7. BÖLÜM: BAL ve LAGOS

9.8K 678 68
                                    

"Afiyet olsun!" dedim herkesin tabaklarını önlerine bıkarınca. Bugün yemek yapma sırası yine bendeydi ve beni deli gibi uğraştırsa da ballı levrek yapmayı tercih etmiştim. 

Herkes yemeğinden bir kaç çatal alıp olumlu mırıltılar çıkarmadan önce de rahat etmemiştim. Mutfakta ne kadar zaman geçirirsem geçireyim bu her zaman benim için gerici olacaktı.

"Şükranlar?" Yekta soru sorarcasına bize bakınca yemek yemeyi kesip kadehlerimizi elimize aldık. Bugünün tericihi öğle yemeğinde olduğumuz için sadece vişne suyuydu. Bu yinede kadeh kaldırmamıza engel değildi.

"Desdemona'ya." Tuna ilk konuşandı. Ve konu Shakespeare olduğu için gülerek bana bakıyordu. Aynı gülümsemeyi ona sundum. Midye yemek için çıktığımız günden bugüne oldukça sık sohbet etmiştik. Hatta kısa bir uyarlama sinemasına da gitmiş fakat hiç beğenmediğimiz için tüm gece sahilde oturup filme nefret kusmuştuk. Tek konuştuğumuz şey ise elbette kitaplar değildi. Bana tatlı yapmayı öğreteceğine dair söz vermişti. Bunun içinde bir kaç gece mutfakta kalıp donut yapmaya çalışmıştık. Fakat felaketle sonuçlandıkları için bir daha denemeyi teklif etmemişti.

Kısaca kısa zamanda çok yol kat etmiştik. Samimi arkadaşlar olma yolunda ilerliyorduk.

"Tatlı olan her şeye!" dedim sessizlik uzayınca.

"Bugün takılacağım hoş çocuğa." Efsun bana dönüp göz kırptı. Gerçekten heyecanlıydı.

"Kış turnuvasına!" Yekta'nın sözleri ile kaşlarımı çattım. Kış turnuvaları tamamen aklımdan çıkmıştı. Gözlerim duvardaki takvime ilişince hala biraz zamanım olduğunu görmek beni rahatlatmıştı.

"Vişneye." Kerem kahkaha atarak bardağını salladı.

"Bu çocuğun espri kalitesi her geçen gün düşüyor." dedi Tuna gülerek.

"Masada bir Kiraz varken yaptığın ayıp ama!" Yekta Kerem'in söylemek istediğini anlayamayıp aynı espriyi kendi yapmaya çalışmıştı. Bu ise bizi ciddi anlamda gülmekten ölecek duruma sokmuştu.

"Muhtemelen yarın gelecek gurme Karen'e!" Rüzgar gülmeyi kesebilince zar zor konuşmuştu. Söylediği şey ise masayı derin bir sessizliğe sürüklemişti.

"Gurme?"

"Karen?" Yekta ağzı vişne suyu ile doluyken bağırdı. Masa adabı denilen şey ona hiç uğramamıştı.

"Neden daha önce söylemedin?" dedim kadehler kabaca tokuştuktan sonra yemeğe devam ederken.

"Bugün sabah haberim oldu. Mehmet abi bu hafta içerisinde tüm yemeklerimizde ekstra özenli olmamızı istedi. Malum kadının yüzünü gözünü bilen yok. O bizim hakkımızda gazete ve dergilerde yazana kadar biz ona servis açtığımızı bilemeyeceğiz. Ne kadar dikkatli olursak o kadar iyi!" dedi bir yandan yemeğini yerken.

Tabağını ve boş bardağını alıp ayağa kalkarken bana parmağını salladı.

"Soya sosu az olmuş. Bal tadı çok fazla geliyor. Biraz boğucu. Yinede sostan kaplaman oldukça başarılı. Bir dahaki sefere tüm sosu ateşte çektirmemen daha akıl karı olacaktır." dedi bulaşık sepetine kirlileri atarken. Bende bir yandan uyarılarını zihnimin en net yerine yazdım.

Herkes işinin başına döneceği sırada zamanımın azaldığını anlayıp Rüzgar'ın omzuna dokundum.

"Konuşabilir miyiz?" garip bakışlarını sürdürdüğü için gergin davranmayı kesip konuştum.

Yüzünde merak içeren duygu parçaları yer ederken ellerini kurulayıp kapıyı işaret etti.

Birlikte dışarı çıktığımızda bir kaç saniye konuşmayıp sadece dışarı baktım.

Yes CHEFHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin