XLI- "İlaçlar ve Dozları" Part/2

84.4K 5.9K 4.3K
                                    


Bir sonraki bölüm normal düzenden devam. Akşam saat 22.30 gibi sohbet odasında görüşmek üzere🤍

"Delirdin mi Efsun nereye?" Diye sordu. İlk kez bugün keyfi yerine geldi. İlk kez. Ve bana gerçekten delirmiş gibi bakmadan önce konuştu.
"Hastasın sen, günlük dozunu almadan, ilacını içmeden nereye?" 

Müthiş bir ciddiyetle alay ediyordu benimle. "Komik değilsin." dedim inadına. Yüzüme yaklaşan yüzünü engellemek için geriye doğru attım başımı. "Benim ne yaşadığımı bilmeden, nerede neyi kimi düşündüğümü bilmeden nutuk çekmek kolay senin için. Aklına gelmiyormuşum da, gözden çıkarmışım da." Belimde kendi ellerimle bana baskı uyguluyordu.

"Bana mı kolay?" Diye sordu hayretle. Gözlerimi inadına inadına çekiyordum ondan.

"Sana kolay." diye tekrar ettim. "Tüm gün eve gelip şu odaya girmenin hayalini kurdum ben. Saatlerdir seni bekliyorum. Geç geldiğin yetmiyormuş gibi geldiğinde beni öpmedin bile." Kalkmaktan önce bileklerimi kurtarmam gerekiyordu. Ayaklarımı. Bedenimi. Ama o tüm arsızlığı üzerindeyken tek elimi kalçamın altına geçirdi ve yerimi iyice sağlamlaştırdı. Yaptığı burada da bitmedi ayrıca. Kalçamı avucunun içinde kıstırdı beni inlemeye zorlayacak şekilde sıktı.

"Bu odaya girmenin hayali," diye tekrar etti beni. Kulağımın dibinde söyledi bunu. "O hayalde başka neler vardı?"

Gözlerim önümde, onun sakalları düşüyordu gözümün önüne. Nefesi boynuma dökülüyordu. Kasti olarak üflüyordu hatta. "Özlem dindirmek de var mıydı?" İki eli arasında bir tercih yaptı bileklerimdeki elini tercih etti. Ellerim yavaşça özgürlüğüne kavuşurken asıl özgürlük onun elineydi halbuki. Kazağımın içinden sızdı, belimin çevresinde süzüldü. Sarı ince tüylerimin bile diken diken olduğunu hissedebiliyordum. Zerre kıpırdamıyor, yanağımı yüzüne sürtmemek için direniyordum. Bir de ellerim ona tutunmasın diye.

"Var mı yok mu?" diye tekrar etti. Cevap vermemeyi sürdürdükçe ben onun elleri sütyenimin kopçasına kadar gitti. Boynuma sürttü dudaklarını, biraz da burnunu. "Yoksa," dedi bastırarak, "uyumak istiyorsan söyle."

Kalçamdan biraz daha çekti beni. Uvzunaydı yolum yavaş yavaş hissedebiliyordum. Kaçak dövüşüyordu.

"Uyumak mı istiyorsun?" diye sordu tekrardan. Kalbimi duyuyurdu. Nasıl kasıldığımı hissediyordu. Ellerim bacaklarıma saplıyordu tırnaklarını.
Ansızın geri çekildi kısmen. "Uyu o zaman." dedi usulca. Bacaklarımı serbest bıraktı. Elini kalçamdan bel boşluğuma çıkardı yüzünü boynumdan. "Yorgunsun madem uyutalım seni."

Belimden beni kaldırmaya çalıştığı an temaslarımız kopacak diye bir telaş kapladı bedenimi kolundan tuttum telaşla. Tehlikeli gözleri koluna saplanan tırnaklarıma kaydı. Tek kaşı havalandı.
Kulaklarım uğulduyordu, bu an bitsin istemiyordum. İhtiyacım vardı. Özlem gidermeye. Fetih bana dokunduğunda ve ben Fetih'e dokunduğunda her şeyin sonunda kuş gibi hafiflemiş oluyordum.

"Vardı." Dedim dürüstçe. İçim titredi, bakışlarımız yoğunlaştı. "Kendimi hiç iyi hissetmiyorum," diye devam ettim. Göz gözeydik ve her şey bakışarak başlamıştı. "Fetih gelsin de iyi hissedeyim de vardı."

İki kadeh nasıl çarpışırsa öyle çarpıştı dudaklarımız. Dişlerimizin birbirine çarptığı o tok sesi bile duydum. Konumumu değiştirdi, bacaklarım benim de desteğimle iki yana açıldı Fetih'in kucağına öyle yerleştim. Aramızdan ilk ayrılan benim kazağım oldu. Fetih bir çırpıda çıkardı attı üstümden. Bu odanın sıcaklığına fazlaydı zaten. Ellerim gömleğine gitti. Dudaklarımız diş darbeleriyle yara alırken ben yavaş yavaş çözüyordum düğmeleri. Rahat değildik ikimiz de. Çok geçmeden bunun önüne geçildi Fetih kollarıyla kavradı onun kucağında doğruldum yerimden.

SERÇEYİ ÖLDÜRMEKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin