22. Bölüm - Şenlik 4

749 107 51
                                    


Rüzgârı deler atım

Aydan beyaz, günden parlak

Sonsuz bir at ak Yula'm

Sonsuzluğa koşar senin için

*Yibo'nun defterinden.

***

Gün geceye uzanırken gökyüzü bir masalda aşıkların altında sarıldığı bir kızıllıkla akşamın esintisine teslim olmaya başlamıştı. Şenlik zamanı günler hızlı geçerdi, geceler hızlı gelirdi. Zaman böyle işlerdi. Neşeli anlara ayrılan süre, hüzünlü anlara ayrılandan kısa tutulmuştu. Acı duyarken binleri bulan bir saniyeler, mutluyken saliselere karışıp yok oluyordu.

Bugün de öyle olmalıydı. Fakat Yibo için saatler geçmek bilmiyor, bir türlü akşamı edemiyordu. Xiao Zhan'la aynı odaya yürüyecekleri o koridorun içinde bulunduğu sarayın kilometrelerce uzakta, ağaçların ardında kalan varlığına dalgın bakışlar atıyor, düşüncelerinin içinde ağrıyarak ve tükenerek kayboluyordu.

"Kağanım." Bir asker önünde diz vurdu. "Ulak haber getirdi, bir gün dinlenmenin ardından ulaşacaklar."

Çenesi kasıldı. "Sağ ol Çetin alp."

Asker yeniden selam durdu, yanından ayrıldı. Kağanın bakışları prense uzandı. Gören gözlerine ağır gelen varlığı öylece durarak dahi kirpikleri ıslatmaya yetecek güzellikteydi. Zhan döndü, ona baktı. İyi bir askerdi. Yibo ne zaman ona baksa bunu savaşçı bir askerin içgüdülerinin kuvvetiyle hissediyor, gözleri hemen onu buluyordu. Zhan gülümsedi. Eskiden kendisine sadece nefretle bakan adam şimdilerde kızdığında, hatta kırıldığında, birkaç saniye küskün duruyor, sonra gözlerinin içiyle birlikte gülüyordu Yibo'ya. Yibo'nun canı ağrıyordu.

Her şey o zaman daha mı kolaydı? Nefret ondan gelen tek duyguyken, Zhan kendisine gülümsemeyi bilmezken, her şey daha az ağrılı olmayacak mıydı? Atılay, ağabeyi, Gencer... hepsi haklı mıydı? Bu ağrıya değecek miydi?

İçinde açtığı yaranın önemi yoktu, nefret onlara tanıdıktı ve belki de öyle kalmalıydı. Şüphesiz Zhan da böyle hissediyordu.

Aklını binlerce düşünceyle bulandıran Zhan'ın yanına yaklaştığını gördü. "İyi misin?"

"İyiyim," dedi. "İyiyim."

"Yibo," dedi Zhan. Bu ismi ne zaman söylese duraksadığının, dudaklarının güzelliğinin kırıldığının, farklı bir renge büründüğünün ve nefeslenmek için beklediğinin o da farkında mıydı? "İyi hissetmiyorsan bugün at sürmek zorunda değiliz."

Şenlik hazırlıklarında at sürelim, dediği için kendisini zorlamasını istemiyor, fakat Yibo'nun tam da böyle yapacak biri olduğunu herkesten iyi biliyordu.

Yibo önce omzunda bir elin ağırlığını hissetti, sonra ağabeyinin sesini duydu. "Bir kağanın iyi hissetmiyor diye at sırtından indiği nerede görülmüş?"

Yibo ağabeyini onayladı, kırık bir tebessümle Zhan'a baktı. "İyiyim."

Zhan'ın endişeli bakışları bir süre kendisini inceledi, sarsılmaz duruşunun görsel sahibi omuzlarında kirpikleri titreyerek duraksadı, sonra yılgın bir nefes verdi. "Tamam."

Şenlikte bulunan herkesin okuyucunun sesine kendi seslerinden daha aşina hale gelen kulakları, at sürme öçeşi (yarışı) çağrısıyla dolana kadar öylece durdular.

***

Yarışlar eğlenceli ve aynı zamanda tehlikeliydi. Ok meydanları tellerle çevrilir, yarış alanına kimse girmesin diye belli aralıklarda askerler etrafında dizilirdi. At yarışları hızlı olurdu. Üzerindeki binicinin ne kadar iyi olduğunun önemi olmazdı, biri koşan atın önüne atlarsa mutlaka kırılan bir bacak, incinen bir bilek olurdu: ya atın ya atlayan kişinin ya da binicinin. Bu gibi nedenlerden dolayı okuyucu yarış başlangıcını sadece bir kere duyurmaz, bir kulağı doğuştan kapalı Efe eke dahi duyup uzaklaşana kadar kopuzlar vurulur, koşuklar okunurdu.

Fakat insan konuşan bir varlıktı ve hayvan da hisseden. Yibo'ya ok yarışını kaybettiren tavşanın okuyucunun okuduklarını anlaması ve meydandaki sessizliğin bir yarışın sebebi olduğunu hissetmesi bu nedenle beklenemezdi, sonuç olarak o yarışta kaybetmek bir nebze normaldi.

At yarışları ise gürültülü olurdu, toprak titrer, koşan atların kişnemeleri ve binicilerin heyecanlı haykırışları gökte uçan kuşu dahi kaçırır, karıncalar bile yeraltına çekilir, yarışçıların alanı açılırdı. Yeryüzü önlerinden çekilir, kazananı belli bu yarışı izlerdi.

Yarış için heyecanlı ve beklenti dolu onlarca genç uzunlamasına geniş haraya girerken ve kahverengi, siyah atlarıyla çıkarken Yibo'nun Zhan'a odaklanmış ifadesi çekingendi. Zhan onun bu halini, Gökalp'in oyun oynamak isteyen ama dile getiremeyen kararsız duruşuna benzetmiş, bu ifadenin sırrını anlamak isteyerek dikkatle ona bakıyordu.

Kalabalıkların ardından haraya, hemen sonra ahıra girdiler. Ahırın kağanın binekleri için ayrılmış geniş kısmına ilerlerken Zhan dayanamayıp sordu, "Bir şey söylemek mi istiyorsun?"

"Ben," Yibo bekledi, derin bir nefes verdi. Başını, önlerinde durdukları tahtadan kapıya doğru çevirdi. Zhan bakışlarını takip etti. İçeride uzun, tüyleri neredeyse güneş gibi parlayan, uzun saçları her gün bakım yapıldığını gösterir biçimde tel tel ayrılmış ve ışıldayan beyaz bir kısrak kımıldamadan duruyordu. Zhan doğrudan atın gözlerine baktı. Atın duruşu gururlu, kaslı vücudu en güçlü askerleri kıskandıracak kadar yapılı ve varlığı en güzel insanları dahi kıskandıracak kadar güzeldi. Bu haranın, bu çiftliğin, bu devletin sahibi Yibo ve Iraz halkı mıydı, yoksa bu at mı, ata sadece bakmak dahi insanı şüpheye düşürüyordu.

Zhan, Yibo'nun atı bu olmalı, diye düşündü.

Sadece devlet hakanları ak kısrağa binebilirdi. Nadir bulunan, gücü ve hızıyla diğerlerini ardında bırakan ve hakanlığın bir nevi simgesi olan beyaz kısraklar içinde gördüğü bu, en güzeliydi. Atın güzelliği karşısında nefesini tuttuğunu fark etti.

Öncesinde de Yibo'yu at sırtında görmüştü, o atlar da güçlü ve iriydi, fakat hepsi kahverengi veya siyah renklerindeydi ve bu geziler öylesine gezilerdi.

Yibo'nun sesi yeniden kulaklarını doldurdu. "Bu atı sana vermek istiyorum."

-

-

Bu aslında bir bölümün yarısı, bölüm sonunu getiremediğim için bir türlü, tamamını yayımlayamadım, çok özür dilerim bu kadar geciktiği için ve kısa olduğu için, diğer kalanını en kısa zamanda yayımlayacağım. Okuldan sınavlardan öte ailevi bazı problemlerim vardı bu nedenle bölüm bu kadar gecikti, sizi çok seviyorum ve çok özledim. Kendinize ve sevdiklerinize çok cici bakın. <3 

Bu arada ak kısrağa sadece hakanların bindiği bilgisini bir yerde okuyup bana ulaştıran can içime çok teşekkür ediyorum.

şiiri de kendim yazmayı denedim...


CasusHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin