4. Gün (18 Mayıs 2015)

53 13 8
                                    

Teotichuan isimli antik şehre giden otobüsteyim. Mexica Şehri'nin kuzeyindeki otobüs terminalinden ayrılalı birkaç dakika oldu. Terminalin içinden buzlu çay aldım, otobüse gelen satıcı kadından da üç gofret aldım. Artık yolculuğa hazırım. Eğer internetten okuduğum yazı doğru ise, yol bir saat kadar sürecekmiş. Ben de bu bir saati dün yaşadıklarımı yazmak için kullanacağım.

Ama öncelikle Teotichuan hakkında bir iki şey yazayım. Beni tanıyanlar, belli bir şehri gezmek için yola çıktığımda genellikle o şehrin içinden ayrılmayı, etraftaki yerleri görmeyi pek sevmediğimi bilir, özellikle yolculuk kısa süreli ise. Ancak Teorichuan söz konusu olduğunda bir ayrıcalık yapmak lazım. Bu şehir, Aztek İmparatorluğu kurulmadan çok önce MS 400lü yıllarda kurulmuş bir şehir. Aztekler döneminde de kutsal bir şehir olarak kabul edilmiş bu şehir, ve içinde ayinler de yapılırmış. Aztek inancına göre, tarih boyunca güneş defalarca yok olup, sonra yeniden yaratılmış. Aztekler sonuncu, yani bugün üstümüzde olan güneşin bu şehirde Teotichuan da yaratıldığını düşünüyorlarmış. Şehir aynı zamanda Kolomb öncesi Amerikasının şehirlerinin neye benzediğini görme şansı veriyor. Dolayısı ile burayı görmeden olmazdı.

Düne gelince, dün Meksika'nın modern yüzünü bir parça daha keşfettim. Güne Güzel Sanatlar Sarayının hemen altındaki parktan başladım. Evden çıktığımda metroya binip parkın hemen altındaki istasyonda indim, sonrasında güneye doğru yürüdüm. Bir 10 dakika kadar yol gittikten sonra, Devrim Anıtına varılıyor. Devrim Anıtı betondan bir alanın üstünden yükselen kubbeyi andıran bir yapı. Kubbenin etrafında bir bina yok, ve kubbeyi taşıyan dört direği saymazsak, altı da boş kubbenin. Tam ortasından bir asansörle çıkılıyor yukarıya. Asansöre yer altından biniliyor, ve yer altında, aynı zamanda Devrim Müzesi var.

Bir Devrim Müzesi söz konusu olduğunda kendimi tutamadım ve içeriye girdim.  Meksika'nın kuruluşundan, Devrim dönemi olarak bilinen 1930lara kadarki tarihini anlatıyor müzede, ve birçok döneme ait eşya var. Müzenin ortasında devrimcileri sembolize eden 20 kadar beyaz herkel var. Ne yazık ki, müzede pek fazla bilgi edinemedim, çünkü yazıların tamamı İspanyolcaydı. Üç yıl kadar önce bir internet sitesinin yardımı ile İspanyolca öğrenmeye başlamıştım. Geçen sene İspanyolca çalışmayı bıraksam da, derdimi anlatacak kadar İspanyolca öğrenebilmişim, burada anladığım kadarı ile. Ancak öğrendiğim İspanyolca ile bu müzedeki yazıları anlamak çok çok zordu ben de kendimi zorlamadım.

Müze binasının da ilginç bir hikayesi var. 1910 yılı, Meksika'nın bağımsızlığının yüzüncü yılının kutlandığı yılmış, ve bu nedenle ülkenin diktatörü Portoforio Diaz buraya modern bir parlamento binası inşaa etmeye karar vermiş. Ancak siyasi ömrü o yıl bittiği için binanın yapımına başlanamamış. Meksika Devriminin çatışmaları sürerken, Diaz için binayı tasarlayan mimar, bir ara iktidarı ele geçirmiş devlet başkanlarından birisine binayı bu defa devrim adına inşaa etmeyi önermiş. Başkan bu öneriye sıcak bakmış, ama kısa süre sonra o da iktidardan düşmüş. Mimar da öldürülmüş. Daha sonra, 1930larda iç çatışmalar sona erip istikrarlı bir rejim kurulunca, buraya sadece tasarlanan binanın kubbesini dikmişler, Kubbenin dört ayağına da devrimin dört kahramanını gömmüşler.

Müzeden çıktığımda müzenin üstündeki Paseo Del Reforma denilen, şehrin ana caddesinde yürümeye başladım. Bu cadde ortasında ve kenarlarında yeşil alanlar olan, iki yanında gökdelenler yükselen, ara sıra pahalı kafelere, dükkanlara rastlanılan bir cadde. Üzerinde birçok heykel var. En önemlisi bağımsızlık meleği denilen heykel. Kısacası bu cadde tahminimce orta sınıfın da üstüne hitap eden bölümü şehrin. Ancak cadde boyunca iki tane eyleme denk geldim. Birincisi, daha önce Utah'ta da duyduğum bir olay hakkında idi. Yakın bir zaman önce Meksika'da yaşları 18 ile 24 arası değişen 40 kadar üniversite öğrencisi kaybolmuş. Meksika'daki solcu gruplar bu çocukların kaybolmasının arkasında devletin olabileceğini düşünüyorlar. Ve bu çocukların bulunması için eylemler düzenliyorlar. Utah Üniversitesinde de bu konuda eylem düzenlenmişti. Caddede de bir grup bu çocukların başına geleni hatırlatmak amacı ile çadır kurmuştu. Kurdukları çadırların önünde şarkı söylüyorlardı. Şarkının sözlerini ve arada yapılan konuşmaları anlamasam da bir süre o alanda oturdum. İkinci grup ise homofobia'ya karşı bilinç geliştirme amaçlı düzenlenen bir eylemdi.

Paseo Del Reforma Caddesi, Chapultepec Ormanı olarak anılan bir parka açılıyor. Chapultepec İspanyolca da çekirge demekmiş. Bursa da benim doğduğum mahalle olan Çekirge Mahallesi ile aynı adı taşıyor yani park. Parkın etrafı Meksiko Şehrinin en zengin mahallesiymiş. Gerçi o mahalleyi gezme fırsatı bulamadım. Parkın bir ucundan bir ucuna uzanan bir yol var ve bu yolun iki yanı baştan başa satıcılarla dolu. Sattıkları şeyler hemen hemen aynı, açık cipsler, dondurma içecekler, oyuncaklar, bir de para karşılığı çocukların yüzlerini boyayıp sonra resim çektirenler. Ana yoldan biraz uzaklaşınca ormanlık alan var, daha doğrusu ormanlık alan olarak düzenlenmiş alan. Park içinden geçen yolun iki yanında gerçek anlamda bir orman hissi uyandırmayı başarmış.  Daha önce New York'ta Central Parkın bu hissi uyandırma amacı ile tasarlandığını dinlemiştim. Parkı tasarlayanlar parka girince insanların ormana girmiş gibi hissetmesini amaçlamışlar. Ancak Central Park, bu hissi az sayıda alanda yaratabiliyor, daha da önemlisi, parka tepeden bakan bir insan, tam bir diktörtgen şeklinde olan bir parkın doğal bir orman olabileceğini düşünmüyor Chapultepec ise, insanda bitmeyen bir orman izlenimi yaratıyor.

Parkın içinde birçok müze var. Ben bunlardan birisini Chapultepec Kalesi Müzesini ziyaret ettim. Chapultepec Kalesi, diğer müzelerden farklı olarak aynı zamanda tarihi bir mekan. 1700lerin sonunda İspanyol Valisi tarafından yazlık bir konut olarak tasarlanmış. 1800lerin ortasında bina yeniden Meksika Kralı Maksimillian'ın konutu olarak kullanılmış. Maximillian, Meksika'daki Avrupa kökenli insanlar tarafından Meksika'ya davet edilmiş. Meksika Cumhuriyeti ona ve onu destekleyen İngiliz, Fransız, ve İspanyol güçlerine elinden geldiğince direnmiş, ancak önce ülkenin büyük bölümü Maximillian'a teslim olmuş. Sonradan Cumhuriyet güçleri karşı saldırı ile, Meksika'nın şehirlerini bir bir geri almayı başarmışlar. Daha sonra kaleyi ülkeyi bir Avrupa ülkesi gibi yapmak isteyen öbür hükümdar, Portaforio Diaz da kullanmış konut olarak. Kaleyi öncelikle Chapultec Ormanı sarıyor, ve bu noktadan bakınca gerçekten şekil olarak da doğal bir ormanı andırıyor park. Daha ileride ormanı saran şehir ve şehri saran dağlar var. Şehir dağların ortasındaki çanak gibi bir düzlüğün üstünde. Kalenin alt katı Maximillian'ın, üst katı ise Portoforio Diaz'ın eşyaları ile döşenmiş. Üst katta ayrıca bitkileri geometrik şekiller oluşturacak şekilde dikilmiş ortasında şadırvanları olan, Viyana saraylarının bahçelerini andıran küçük bir bahçe var.

Kaleden aşağıya indiğimde, birkaç gündür hissettiğim halsizlik hissini daha kuvvetli hissettim. Sabahları ve öğlenleri güneşin altında yürümek sanırım etkisini hissettirdi. O nedenle geri döndüm, ve bugünkü yolculuğa hazırlanmak için dinlenmeye karar verdim. 

Meksika GünlükleriWhere stories live. Discover now