"Bir Güneşli Sabah"

48 48 2
                                    

Cıs , cıs , cıs... Sesidir çocukluğumun, bir garip müziğidir aslında. Sobanın üzerinde kurumaya asılmış giysilerden damlayan su taneciklerinin sesi. Her düşüşünde yangın topuna dönmüş sobaya, öyle acıyla cıss eder ki başkalarına ninni gibi gelen ses beni üzer.

Dalıp giderim. Yastığımla yorganım arasında. Kış ortasında masmavi bir gök, okulun ilk günü pazartesi de tatil hayal ederim.

Akşamleyin misafirler gelmiş ortalık curcuna, kalabalık, biz çocuklar; kızılderililer gibi koltuk kenarlarından kurgulanmış atlarda bir o ovaya, bir bu sahraya...

Bir başka güneşli sabah var, hiç bitmez. Bir ırmak var gürül gürül akar. Şevkat ve merhametle büyüyen bir umut var hep içimde korksam bile...

Böyleyim işte ben. Su damlacıklarına üzülen bir çocuk...

Soba güler miydi halime? Olsun ne çıkar yani, bu sabah bana gülen çocuklardan daha mı fazla yakar canımı? Düşünmiyeyim diyorum, karşıma dikiliyor o alaycı gözleriyle. Ben karşısına geçip topa öyle vuruyorum ki, taş taş üstüne dizili kibirleri yerle yeksan oluyor. Hıncımı alamıyorum ki. Alay ettiler. Yırtık ayakkabılarım bana küs ben de onlara küsüm sabahtan beri. Fırlatıp attım bahçeye; belki çiçek eksin annem içlerine, belki beton dökerim hep gözümün önünde olurlar böylece. İşte gördünüz mü suçunuzun cezası budur! Sizin yüzünüzden nasıl da kırılmıştı kalbimdeki taze bir ağaç gibi gururum. Layıktır sizlere.

Ama beton dökemem ki, çiçek de diktiremem. Atamam da ben onları, nasıl atayım? Onlar çoktan atmış olsalarda beni. Babama; ayakkabılarım delindi yenisini al diyemem işte. İşler karışık zaten bu ara, evebir kağıt geldi, babam gülmüyor yaptığım hiçbir şirinliğe. Gözleri çok uzaklarda ,üzülüyor düşünüyor bir şeyleri besbelli.

Belki ayakkabı nedir ki oğlum alırız tabi yarın bir tane der. Akşam eve gelirken gıcır gıcır bir çift yepyeni araba gibi duran ayakkabıları getirir. Bisikletinin selesinde bir kutu vardır. Koşarım içimde tatlı ve munzur his. Umudum çok, abicim kesin ayakkabı var içinde, aynı ayakkabı kutusu, bu koku yeni deri kokusu. Abim; ne bildin deri kokusunu?

Bilirim tabi, niye bilmiyeyim çocuksam da hepten fasulye değilim ya?

Yeni bir ayakkabı kaç liradır? Onu bilmem işte. Söylesem belki de gerçekten tam da hayal ettiğim gibi olacak ama yine de içimde korkuda var. Ya onu üzersem günlerdir düşünüp onu üzen şeylere bende bir yenisini eklersem. Düşüncelerde kaybolup gidiyorum . Bilemiyorum.

Bildiğim bir şey var, söyleyemem tamam mı?

Bir ayacip ayakkabı çıkmış diyorlar. Kramponmuş adı, bütün topçular çivili çivili onları giyiyormuş. Çimlere saplandı mı adamın ayağı hiç kaymıyormuş. Topa bir vuruyorsun zımba gibi ağlarda. Kaleci görmüyor bile, herşey bir saniyede olup bitiveriyor. Topçu mu olacağız.

Varsa yoksa top top top. Çim sahayı kim bulmuş, bir çakıllı meydanlık var orada, aban topa yuvarlansın yerde. Cam mı kırılır, bahçenin birine mi kaçar şansına kalmış artık. İstemem krampon mırampon. Zaten ne gelirse top belasından geldi başına. Doğdur dürüst dikiş de atmıyorlar artık ayakkabılara. Uzun bıyıklı Mehmet amca bile hazır alıp satıyor ayakkabıları. Oysa itina ile derileri keser ayak şeklindeki makinesine yerleştirir. Tıkır tıkır dikmeye başlardı gözünüzün önünde ayakkabınızı.

Fazladan bir dikiş daha attırırıdık hep, sağlama alırdık yani. Dikerken iple aynı renk olan uzun bıyığını da dikti sanırdım. Gözlerimi oğlacayıp oğcalayıp bakardım yanlış mı gördüm diye. Masal oldu aslanım herşey.

Yeni bir devir geliyor; herşeyin hazırı ve dandiğini tonla paralar versek bile alamıyoruz. İncecik, poşet gibi şimdiki ayakkabılar, tabanları bir kerelik. Bir taşın üzerine bassan sanki hiç ayağında ayakkabı yokmuş gibi batıveriyor. Hayırlısı.

Mükemmel HikayelerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin