16. BÖLÜM: MOUSSE ve İPEK

8.2K 483 150
                                    

Arabanın kapılarını kitledikten sonra restorantın önünde bekleyen beden benim için şaşıralacak bir şey değildi. Tuna acele ile oturduğu taş basamaklardan kalkıp üzerini silkeledi. Üzerinde her zamanki bol kıyafetlerinden vardı.

"Kiraz..." dedi ben ona sevecen bir gülümseme sunduğumda. Dudakları dehşetle aralandı. Bu yüz ifadesini şu sıralar çok fazla kullanıyordu.

"Günaydın. İçeri geçelim hadi, üşüdüm." dediğimde ne yaptığının farkında değilmiş gibi hızlıca kapıyı açtı. Efsun ile kullandığım soyunma odasına ilerleyince beni durdurmadı.

Korktuğu olmamıştı. Ona küsmemiştim. En azından biz konuşana kadar içi rahatlamıştı yani.

İçeri girdiğim an bedenim gevşeyerek benche oturmama sebep olmuştu.

Dün gece oldukça yıpranmıştım. Gördüğüm şey düşündüğümden de fazla beni etkilemişti. Yinede tek damla gözyaşı dökmemek için verdiğim çaba inanılmazdı. Aslında beni en çok yoranda buydu. Yanımda kimse yoktu. Ağlayabilmek için arayacağım tek bir numaraya bile sahip değildim.

Belki Rüzgar... Ama o da dün Tuna'nın canımı yakmasından sonra daha dikkat edeceğim konular arasına adını yazdırmıştı.

Ne de olsa biri beni nasıl sevebilirdi ki?

Dışarıda olduğunu bildiğim bedenin daha fazla endişelenmemesi için hızlıca üzerimi değiştim. Saçlarımı sımsıkı ensemde topuz yapıp dışarı çıktım.

Tuna da acele ile üzerini giymişti. Tanıştığımızdan bu yana onu hiç bu kadar heyecanlı veya gergin görmemiştim. Gülümsedim ama buna değil...

"Tekrardan günaydın." dedim mutfağa ilerlerken. Dolaptan taze meyveleri çıkarıp leğenlerin için ayıklamaya başladım.

"Kiraz konuşalım." dedi elimdeki çilek poşetini almak için uzanırken. Yalvarır gibi çıkan sesi ile sırıttım.

Ona hiç ama hiç acımam yoktu.

"Dinliyorum ben seni." İşime bir yandan devam ederken başımı sallayınca derin bir nefes aldı. Gerileyerek ada tezgahın gerisindeki bar taburesine oturdu.

"Özür dilerim..." mırıldandı.

"Neden?" kaşlarımı çatıp tek saniyeliğine ona baktığımda çenesini eline yasladığını gördüm.

"Biliyorsun... Peride ile görüşmem saçmalıktı..." bir şeyler daha söyleyecek olsa bile ufak kıkırtım onu susturdu.

"Senin hayatın." dün bana karşı kullandığı aynı ses tonu ile karşılık verdim. "Belli ki bazı sebeplerin vardı. Bunları bana anlatmadığın için sana kızamam."

Dışarıdan bakan biri oldukça medeni bir sohbet olduğunu düşünürdü. Ama dün benim kalbime bıçak gibi saplanan bu sözler onun başını ağrıtmış gibi gözlerini kapattı.

"Kiraz..." acı dolu sesi yüzümdeki gülümsemeyi yavaşça sildi. Dün onunla konuşmak için nasıl anları kovaladığımı ve onun beni nasıl görmezden geldiğini hatırladım.

O da benzer şeyleri hatırlamış gibi pes edip başını kollarının arasına gömdü.

Ben meyveleri yıkayana kadarda sessizlik sürüp gitti. Şikayetçi değildim tabi. Ne kadar dünki halleri gözümün önünden gitmesede mutfaktaydım...

Ve bu benim için aşılamayacak hiçbir şeyin olmayacağının en iyi örneğiydi.

Kapı açılıp Rüzgar içeri girince istemsizce tekrardan gülümsedim.

"Günaydın!" adeta neşe ile şakıdım. Gözleri bana ilişince kahveleri adeta parlamıştı. Genişçe gülümsedi.

"Günaydın. Erkencisin bugün?" dedi yanıma gelip yıkadığım şeylere göz gezdirirken. Bu sırada Tuna ayağa kalkıp mutfağın arkasındaki çıkışa ilerlemişti.

Yes CHEFHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin