①④

393 38 286
                                    

Kendine geldiğinde her yerinin ağrıdığını hissetmiyordun, büyük ihtimalle biri sana ağrı kesici vermişti. Ayrıca omzundaki dehşet acı da yoktu. Bir yatakta uzanıyordun.

Yanı başında birinin konuştuğunu duyar gibi oldun. Uyandığını anlamaması için gözlerini kapalı tuttun ve onu dinlemeye başladın.

"Her şey benim suçum... Keşke özürler dilediğimde zaman geri aksa, kırmasam kalbini..."

Bu onun sesiydi.

"Ben mide bulandırıcı biriyim, sana söylediğim şeyler iğrençti. Keşke şu dilimi kesseydim de sana- ..." Aniden durdu. Bir yandan da burnunu çekiyordu. O ağlıyordu.

"Sana nasıl seni öldürebileceğimi söyledim?" dedi ve hıçkırıklarla sarsılmaya başladı.

Kendini kötü hissettin. Kalkıp ona sarılmak, ona aslında hiç kızmadığını ve onu çok sevdiğini söylemeyi istedin. Ama dinlemeye devam ettin.

"...Sana nasıl zarar verdim?" dedi ve elini avuçlarına aldı. "O pisliğin sana zarar verebileceğini düşünmedim, seni yalnız bıraktım..."

Aklına nasıl evden çıkıp gittiği geldi. Saatlerce kolunun ağrıdığı ve ağladığın anlar...

Britanya'nın onun hakkında söylediklerini hatırladın. Eğer onursuz biri olsaydı, yanına geri gelip seni kurtarmazdı. Şu an yanı başında olmazdı.

Elini yavaşça kendisine çekti ve dudaklarına götürdü. Dudakları eline değdiği an tüm vücudunu bir ateş kaplamış gibi hissettin.

Ama tekrar Britanya'nın dediklerini hatırladın. O bir hırsız mıydı? Gerçekten ondan kaçıyor muydu? Ya da tıpkı Britanya'nın sana zarar vermeyeceğini söylemesi gibi bir yalan mıydı bu?

Yavaş yavaş uyanmış gibi yapmanın vakti gelmişti.

Biraz kıpırdandıktan sonra yavaşça gözlerini açtın ve doğruldun. Ona baktın, gözyaşları ile parlayan gözleriyle sana baktı, yüzünde yorgun bir gülümseme belirdi.

Kendi odanda, kendi yatağındaydın ve o da yanında oturuyordu.

"Bana ne oldu..?" dedin sanki vurulduğunu bilmiyormuş gibi. "Burada ne arıyorsun, gittiğini sanmıştım..." diye ekledin sanki seni onun kurtardığını da görmemişsin gibi.

"Gitmiyorum," dedi ve elini tekrar öptü ve kendi elleriyle sardı. "...yemin ederim bir daha seni bırakmayacağım."

"...Öyle mi? A-ama söylediklerin-"

"Keşke söylemeseydim. Bütün hayatım üzerine yemin ederim ki çok pişmanım, lütfen nefret etme benden- ya da et. Bunu hak ediyorum, bana istediğini söyle."

"...sen bir hırsız mısın?" diye sordun.

"Britanya, tabi... Sana olayı özetle anlata-"

"Tamamını anlat." dedin lafını keserek. Güldü ve başını salladı.

"Tamamını anlatacağım, peki. Ülkeler arasında sömürgecilik ve silahlanma yarışları doğaldır. Eğer sanayileşmiş bir devletsen üretim için ham maddeye, ham madde elde edebileceğin bir yer varsa orayı başkasına kaptırmamak için orayı savunmana yani silahlara ihtiyacın olur."

"Bu kavramların anlamını biliyoruz herhalde, bana Britanya'yı ve seni ilgilendiren tarafı anlat."

"...Britanya aç gözlüdür. Kendini zirvede görür, eğer ortada sahipsiz bir toprak varsa artık onundur. Diğer ülkeleri hiçe sayar, kimsenin ondan güçlü olması riskine katlanamaz. Tıpkı bana katlanamadığı gibi."

"Ve sen de ona katlanamıyorsun."

"Aynen öyle. Britanya'nın taktiği hep aynıdır. Düşmanını karalama politikası uygula, onu tamamen yalnız bırak ve onu ele geçir. İlk iki adımı gayet iyi bir şekilde uyguluyor, ve herkes onun tarafında. Kimse bana inanmıyor, hükümet bile."

"Bir dakika- ne? Hükümetin ne olursa olsun seni desteklemesi gerekmez mi?"

"Hayır, öyle olmadı. Britanya'nın yaptıkları hükümeti zor duruma düşürdü ve bütün bunların günah keçisi olarak beni seçtiler. Bana zorla imza attırdılar ve beni devlet işlerinden tamamen men ettiler. Britanya'nın istediği de buydu, artık beni destekleyen kimse yok. Son adımı uygulamaya çalışıyor, özellikle de şu yılın başından beri. Ona karşı mücadele etmek o kadar da zor değil, zor olan yapayalnız olmak."

"Bana senin ondan kaçtığını söyledi! Şerefsiz herif..." dedin. Senin bu haline güldü ve biraz daha yanına geldi.

"...En azından beni sen anlıyorsun." dedi sana.

Ona bakıp gülümsedin. Sonra gözün koluna kaydı. Kıyafetin kolunu sıyırıp omzuna baktın. Güzelce pansuman yapılıp sargı beziyle sarılmıştı. Ama sonradan fark ettin, üstünde siyah bir gömlek vardı.

Bayılmadan önce üstünde böyle bir gömlek olmadığına emindin. Hatta böyle bir gömleğinin olmadığına bile emindin.

"Şey... Bir şey soracağım. Benim uyurken üstümü değiştirme gibi bir yeteneğim olmadığını bildiğim için soruyorum, ben bu gömleği nasıl giydim?"

"...Biliyor musun, bence karnın acıkmış olmalı, sana çorba falan yapayım-"

"Ben bu gömleği nasıl giydim?" diye sordun tekrar.

"Aaa! Burası tozluymuş! Gördüğüm iyi oldu, burayı bir güzel temizlerim be-"

"Konuyu değiştirme işte ya! Ben bu gömleği nasıl giydim!?" diye sordun üçüncü kez.

"Seninle daha fazla konuşmayı çok isterdim ama eşyalarımı geri yerleştirmediğim aklıma geldi. Benim gitmem ger-"

"Sen giydirdin değil mi? Utanmadın mı hiç vücuduma bakarken!? Ayıp be!" dedin ve ona yanında duran kitaplardan birini fırlattın. Fransız senin bu öfkeli ve kırmızı haline gülmeye başladı.

"Bak bir de gülüyor, arsız!" diyerek bir kitap daha fırlattın ve bu sefer yüzüne çarptı.

"Ah, gözüm!" diye yalandan feryat etti.

"İnsan bari benim kıyafetlerimden giydirirdi, niye kendi giydiriyorsun ki!?"

"Ben insan değilim ki." dedi fırlattığın kitapları toplayıp yanına gelirken. Bir yandan da sırıtıyordu.

"Gelme yanıma, gelme!" dedin ve battaniyenin altına kaçtın. Kitapları yine yanına bıraktı ve battaniyeyi açıp seni ortaya çıkardı.

"Çok mu utandın sen?"

"Kes sesini, ne utanacağım!?" dedin battaniyeyi onun elinden almaya çalışırken.

Ama battaniyeyi kenara attı ve kollarını sana sıkıca sardı. Kafasını da omzuna koydu. Sen kaçmak için debelensen de sonunda pes edip sen de ona sarıldın.

"Gömleğim de güzel kokuyormuş." dedi kulağına.

"YA SEN SESİNİ NİYE KESMİYORSUN!?"







14. Bölüm Sonu

ғʀᴀɴsɪᴢ İᴍᴘᴀʀᴀᴛᴏʀʟᴜğᴜ x ʀᴇᴀᴅᴇʀWhere stories live. Discover now