1. BÖLÜM: PASTA ve ŞEFTALİ

13.8K 729 147
                                    

"Hey." Başımı yavaşça sesin geldiği yöne çevirdim. Dün mutfakta gördüğüm fakat adını bilmediğim aşçılardan biriydi.

"Erkencisin." Dedi anahtarı kapının deliğine sokup çevirirken. Yavaşça kaldırımdan kalkıp yanına ilerledim.

"Öyle oldu." Kolumdaki saate göz attığımda yediyi geçtiğini gördüm. Muhtemelen bir eşek şakasına kurban gitmiş ve sabah beşte uyanmak gibi bir hataya düşmüştüm.

"Ben Tuna bu arada dün tanışamamıştık sanırım." İçeri girmeden önce bana sıcak bir gülümseme ile elini uzattı.

"Kiraz." Dedim yorgun bir gülümseme ile. Ne kadar inkar etsemde canım sıkılmıştı.

"Enteresan bir isim tercihi." Gözleri kısılana kadar güldü. Bende kıkırdadım ve önlüğümü giymek için ters tarafta kalan soyunma odasına ilerledim. O da tek kelime etmeden benim gibi üzerini değişmek için erkek soyunma odasına ilerlemişti.

Hızlıca üzerimi değişip saçlarımı dünkü gibi sımsıkı bağladım. Efsun isimli kızın ve muhtemelen diğer iş arkadaşlarının söylediği yalan içinse ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Gidip bunu onunla konuşmak kulağa çok ezikçe geliyordu. Görmezden gelmek en mantıklısıydı.

Tekrar mutfağa döndüğümde Tuna'nın tezgah altlarından çırpma makinalarını çıkardığını gördüm.

Eh, en azından doğum günü yalan değildi sanırım.

"Ben ne yapayım?" Dediğimde bana bakmaya gerek duymadan dünden beri tezgahın üzerinde olan patatesleri işaret etti.

"Soyup dilimleyebilir misin?"

"Tamamdır." Çekmeceleri karıştırarak kendime bir soyacak buldum ve hızlıca tezgahın başına geri döndüm.

Babam ben küçükken iki kere yıkamak zorunda kalmamamız için patatesleri önce soyup sonra yıkamamı isterdi. Bu yüzden tezgahların üzeri her zaman toprak olurdu. Buradaki insanların nedense buna takılacağını düşünüyordum. Bu yüzden ne yapacağımı bir kaç saniye düşündüm.

Fakat şuanda mutfakta sadece Tuna olduğu için kimse gelmeden işimi bitirirsem sanırım sorun olmazdı. Bir leğenin içine su doldurdum ve yanıma koydum. Patatesleri hızlıca soymaya başladım. Bu sırada arka arkaya çalışan makinaların sesini duyabiliyordum. Beş tane karıştırma aleti kullandığı için büyük bir parti olacağını tahmin ediyordum.

İşime odaklanmaya çalıştım. Soyduğum tüm patatesleri su dolu leğene atarak hem kararmalarını önlüyor hem de yıkamadan önce az da olsa topraklarından arınmalarını sağlıyordum.

"Öncesinde yıkamadın mı?" Tuna bir anda arkamda belirirken omuzlarım varla yok arasında sarsılmıştı.

"Babam eskiden iki kere yıkayıp suyu israf etmememiz için önce soydurur sonra yıkatırdı. Kimse gelmeden bu pisliği toplayacağım." Dedim kabuk ve çamurdan oluşan yığını işaret ederek. Memnun olmasada başını eğip kendi işine döndü.

Yaklaşık on beş dakika sonra bir kasa patatesi soymuştum. Şimdi öncelikli işim burayı toplamaktı.

Soyacağı ararken gördüğüm çöp poşetleri aklıma geldi. Hızlıca bir tane alıp tüm kabukları içine doldurup çöpe yolladım. Ardından iki kat halindeki peçete ile tezgahın içindeki tüm çamuru lavaboya sıyırdım. Çeşmeyi açarak kirin gitmesini sağladıktan sonra son kez ıslattığım bez ile tazgahı sildim.

Eski metal parlaklığına kavuşunca kimseye yakalanmadığım için iyi hissediyordum.

"Nasıl dilimlemeliyim?" Dedim patatesleri su ile ovalarken.

Yes CHEFHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin