Sedu 1. Bölüm

7.4K 369 142
                                    


"Ne doğan güne hükmüm geçer,
Ne halden anlayan bulunur;
Ah aklımdan ölümüm geçer;
Sonra bu kuş, bu bahçe, bu nur.

Ve gönül Tanrısına der ki:
- Pervam yok verdiğin elemden;
Her mihnet kabulüm, yeter ki
Gün eksilmesin penceremden!"

"Budi'm yaa, iyi güzel hoşta; içinden mi okusan şu kitabı?"

Cemre'nin sesiyle kendime geldim. Nasıl bir kaptırdıysam kendimi, dışımdan okumaya başlamıştım güzelim kitabı.

"Farkında değilim sarışın, kaptırıyorum kendimi ne yapayım yani?"

"Tamam tamam, hadi şu kitabı kapatta soğumadan çayını iç, işe geç kalacaksın yoksa."

Duvardaki saate göz ucuyla bakınca zamanın hayli ilerlemiş olduğunu farkettim. "Eyvah! Ben daha hazırlanmadım; sahiden de geç kalacağım!"

Ben kitap okurken buz gibi olmuş çayımdan son bir yudum alarak, alelacele sofradan kalktım. Yerdeki, henüz dolaplara yerleştirilmemiş alışveriş poşetlerine takılmamaya özen göstererek, iki adımda mutfaktan çıktım.

Arkamdan Cemre'nin, "Deli kız." diyerek güldüğü sesini duyabiliyordum. Bir koşucu edasıyla odama girip, dün geceden hazırladığım, önünde gofret resmi bulunan tişörtü ve koyu renk kotumu giydim üzerime. Saçlarımı gelişigüzel topuz yapıp, düşük numaralı kemik gözlüklerimi de taktığımda hazır sayılırdım. Masamın üzerinde duran kart, cüzdan, anahtar ve bir kaç parça eşyamı aceleyle çantama doldurdum ve Cemre'ye seslenip evden dışarı attım kendimi. İçinde rahat hissettiğim, kırmızı şeritli spor ayakkabılarımı ayağıma geçirip hızlıca merdivenlere yönelmiştim ki ardımdan Cemre'nin sesi duyuldu, "Budii, kitabını unuttun."

Henüz birkaç adım indiğim merdivenleri aynı hızla geri çıkarak Cemre'nin elinden kitabımı kaptım. Ben ona havadan bir öpücük yollarken o bana, "Kolay gelsin Budi, sakın heyecan yapma, kara böcüğü de kafana takma." diyordu.

Şimdi siz diyecekseniz, bu nasıl bir isim, Budi diye isim mi olur? Ki yokta zaten. Bu, Cemre hanımın ismim için yaptığı bir kısaltma. İsmimi soracak olursanız, Buğlem Dilay ben. Siz ister Buğlem, ister Dilay, ister de Budi olarak tanıyın beni. Ama emin olun ki daha fazlası değilim. 

Ve şimdi de ofisime gitmek için otobüs bekliyordum. Tüm ofis beni bekler, bensiz sabaha başlayamazlardı. Geç kalırsam tüm günleri huzursuz geçerdi. On beş dakikada bir aranılan kişiyim ben. Peki ben kim miyim? Patron? I-ıhh değil. Sekreter? O da değil? Peki ya mühendis, mimar yada tasarımcı? Hayııır yanlış cevap, ben çaycıyım. Doğru duydunuz çaycı. 15 dakikada bir çay, kahve ve aklınıza gelebilecek soğuk-sıcak alkolsüz tüm içecekleri hazırlayıp servis eden kişi.

Tamam, bir çaycı için fazla şık giyinmiş olabilirdim. İşime fazla hevesli de görünebilirdim. Fakat ünlü bir reklam ajansında çalışıyorsanız, hele ki neredeyse tüm müşterileri ünlü yönetmen ve yapımcılardan oluşan bir ajanssa bu, temizlik görevlisi bile şık olmak zorundaydı. Şık dediysem de hemen dar bir kalem etek ve gömlekli kişiler canlandırmayın gözünüzde. Herkes reklam amaçlı giydiği tişört ve gömlekler ile kendi çapında bir şıklık sergiliyordu.

Peki asıl önemli konu ben neden çaycıyım? Yani o kadar meslek içinden niçin çaycılık? Dediğinizi duyar gibiyim. Aslında orası biraz karışık. Medya ve İletişim gibi bir bölümden mezun olup reklamcılık işine yönelmek istemiştim. Fakat işler istediğim gibi gitmedi. Öncelikle, henüz iş tecrübem yokmuş. Başvurduğum bir kaç ajanstan duyduğum söz buydu. Son şansımı da bu ajansta kullanıp, "Bana iş vermezseniz nasıl bir tecrübem olabilir ki?" diye isyan ettiğim zaman, "Pekala işe kabul edildin." türünden bir cevap aldım. Açıkçası bu kadar basit olabileceği hiç aklıma gelmezdi. Ki o kadar da basit değilmiş zaten. Ertesi gün bir güzel hazırlanıp, şıkır şıkır giyinip, heyecanla gittiğim iş yerinde bana kabul edildin diye bahsettikleri iş, çaycılıkmış meğersem.

Duruma itiraz ettiğim zaman, çaycılık dışında başka hiçbir konumda boşluk olmadığını öğrendim. Ki bir kaç gün önce istifa eden çaycı olmasaydı, bu boşluğu da bulamayacaktım muhtemelen. İşi bırakıp, "Pardon da siz hayırdır?" diyebilirdim ama demedim. Çünkü başka şansım yoktu. Hangi şirkette çalışmak istersem isteyeyim bir iş tecrübem olması gerekiyordu. Bende tecrübe yapacağım yerin burdan başkası olmasını istemiyordum. Hele ki gözlem yapabileceğim ortam, ülkenin en iyi ajanslarından biri olduğu için çaycılık teklifini kabul etmemek gibi bir lüksüm olamazdı. Çünkü İstanbul gibi bir şehirde, kendi ayakların üzerinde durabilmek istiyorsan, mutlaka bir işin olmalıydı. Ki çaycılık düşününce fena meslek sayılmazdı.

Uzun lafın kısası, öyle de böyle de bu işi yapmalıydım. Tabi şimdilik...

Merhaba arkadaşlar :) Yeni bir kitapla karşınızdayım bu kez. 1. bölüm adı altında, bir nevi tanıtım bölümü tarzında Seni Duyuyorum'u yayınlamaya başladım bugün! :)))) 10 Mayıs, 2015. Tarihi de buraya yazalım da sonradan unutmayalım :)

Beni önceki kitabımdan tanıyanlar nasıl bir yazım tarzım olduğunu bilir :) Kahraman bakış açısıyla daha sade ama içten, masaüstü edebiyatı tarzında bir şeyler yazmaya çalışacağım :)

Beni takip etmeye devam ederseniz, bu kitabın kurgusuna çok güveniyorum :) Fantastik, komedi, romantik, macera tarzı ortaya karışık bir kitap ve şimdiden final için heyecanlıyım! :) Evet finale kadar tüm kurgu kafamda ama yeni bölümü belli bir okuyucu kitlesi elde edene kadar yayınlamayacağım, takipte kalın, seviliyorsunuz! :)))) ^.^

Seni Duyuyorum!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin