Eve gelir gelmez kendimi direkt yatağa attım. Uykusuzdum ama uykudan daha çok dinlenmeye ihtiyacım vardı. Yorgundum. Zihnim doluydu ve bu doluluk beni çok yoruyordu. Rüzgar'la yaptığımız terapi neyseki tahmin ettiğimden daha kısa sürmüştü. Tabii bunda benim rolüm çok büyüktü. En iyi yaptığım şeyi yapıp, bahaneler uydurarak terapiden kaçmayı başarmıştım. Bana sorduğu soruların yükü öyle ağırdı ki, kaldıramayacağımı düşündüm. Sorularına cevap vermekten, vereceğim cevaplara göstereceği tepkiden çok korkuyordum.
Ya beni yargılamaya kalkarsa, ya benim hakkımdaki düşünceleri değişirse diye ödüm kopuyordu. Her ne kadar kabul etmek istemesem de, Rüzgâr benim için çok özel bir adam olmaya başlamıştı. Şu an bulunduğum konumu, hastalığımı, eğitimsizliğimi, kimsesizliğimi, hatta aynadaki yansımamı bile unutup; onunla ilgili bambaşka duygulara kapılmaya başlamıştım. Ama bu benim suçum değil, tamamen onun suçuydu. Hayatım boyunca hiç kimsenin yapmadığı şeyi yapıyor, şefkatle, merhametle ilgileniyor ve beni benden çok düşünüyordu.
Tüm bunlar, beni deney faresi yaptığı gerçeğini değiştirmiyordu.
Yeri geldiğinde gurursuz bir kız olabiliyordum ama söz konusu Rüzgâr olunca gurur damarlarım kabarıyordu. Bu yüzden teklif ettiği paranın miktarının çok fazla olduğunu söyleyerek reddetmiştim. Evet paraya ihtiyacım vardı ama o sözleşmeye yazdığı miktar çok fazlaydı. Ne gibi şeyler deneyecekti üzerimde bilmiyordum. Üstelik bunu para karşılığında yapacaktı ve ben bunu kabul etmek zorundaydım. Gururlu ve gurursuz yanlarım birbiriyle müthiş bir savaş halindeydi. Kabul etmiştim, ama aynı zamanda reddetmiştim de. Ne yaptığımı ve ne yapacağımı bilmez bir şekilde çıkmazdaydım. Olması gereken neydi onu bile bilmiyordum.
Rüzgâr'dan uzak durmam gerekiyordu ama o, buna asla izin vermiyordu. Tüm çabalarıma rağmen Rüzgâr'dan uzak durmayı başaramamıştım. O kadar yalanlar söyledim, bahaneler uydurdum ama; kürkçü dükkânı misali yine kendimi onun yanında buldum.
***
Yine uyuyamamıştım. Eve geleli dört saat olmuştu ve ben tam dört saattir yatakta tavana bakıyor, hiç olmayacak hayallere dalıyordum. Aşmam gereken yep yeni bir derdim daha olmuştu ve ben, kendimi hiç iyi hissetmiyordum. Rüzgâr'ı derhal aklımdan atmam gerekiyordu. Vücudumdaki ağırlığı ve olağanüstü hayal dünyamı bir kenara bırakıp yataktan kalktım.
Saat şu an 15:30'du ve Güneş her an gelebilirdi. Banyoya girip yüzümü yıkadıktan sonra saçlarımı bir toka yardımıyla toplayıp mutfağa geçtim. Her ne kadar aç hissetmesem de akşam için bir kaç çeşit yemek yapmak kafamı dağıtmama yardımcı olabilirdi.
Dolabı açıp başına geçtim. Binbir çeşit kahvaltılık ve abur cubur alan Rüzgâr keşke biraz da yemeklik malzeme almış olsaydı. Dolapta yemek yapmak için yarım paket margarin ve çeyrek kaşık kadar salçadan başka hiçbir şey yoktu. Dolabın kapağını açık bırakıp sandalyeye oturdum ve dolaptaki malzemelere bakmaya başladım. Salça ve maragarinle ne yapabilirim diye düşünüyordum. Ben aç değildim ama Güneş okuldan aç gelecekti. Kıyafetlerini bile çıkartmadan direkt mutfağa geçeceğine ve, 'Ne yemek yaptın kıvırcık?' diyeceğine emindim. Normalin üzerinde bir iştaha sahipti ama, asla kilo almayan sinir bozucu bir vücuda sahipti.
Dolaptan yağı ve salçayı çıkarttıktan sonra, makarnamız kesin vardır diye düşünüp çekmeceye yöneldim. Makarnamız hiç eksik olmazdı. Çekmecede yarım paket makarna görünce altın bulmuş gibi sevindim. Hayaller bir kaç çeşit yemekti ama, hayatlar yarım paket burgu makarnadan ibaretti. Ucuz ve böylesine lezzetli başka bir gıda maddesi var mıydı acaba?
Ocağa makarna için su koyduktan sonra dolaptan bir tane süt ve bir paket bitter çikolata çıkarttım. Acaba benden başka sütsüz çikolatanın yanında süt içen bir kişi daha var mıdır? Şekersiz çayın yanında künefe yiyen insanlar gibi hissetmiştim kendimi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FÜG
Teen FictionBu kurgu tamamen bana aittir ve tüm hakları saklıdır. . . . . . . Kapak: pinterestten alıntıdır.