B Ö L Ü M K I R K B İ R (+18)

831 36 0
                                    

  Uzandığım tahta bank canımı yakmaya devam ederken uzandığım yerden doğruldum. Gelen memurun söylediğine göre, Fred'in talebi yarın akşam saatlerinde kabul edilmiş. Büyük ihtimalle Fred o saate dedektif ile konuşmuş olurdu. Ama ben her türlü bu geceyi burada geçirecektim.

   "Bir şey ihtiyacınız var mı?" diyerek demir parmaklıklar arkasında bana dikkatle bakan memura sinirle güldüm. "Yok." dedim sıkkınlıkla. Bunu bu kadar sık yapmaları canımı sıkmaya başlamıştı. Sadece benim değil akşam yemeğinden sonra geldikleri her sefer herkesin canını sıkmaya başlamıştı. En azından şuan ışıklar kapalıydı ki bunu seçemiyorlardı.

   "Bir şey olursa seslenmeniz yeterli." dediğinde verdiğim nefes ona yeterli cevabı vermişti.

   Oturduğum yerden ayağa kalkıp küçük odada yürümeye başladım. Aynı katta olduğumuz kişilerden bazılarının derin uykuya daldığını duyabiliyordum, çıkardıkları horlama seslerinden dolayı. O kadar sessizdi ki kendi kendime konuşmamak için zor duruyordum. Her an şarkı söylemeye yada laf atmaya başlayabilirdim. Ama her ikisi içinde çok yorgundum.
 
   "Dedikleri doğruymuş. Bir avukatı işkence ederek bir avukat öldürmüş." İlk başta kendi kendine konuşan tutsaklardan biri sanmıştım onu da. Ama karşı hücremde kalan yaslandığı duvardan bana dikkatli bakışlar atan kadın olduğunu fark ettim. Bende bankın kenarına, yere otururken onun gibi dizimin birini uzatıp gideni kendime çektim. İyi ki etek gitmemiştim. Daha da katlanılmaz bir gece olurdu.

  Büyük ihtimalle karakolda soyunmama kuralını çiğnerdin Ans.

   "İşkence eden bir katille konuşurken çok rahat görünüyorsun." diyerek bende onu alaya aldım. Yüzündeki gülümseme o kadar güzeldi ki. Gülüşünü izleme istediği uyandırdı bedenimde. Karanlıkta dahi bu kadar dikkat çekiciydi gülüşü.

   "Katil olsaydın bu kadar rahat olmazdım heralde." Söyledikleri ile bir kahkaha attım. Konuşmaya devam etmemek için kendimi dizginlemeye çalışsam da gecenin sessizlikle canımı daha çok sıkacağı biliyordum. Konuşma tarzının dikkatimi çektiğini de inkar etmeyecektim.

  "Nereden anladın?" Sorum onu kahkaha atmaya teşvik etti. Bunu neden yaptığını anlamadım. Onu çözmeye çalışırken onu incelemeye başladım. Kısa ve renkli saçlarını inceledim. Birden daha fazla renk olduğunu görmüştüm ama ne kadar olduğunu tam olarak seçememiştim. Minyon bir suratı vardı. Korkulacak kadar tatlı duruyordu.

   "Geldiğinden beri yanına gelen memurlar cüzdanı kabarık biri olduğunu gösteriyor. Ve cüzdanı kabarıklar zevk için birini öldürse bile bunu gizlemeyi başarırlar. Burada daha önce kalmadığında bankta yarım saat uzanamayışından belli." Yüzündeki kendinden emin ifade karakteristik tarzda kesilmiş kısa saçları. Beni gülümsetti. O zeki bir kadındı. Belkide kız. Saçları onu olgun kılıyordu ama tavırları daha çok genç imajı veriyordu ona.

  "İyi gözlem yapıyorsun. Sende büyük ihtimalle dolandırıcılık ya da önemli birine saygısızlıktan girdin."

   "Sen bunu nereden çıkardın?" dediğinde onun bana bakarken yaptığı gibi genişçe gülümsedim. Sadece kafamı sağa sola salladım.

   "Şiddetin çözüm olmadığını düşünecek kadar olgun, cinayet işleyemeyecek kadar çocuk. Zekisin. Düşünce tarzına bakarsan dikbaşlısın. " Sözlerim onu etkilemişti sanırım.
 
   "Öyle de denebilir avukat. Beth ben. Senin adın ne?" Onun ciddi duruşunu kırmanın bu akdar kolay olması beni hayal kırıklığına uğrattı.

  "Ya da boşver söyleme. Senin gibi biri beni gibi biriyle dışarıda konuşamaz. Tanımıyor gibi yapar. Tanışmayalım da dışarıda bu bizi üzmesin."
  
   Yanıldın Ans. O basit biri değil. Aksine hayran olabileceğin kadar güçlü bir karakter.

   "Neden girdin içeri?" derken amacım kafa dağıtmaktı. Merak ettiğimden değil, derken kendime yalan söyledim.

   "Madem avukatsın sen tahmin et. Sinir olduğum birinin canını yaktım. On dört yıllık ceza almam bekleniyor. Kefalet borcum standart bir ailenin ödeyemeyeceği kadar çok." Meydan okumasını memnuniyetle karşıladım. Kafamı arkadaki duvara yaslayıp düşündüm.

   On dört yıl ceza birinin canını yakmak için...

   On dört yıl için ortalama yüz binden fazla kefaret...

   Ve meydan okumayı seven bir kişilik...

  "Böyle birini hacklesem varya Ans. Başkanın oğlu olsam bile bana yazarlar on beş- yirmi yıl. Kefaret de koyarlar üstüne. Babam olmasa ben bu maaşla siksen ödeyemem" Meydan okumayı seven Teo'nun sözleri yankılandı zihnimde.

   "Kimi haykledin?" Sorum ile o dikkatimi çeken kahkahasını bir kez daha duydum. "Başkan Pol Langert." dediğinde ise kahkaha atan bendim. Bu hoşuma gitmişti. Kafamı yasladığım duvardan ayırıp ona baktım.

   "Neden yaptın bunu?" derken hesap sormadığımı alaylı gülüşümden anlamış olacaktı.

   "Haberlerde bir kaç kişiyi dolandırdığı ile ilgili evinde belgeler bulunduğu yazıyordu. Bende bilgisayarın da da varmış diye baktım. Tabi bir kaç şeye daha."

   "Dolandığı adamlar yakın çevre kasabaların zengin insanları. Sponsor diye toplamış ama sadece paralarını çalmış."

   "Hassiktir. Bu adam düşündüğümden daha şerefsiz." dediğinde kafamı salladım onayladığımı göstermek için.

   "Oğlunu da öldürmüştür büyük ihtimalle bu adam. Bilgisayarın da bir tane bile oğlunun resmi yok. Eski karısının var bir tanecik oğlunun yok. Gazetelere şov yapıyormuş." Cümlesi muhabbet boyunca gülmediğim tek şeydi. Sevmediğini biliyordum. Ama bu öldürmüş olduğunu kanıtlamazdı.

   Baban da seni sevmedi Ans. Ama bir gün olsun ölmeni dilemedi bile. Çünkü acı çek istiyordu sebep olduklarını hatırlayıp acı çek istiyordu.

   "Hassiktir. Ölen çocupu tanıyorsun." dediğinde gözlerini görebilmeyi umdum. Çünkü çok iyi bir gözlemciydi. Gözlerindeki o ifadeyi görmek istiyordum.

    "Arkadaşımdı." dedim bunu ilk kez böyle rahat bir şekilde dile getirirken. "İyi arkadaşımdı." diyerek eklemek istedim sonrasında.

   Önceden itelediğin kişiye şimdi sahip çıkmak istedin Ans.

   "Angel Brown ben." dedim durumları eşitlemek için. Bana ifadesiz baktığı gördüm zar zor. Karanlık yüzünden onu görmek çok zordu. Oturuşunu düzeltti. Öne uzattığı bacaklarını yere indirirken dikleşti.

   "Hassiktir. Sen bir Brown'sın. Teo Langert dosyasında diğer şüphelinin Avukatı. Christopher Brown'ın torunu." Sözleri şaşkınlıkla daha da kısık çıktı. Gülmek istesem de tepkisizce ifadesini izledim.

   "Avukat Angel Brown'ı tercih ederim kısaca." Gülümsedi. Sıkamayacağımı bile bile elini öne doğru uzattı otururken. "İşsiz ama yazılım işinde yeni bir marka olan Beth Taylor." Elimi uzatırken kahkaha atmaya engel olmadım.

   Beth o gece sadece kabus gibi geçecek hücremi iyileştirmedi. Planlarıma yeni bir karakter daha eklememi sağladı. Beth Taylor o gün bilmeden benim yeni ortağım oldu.

   Eğer isterse artık kendi başıma bir şeyler elde edemeyeceğimi anladığım yolda bana yardım edebilirdi. A'yı bulmamda yardım ederek bana en büyük iyiliği yapabilirdi.

   O, o kıvrak zekasıyla yeni oyun arkadaşım olabilirdi. O bana yardım ederken eski Ans'i geri getirebilirdi.

Sessiz Ve Sensiz (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin