka biri mi var burada?'' dedi tekrar sinirle. 'Senin sinirin kime koçum.' demek istesem de bir taraflarım yememişti.

''Ne bağiriyorsun? Sağir değilim duyabiliyorum?'' dedim çemkirerek. Kahvaltıda ne yemiştim ben yürek falan mı..

Kaşlarını daha fazla çatarak yüzüme baktı. Sıçtın Kevin. ''Önce bir düzgün konuş sonra çemkirirsin.'' dedi yüzüme bakarken.

''Anca böyle konuşabiliyor ben. Ve ben anlamiyor senin dediklerini pek'' dedim hafif tırsmaktan dolayı bir taraflarıma kaçan sesimi bularak. 

Çatılı kaşları biraz olsun düzelince yüzüme baktı. ''Nerelisin sen?'' dedi yüzü biraz daha yumuşarken. 

''İngilizim ben.'' 

''Anladım. Neden kapıyı çarptın yüzüme. Senin yüzünden şu seksi yüzüm yaralanacaktı az daha. Hiç bakmaz mısın sen arkana falan be çocuk.'' hızlı konuştuğu ve Türkçemin yetmediği cümlelerini bitirdiğinde ben hâlâ boş boş yüzüne bakıyordum. 

''Ben anlamiyor seni. Sen çok hizli ve çok konuşuyorsun.''  konuşmamla kahkaha atması bir oldu. Komik olan ne vardı ki.

''Ne gülüyorsun sen, anlamiyor ben seni'' dedim kaşlarımı çatarak.

''Ne tatlı bir şeysin sen öyle.'' kaşlarımı çatarak dediği şeyi anlamaya çalıştım. Bana tatlı demişti sanırım. 

''Kapının önünden beri seni izliyorum. Ne kadar sevimlisin sen öyle.'' yanaklarımı sıkarak devam etti ''Hele ki şu konuşman ve mimiklerin.'' iç çektikten sonra konuşmaya devam etti ''Birde şu kaşlarını çatman yok mu?'' şaşkınca ona bakıyordum. Geriye bir adım atarak yanaklarımdaki ellerinden kurtuldum.

Ben az önce ona dememiş miydim hızlı ve çok konuşuyorsun, ben seni anlamıyorum diye. Ne diye yine aynısını yapıyordu.

''Anlamiyor seni ben.'' dedim üstüne basa basa. ''Sen İngilizce biliyor?'' dedim kaşlarımı havaya kaldırarak.

''Mükemmeldir benim İngilizcem.'' dedi havalı havalı. Sinirlenmeye başlıyordum. Tamam o benden kalıp olarak büyük olabilirdi ama bu sinirlenmem için bir engel değildi.

''Pekâlâ, kimsin bilmiyorum ama beni rahat bırak da gideyim arkadaşlarım bekliyor. Ayrıca sürekli kaşlarını da çatma çok çabuk yaşlanırsın.'' dedim İngilizce konuşarak. İnsanın kendi dili gibisi yoktu be.

Cevap vermeyince yüzüne baktım. Sanırım bana yalan söylemişti yani İngilizce bilmiyordu. Çünkü şuan yüzüme böyle bakmasının başka bir açıklaması olamazdı. 

''Anlamadi sen beni. Değil?'' dedim sinirle. Kocaman sırıtarak yüzüme baktı.

''Neyse gidiyor ben. Bay bay.'' dedim arkamı dönerek. Kolumdan tutarak beni kendine çevirdi ve yanağımdan öptü. Kaşlarımı çatarak yüzüne baktım ''Ne yapiyor sen?'' dedim sinirle.

''Görüşürüz öpücüğü verdim.'' dedi sakince. Kaşlarımı mümkünmüş gibi daha fazla çatarak yüzüne baktım. 

Boğazını temizleyerek konuştu ''Adettendir bizde böyle ayrılırken öpücük verilir.'' dedi.

''Öyle mi? Ben bilmiyordu bunu.'' dedim şaşkınlıkla. ''Sende beni öp şimdi.'' dedi yanağını uzatırken. ''Hayir.'' dedim.

Çalan telefonumu pantalonumun cebinden çıkararak arayan kişiye baktım. Barın.. Beni bekliyor olmalıydılar. 

Telefonu açarak kulağıma yasladım ''Nerede kaldın Kevin. Bulamadın mı evi?'' 

''Geliyor ben. Aşağidayim.'' dedim. Barın tamam diyerek telefonu kapatmıştı. Karşımda duran çocuğa bir bakış atarak arkamı döndüm. Tekrar kolumdan tutarak kendine çevirdi. 

''Yine ne var?'' dedim sinirle. Yanağını göstererek ''Öpücük.'' dedi. Sinirle parmak uçlarımda yükselerek dudağımı yanağına bastırarak geri çekildim. ''Oldu mu?'' 

''Çok güzel oldu.'' bu sefer arkamı dönüp merdivenlere ilerledim. O da arkamdan geliyordu. Tam ağzımı açmış neden peşimden geleceğini soracakken benden önce davranarak ''Evime gidiyorum.'' demişti. Utançla başımı çevirerek merdivenleri tek tek çıktım.

Barınların evine yaklaştıkça kalbimde o kadar hızlı atmaya başlamıştı. En sonunda Barının dairesinin önüne geldiğimde derin bir nefes aldım.

''Yine kapıyla bakışmaya başladın.'' dedi az önceki çocuk gülerek. Kaşlarımı çatarak ona cevap vermek için dönmüştüm ki kapının açılmasıyla vazgeçip önüme döndüm.

Beş dakikada sinir etmişti beni. 

''Nihayet gelebildin Kevin.'' diyen Barına utançla karışık bir gülümseme gönderdim. Fazla bekletmiş olmalıydım. 

''Demek adın Kevin haa. Güzelmiş.'' az önceki çocuk tekrar konuşunca Barın ona dönmüştü. ''Selam Gökay.'' demişti. 

Adının Gökay olduğunu öğrendiğim ve beni sinir eden çocukta Barına selam verirken ben ayakkabılarımı çıkararak içeri girmiştim.

Kalbim çok hızlı atıyordu. Barın kapıyı kapatarak önden ilerlemeye başladı. Bende yavaş adımlarla arkasından ilerliyordum. Kalbim heyecandan o kadar hızlı atıyordu ki.

''Demek o meşhur Kevin sensin.'' diyen kıvırcık saçlı çocuk sinirle bana bakıyordu. Az önce bir şey olmadı Kevin ama bu sefer kesin sıçtın..

---------------

Selaam çukulatalarım.. Nasıldı bölüm, beğendiniz mi? Minnoş Kevinimizin ağzından okudunuz bu bölümü. Neler hissediyorsunuz? Biraz bile olsun sevdiniz mi Kevini? Umarım sevdirebilmişimdir biraz bile olsa. Ben yazarken çok eğlendim şahsen. Bu arada kıvırcık saçlı çocuk Barış *-* Neyse hepinize kocaman öpçük :**

Fikirleri alayım..

Gökkuşağını ve Beren reisi sevin..

Röntgenci bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin