XLIV- "MİLAT"

109K 6.4K 7.5K
                                    


Yazım hatalarını henüz düzenleyemedim. Bölüm ortasında günceller misiniz? Teşekkür ederim.

Bol bol yorum ve Twitter'da #SerçeyiÖldürmek etiketiyle yorumlarınızı bekliyorum. Yarım yamalak gören gözlerimle...

Yıldıza basın olur mu?

Keyifle okuyun🤍

İnsan sesi desem değil gibi, hayvan sesi desem o da değil gibi. Yere indirdim feneri çöpün etrafında dolandım, arka tarafta battaniyeye benzer bir uç gördüm. Dizlerimin üzerine çökerken çöpün altına baktım. Battaniye yumağı ve sesin kaynağı. Her yer pislik içinde ama canlı bir ses.

"Efsun." diye seslendiğinde Fetih bana başımı kaldırdım. Kalbim tak tak çarpıyordu. "Fetih burada bir şey var." dedim telaşla. Göz göze geldik arabanın camından. "Canlı bir şey."

Ne tepki vereceğini görmeden başımı geri indirdim, çöp o kadar ağır kokuyordu ki ellerim boşta olsa burnumu kapatacaktım.

"Dur dokunma Efsun." dediğini duydum Fetih'in. Elim sırılsıklam battaniyenin ucunu tutmuştu, bu uyarısıyla daha fazla hareket etmedim yanıma o da çömeldi, ışık tuttuğum yere eğdi başını. Çöplük içindeki yere yüzünü ekşitti "Leş gibi bura-" cümlesi tamamlanmadan o boğuk sesi tekrar duyduk. Bu onun ilk duyuşu olmuştu. Bir süre göz göze kaldık. Elimi ayırdığım battaniyeye Fetih uzandı.

Kendine doğru çekerken hızlıca "Yarası olabilir daha yavaş ol." derken battaniye ortaya çıktıkça içindeki şeyin boyutu daha da ortaya çıktı.

"Bebek mi?" dedim korkuyla. Bu soğukta bu yerde bir bebek. Düşüncesi bile vücudumu titretti. Çöpün altından tamamen ayırdığında battaniyeyi, pisliği daha çok ortaya çıktı. Çöpe atılmış, eski, kirli bir bez parçasıydı artık battaniyeden çok.
Fetih'ten daha önce davrandım bir taraftan yavaşça çekiştirip kaldırdım, telefonum artık Fetih'te ışığı o tutuyordu. Görüntüden önce elimi tüylü sert bir şey çarptı. Korktum bir an 'Ay' diye bir nida koptu ağzımdan. Elim hızlıca ayrıldı, yumruk oldu. İçim çekildi bir an sanki. Kesik bir nefes dökülürken dudaklarımdan Fetih hızlıca komple kaldırdı battaniyeyi.

Az önce hissettiğim sertlik aklıma bin türlü kötü şey getirirken gözümün önüne bir kedi geldi. Gözleri kapalı, görüntüsünden bile taş kesildiği belli olan, kan ve pislik içinde kalmış battaniyenin tam ortasında kalbinin atmadığını ilk anladığım bir kedi. İlk temasta korkuyla çekilen içim ilk görüntüyle çekildiği yerden süzüldü. Dokunamadım öylece baktım. Kanlı battaniyeye, pislik içinde kalmış kumaşa ve yumak gibi kedinin patilerinde kalmış bir şeye.

Bir şey.

Az önce duyduğumuz ses o yumaktan tekrar çıktı. Bu kez boğuk değil. Tiz. Benim biraz daha ayırt edebileceğim şekilde. Fetih'in eli hiçbir şeye değmezken artık buz tutmuş ellerimi o yumağa uzatamadım. Önce cansız kedinin patisini çekmek zorunda kaldım. Kanım çekildi o sertliği dokundukça.

Doğum yapmıştı.

Birbirine dolanmış yavrulardan  önce elim annenin karnına gitti. Taş kesilmiş vücuduna rağmen karnındaki şişkinliği direkt hissettim. "Ölmüş mü?" diye sordu Fetih. Muhtemelen kalp atışlarını kontrol ettiğimi sandı.

"Yavrusu kalmış içinde," elim ayrılamadı o şişkinlikten yumulmuş gözlere baktım öylece. Burnumun direği sızladı ilk, açık alanda olsak da nefes alışım daraldı.

"Bu ne demek oluyor?"

"Yavru ölüyse anneyi de zehirleyip öldürüyor." Eğer ki o birbirine dolanmış yerden bir kez daha ses duymasam annenin karnından elimi ne zaman çekerdim bilmiyordum. Cansız bir bedenden kalmış bir cana nasıl dokunacağımı bilemedim başta. Elime aldığım ilk yavru ölüydü. Boğazım iğnelendi. Olduğum yere tamamen çökmemek için irademi korumaya çalışıyordum. İkinci yavruya dokunamadım bile çünkü zarı dahi annesi tarafından yenilememişti daha. Son doğurduğu yavruydu, içinde kaldığı zar yüzünden nefes bile alamamıştı bu dünyada. Gözlerim sulandı, hava o kadar soğuktu ki o sulanışın donuşunu bile hissettim.

SERÇEYİ ÖLDÜRMEKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin