Bölüm 10

63.8K 4.9K 2.4K
                                    


Elmacık kemiğimin üzerine tuttuğum buz poşetinden sızan su damlaları sağ yanağımı ıslatıyordu fakat şu an hissettiğim acının yanında pek de umursayacağım şey değildi.

O adamla benim attığım yumruk sonrası başlayan kavgaya agalarım da katıldığında bir anda curcunaya dönüşmüştü ortalık. Ablama laf atan elemanı dövmeye çalışırken Çetin araya girmişti ve bir anda o da adamla kavga etmeye başlamıştı. Hatta bıyıklı bile benim tarafımı tutmuştu. Kalabalık başımıza toplandığında zar zor adamı çıkartmışlardı.

Sonuç olarak kavga etmeye geldiğim adamla yan yana kavgaya girmiştim.

Bu yaptığı harbiden delikanlı hareketti. Ne olursa olsun bu yaptığı benim tarafımda artı bir puandı.

Oturduğum küçük taburenin yanındaki taburede Anıl oturuyordu. Onun da çenesi morarmıştı. Enisin bir şeyi yoktu fakat Şükrü ayırmaya çalışırken biraz hırpalanmıştı. Sonuç olarak en çok hasarı Anıl ve ben almıştık.

"Ne dövüştük ya." diyerek böbürlenen Şükrüye ters ters baktım.

"Teknik olarak dövüşmedin kanka. Anıl ve ben neyse de..." diye homurdandım.

"Pü yazıklar olsun sana. Ben senin için adamın taştoşlarına tekme atayım, geleceğini karartayım senin bana ettiğin lafa bak." dedi ayıplarcasına.

"Taştoş ne lan?" diye sordu Anıl.

"Taşak kanka." dedi Enis. Anıl çenesine tuttuğu buzla gözlerini devirdi.

"Hem gayette giriştik mevzuya Sümer. Yumruk yemedik diye mi suçlu olduk? Şu halime bak! Kendimi parçalamışım resmen." dedi Enis.

Haline baktım. "Kanka yakan kıvrılmış sadece." dedim giydiği okul gömleğinin yakasının ucu hafif kıvrılmış olan yeri işaret ederek.

Boğazını temizleyip yakasını düzeltti.

Şu an hâlâ onun mekanındaydık. Abiler bize acıdığı için masaya oturtup çay ısmarlamıştı.

Bakışlarımı etrafta gezdirdim. Kapıda hararetli bir şekilde konuşan Çetin'i görmemle ayaklandım. "Geliyorum." dedim bizimkilere ve dış kapıya doğru yürüdüm. Bir teşekkür etmem lazımdı galiba.

Yanına geldiğimde göz göze geldik. Konuştuğu adamın omzunu pat patlayıp gönderdiğinde onunla konuşacağımı anlamıştı. Buzu elmacık kemiğimden çektim ve tam karşısına geçtim. Kahve gözleri elmacık kemiğimdeydi.

"Şey," dedim ve boğazımı temizledim. Açıkçası nasıl girizgah yapacağımı bilmiyordum. En iyisi doğaçlama takılmaktı. "Az önce yanımda olduğun için teşekkür ederim." dedim çekinerek.

Gözlerini kısarak bakıyordu bana. "Ben senin yanında değildim. Ağzı bozuk şerefsiz bir adamın karşısındaydım sadece." dediğinde dik dik baktım.

"Her neyse. Yine de kayıtsız kalmadığın için eyvallah." dedim.

"Kalmam. Benim de kız kardeşim var, edepsizliğe gelemem. Delikanlı adama yakışmaz laf atmak." dediğinde kafamı salladım.

Böyle düşünmesi hoşuma gitmişti.

"Senin de yumruk fena değildi. Şaşırttın." dediğinde böbürlenerek sırıttım.

"Sağlamız evelallah." deyip elimi göğsüme görürdüm ve başımı eğdim.

Kısık bir şekilde güldü sadece.

"Sanırım normal bir şekilde konuştuğumuz ilk an." dedim sırıtarak.

"Öyle sanırım." dedi. Sırıtmam yavaşça gülümsemeye dönüştüğünde bir süre bakıştık. Anlayamadığım bir enerji vardı onda. Sanki adamın her hareketi bir anlam taşıyor gibiydi. Gözlerinden yansıyan parıltılar neden bu kadar hoştu?

OĞLANCI | BXBHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin