Bölüm 29

65.8K 4.4K 3.6K
                                    

Havaların soğuk olduğu bu dönemde tam ortadaki güneş vicdan gibi tepemizdeyken yüzümden akan terin götüme doğru akması an meselesiydi. Ayağımda krampon yerine pazardan aldığım bir çift spor ayakkabı olunca koşarken altımda kayan çimenler yüzünden düşme tehlikesi geçirmem de cabasıydı. Şu an 3-2 yenildiğimiz takıma puan kazandıran salak Şükrü hâlâ nasıl takımdaydı bilmiyordum. 3 golü bizim kalemize atarak karşı takımı bize karşı galip getiren birini hoca bir türlü neden kovmuyordu bilmiyordum. Aslında cevabı basitti. Şükrü yüzsüzün tekiydi. Veli toplantısında onun hakkında hocalar ailesine 'çocuğunuz zeki ama çalışmıyor' dediğinde babası 'emin misiniz hocam zeki olduğundan' diye bir tepki verdiğinden beridir hocalar artık onun hakkında daha rahattı. Her şeyi yüzüne söylüyorlardı çünkü ailesi bile salmış bir çocuğa ne yapılabilirdi ki?

Fakat asıl önemli olan bunlar değildi. Asıl önemli olan şey Çetin'in bana soğuk yapmasıydı. Aslında soğuk yapıyor muydu emin değildim. Birkaç gündür yüz yüze görüşemiyorduk. İşlerinin yoğun olduğunu söylüyordu. Ben mesaj atıyordum ona. Cevap veriyordu ve eskisi gibi konuşuyordu ama onun dışında ben atmazsam o atmıyordu. Lunaparktan sonra bana biraz tavır almış gibiydi sanki.

"Pas ver pas!" Adeta böğüren Şükrü topa vururken ayağı boşluğa düştü ve ayakkabısı havaya fırlayıp karşı takımdaki birinin kafasına geldi. Hoca düdük çalmasına rağmen Şükrü tek ayağında ayakkabı olmasını umursamadan Topal İsmet misali topu kaleye sürüp boş kaleye gol attığında"Gol!" diye anırdı.

Üfleyerek ellerimi belime yasladım. Anıl yanıma geldi.

"Kanka gördün mü?" diye sordu Şükrü hevesle.

"Ayakkabının çocuğun omurilik soğanını deldiğini söylüyorsan evet gördüm." dedim.

"Lan onu demiyorum." dedi. "Nasıl taktım ama golü. Bu kale gacı olsa hamile kalırdı o derece!"

"Bence sen hamile kalacaksın." dedi Enis. "Kafasına ayakkabı yiyen çocuğun tayfası buraya doğru geliyor." dediğinde gösterdiği yere baktım.

"Baygın mı o?" diye sordum kaşlarımı çatarak.

"Ayakkabının içini kokladıysa baygınlığının nedeni aldığı darbe değildir." dedi Anıl.

Birkaç kişi üzerimize gelirken agalığın ilk görevlerinden biri olan 'mevzuya agandan önce atlamalısın' kuralına uyarak Şükrüyü savunmak adına önüne geçtik. Zaten kavga olmamıştı. Hoca yanımıza gelip olaya el koydu. Şükrü de takımdan atıldı. O söve söve zorla sahadan çılartılırken biz de onunla gittik. Zaten beden dersi son dersti. Bu yüzden soyunma odasına gidip üzerimizi değiştirdikten sonra okuldan çıktık.

Celil abinin kardeşiyle karşılaştığımızda Şükrü onu yanımıza çağırdı. Kafa çocuktu. Hüseyindi adı ve bilişim sınıfındaydı. Şükrü ettiği kavgayı anlattığında arkasının sağlam olduğunu ve bir dahaki kavgada kendisine haber vermemizi söylemişti. Arkasının kim olduğu çok aşikardı zaten. Celil abi, Çetin ve ülkü ocaklarındaki diğer elemanlar.

Yan yana mahalleye yürürken Enis, Anıl ve ben beraber, Şükrü ile de Hüseyin beraber yürüyordu. Şükrü ona yeni görüp aşık olduğu kızı anlatırken gözlerimi devirdim. Günlerdir beynimizin etini sikmişti. Biz artık sıkılıp onu dinlemek istemediğimiz için kendime yeni bir kurban bulmuş ona anlatıyordu. Aşk hayatının bir kez daha fiyaskoyla sonuçlanacağı hepimizin malumu olan bir şey olsa da Şükrü 'bu sefer olacak' diyerek umut bağlamıştı. Allah aşkına kim alışveriş merkezinde mağazanın önünden geçerken içeride gördüğü kıza beğendiği için 'vitrin mankeni siz misiniz?' diye sorup flört etmeye çalışır ki? Her seferinde olduğu gibi kız Şükrüyü umursamadan yoluna devam etmiş. Şükrü ısrarla adını sorduğunda Hanife Bozok demiş. Bizim yanımıza heyecanla gelip instagramda bu ismi arattığında karşısına çıkan teyzeler ile kızın kendisiyle dalga geçtiğini anlamıştı. Zaten o kızda Hanife tipi yoktu diyerek üzgünce telefonu bağrına basmasını hatırlıyordum. Bir daha nerede görecekti ki o kızı?

OĞLANCI | BXBHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin