24. BÖLÜM: ZEYTİN ve MENEMEN

7.5K 441 86
                                    

Rüzgar'dan

Siktir.

Siktir.

Siktir.

Gaza biraz daha yüklenirken önümü görmekte zorlandığımı fark ettim. Gözüme ilişen yaşları silmek için çabaladığım sırada gördüğüm Mersin tabelası ile rahat bir nefes aldım.

Üzerimdeki pekte rahat olmayan tişörtün yakasını nefes alabilmek için çekiştirirken arabaları acele ile sollamaya devam ettim. Bir çoğu durmadan bastığım korna yüzünden önemli bir yere gittiğimi anlıyor ve bana hızlıca yol veriyordu.

Siktir.

Günün başında ne kadar iyi hissettiğimizi düşündüm. Soyunma odasına öptüğüm için utanarak kaçan Kiraz'ı hatırladım. Ve canım hiç olmadığı kadar çok yandı.

Annemin gidişine bile bu kadar üzüldüğümü hatırlamıyordum.

Titreyen ellerim ile navigasyondan hastanenin yoluna bakarken sadece yedi dakikalık mesafemin olduğunu görmek başımı ağrıttı.

Ne göreceğimi bilmiyordum. Ufak tefek tahminlerim vardı. Beni sadece yarım saat önce ağlayarak arayan Barbaros ufak ipuçları veriyordu. Fakat göreceğim enkazın boyutu benim hayal dünyamın sınırlarının dışındaydı.

Sonunda büyük beyaz yapı bakış açıma girince dilimi sertçe ısırdım. Ağlamak istemiyordum. Onun yanında güçlü olmak ve sımsıkı sarılmak istiyordum. Fakat canının yandığını düşünmek bile canımı yakıyordu. Görmek kim bilir ne hale getirecekti bizi.

Arabayı otoparkın bir kenarına park etmeden bırakıp kapıları kilitlemeyi akıl edemeyecek kadar hızla koşmaya başladım.

Adım atabildiğime bile şaşırıyordum aslında. Dönen başım, bulanan midem, dolmuş gözlerim ve titreyen bacaklarım kendimi yere atmak istememe sebep oluyordu. Fakat yapmadım. Bu kez ona koştum. Ondan kaçmadım.

Ve gördüm. Omzunda Barbaros'a ait olduğunu düşündüğüm siyah kaşe bir ceketle elindeki pet şişeyi buruşturacak şekilde sımsıkı tutmuş yere oturuyordu.

Yanakları ve boynu o kadar ıslaktıki dışarıdan gören biri onun yüzünü yıkadığını düşünebilirdi. Hızla kalkıp inen omuzlarına, aralık dudaklarından aldığı zar zor nefeslere baktım. Çığlık atmaktan sesi kısılmış gibi sessizdi.

Beni fark eden doğal olarak o olmadı. Barbaros hızla yanıma geldiğinde o da bir yakınını kaybetmiş sayılacağı için sessizce ağlamakla meşguldu.

"O gelmek istedi." dedi sanki onu suçlayacakmışım gibi hızla açıklamaya başlarken.

Bir saat kadar önce barda oturmuş endişe ile Kiraz'ın dönmesini bekliyordum. Giray geri döndüğünde hava almaya çıktığını söylediği için onu düşünebilmesi için yalnız bırakmıştım. Ne de olsa Barbaros'la ilgili gerçeği benden saklamaya çalıştığı için ona kırgındım. Fakat o geri dönmemişti...

Telefonum çalınca ve arayanın o olduğunu görünce bir şeylerin ters gittiğini anlamıştım. Telefonu açtığımda ise Kiraz'la değil ağlayarak araba kullanan Barbaros'la konuştuğumu fark etmiştim. Kiraz bana derdini anlatamadan onunla karşılaşmış olmalıydı. Onu hiç ama hiç suçlamıyordum.

Barbaros'a ayıracak ne enerjim ne de başka bir şeyim vardı. Yanından geçip gidecekken beni durdurdu.

"Ona dikkat et." dedi omzuma vurarak gözlerimi Kiraz'dan çekip ona bakmamı sağlarken.

"Teşekkür ederim." sonunda konuşacak cesareti bulunca sesim çatallı çıkmıştı.

"Bu arada..." tam yanından geçip gidecekken beni tekrardan durdurdu. "Annesi kendi isteği ile öldü." ölmek kelimesini söylerken bile dudaklarından ufak bir hıçkırık dökülmüştü.

Yes CHEFHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin