XLI- "İlaçlar ve Dozları" PART/1

70.5K 6K 4.1K
                                    

Biz geldik. Ama yarım geldik. Klavyemin azizliğine uğradım bugün ve son sahneleri istediğim gibi yazamadığımdan bölümü ikiye böldüm. Ama merak etmeyin, yarın ikinci partı atacağım. Harcamak istemediğim sahneler vardı, part olsun hiç olmasın🤍

Bölümü Fetih'ten sonra en ensesi kalın, her üzüntüsünde dolmalık bibere dönüşen ve bugün doğan sevgili uslansanabi ye armağan ediyorum. İyi ki doğdun ve şaka yaptım, Fetih seni tanısa severdi Nur. Sahiden.

Keyifle okuyun!


Mutlaka dedim, açamadım ve sustu. Ben üstüme yürüyen adamla çığlık attım, Fetih aradı ve ben açamadım.

Attığım çığlık bile acımasızca yarım kaldı. Korkuya esir olmuşken en çok kendi sesimin sebep olacakları susturdu beni. Yarınlar yokmuşcasına üzerime yürüyen bedenle arama bir şey koymak istedim. Bir engel, bana gelecek zararı engelleyecek en ufak bir şey ya da. İçinde kalemlerin olduğu bardağı ona fırlatsam da denk bile getiremedim.

Telefonum sustu. Bardak parçalara ayrıldı, dört bir yana dağıldı.

Lakin çok geçmeden mutlaka deyip açamadığım o telefon bir daha çaldı ve Fetih belki bilmedi ama beni çok ince bir ipten aldı. Hem de düşmek üzereyken. Belki bunu hissederek yaptı, belki umarsızca ama yaptı. İkinci kere ilkinden sonra hiç ara vermeden çaldı o telefon, adamın dikkati bir anlığına da olsa dağıldığında yan taraftaki ince ama demirden olan askıyı yerinden kaldırdığım gibi gövdesine vurdum. Beyaz önlüklerden biri başka bir yere savruldu.
Elim demire öyle bir tutunmuştu ki kurtuluşumun bu olduğunu biliyordum. Belki çok büyük bir harabe yaratmadım ama bunu vurmasam geride kaçacağım yer kalmamıştı. Sarstığım gibi kaçtım aradan, kapıya doğru atıldım. Çığlığım bir kez daha inletti odayı.

Belki az önce nutuk çekmek kolaydı ama bu hastanenin güvenlik kadrosu bile bu dönem eksikti. Şimdi çığlık çığlığa da olsam bu kapı çabucak açılamazdı. 

Telefon aralıksız çalıyordu.

Saçlarımda bir çekilme hissettim, tutup çekmek, belki yerden yere vurmak istedi ama yapamadı. Denk getiremedi. Belki tutam değil ama taneyle sayılamayacak kadar da çok saç telim kaldı avucunda ama küfür kıyamet bana saldırmak için hayvani bir dürtüyle hareket eden kişinin avucuna düşmedim. Kapıya vardım, aynı anda dışarıdan tanıdık bir ses geldi kapı kolu da indi. Anahtarı da kavradım ama açamadan geriye doğru çekildim. Anahtar benimle beraber çekildi ve yere düştü.

"Efsun!" diye bağırdı Zafer. Kapı kolu daha hızlı inip kalkmaya başladığında sırtım duvarla bir olsa da "ZAFER!" diye haykırmaktan alıkoyamadım kendimi.

Telefon aralıksız çalıyordu.

Bıçak boynuma doğru havalandı o soğuk metali gırtlağımda hissettiğim an değil dibimdeki adamla göz göze geldiğim an bir şeylerin sonunun geldiğini anladım. İçime bitişin çizgisi çekildi, bana bu şekilde bakan birinin öldürmemesi için hiçbir neden bulamadım. Ben birine bu şekilde baksam saniyeler sonrasında elimde kanı olurdu. Tıpkı benim kanımın birazdan onda olacağı gibi.

Kulaklarım uğuldadı ilk, gözlerimin önüne yıldız şeklinde benekler düştü ve daha az nefes almaya başladım. Üzerimde garip bir hafiflik oluştu. Çizginin tam üzerinde, çizgiyi çekenle göz gözeydim. Beni öldürecekti. Yirmi beş yaşındaydımşimdiye kadar kimse bana beni öldürecek gibi bakmamıştı. Aylar önce başıma gelen anlarda bile kendimi bu kadar dipdibe hissetmemiştim ölümle. Ölüm artık dört harf değildi. Ete kemiğe bürünmüş biriydi.

SERÇEYİ ÖLDÜRMEKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin