B Ö L Ü M E L L İ B İ R (+18)

697 36 0
                                    

     "Yarım saat geçti. Ve yaptıkları tek şey gülmek. Maria oyuna kendini çok mu kaptırdı yoksa gerçekten gülüyor mu anlamış değilim." diyerek kulağımın dibinde bağıran Fred ile bakışlarımı bitmiş bardağımdan ayırdım. Onu şaşırdığı şeyi bende dakikalardır sorguluyordum. Maria çok rahat görünüyordu. Onun için endişelenen bende durumu yavaş yavaş kendi haline bırakmıştım. Şuan ortamın gürültüsünden rahatsız olan insanların aksine ben çok memnundum. Boşalmaya yüz tutmuş şişeyle birlikte çok hızlı geçmişti zaman. Maria için endişenerek geçirdiğim süre boyunca gürültü sahip çıkmıştı zihnimdeki bilinmez kalabalığa. Kalabalık... Gürültüden daha net özetliyordu zihnimde olup bitenleri...

   "Sence o da rol mü yapıyor?" diye sordu Fred sanki iç sesimde bir şeyleri duyar gibi. "Bilmiyorum." dedim masaya getirdiğimiz viski şişesi ile kadehi doldururken. Sıvının bardağı dolduruşunu hayret verici bir şeymiş gibi izledim. Bardağı doldurma o şey zihnimi kolayca boşaltıyordu. Boşaltamadığı tek şey onun sesiydi.

    "Duracağın yeri öğrenmen gerek artık Angel. En yanındayken sorun yok. Ama ben yokken..." Onu susturduğumu hatırlıyordum o zamanlar bu sözlerinden sonra, ısrarla. O gittikten sonra öğrenmiştim tabi çoğu şeyde olduğu gibi içki de de nerede duracağımı.

   "Bence samimi görünüyorlar." dediğinde 'kimseyi dış görünüşü ile yargılama, iyi bir oyuncusudur belki' dememek için zor tuttum kendimi. Onu böyle şeylerde uyarmak benim içinde sınırları aşmaya çalışmasını da sağlayabilirdi tabi.

   "Bizim odaklandığımız şey sorun çıkıp çıkmadığı. Güldükleri şeyler bizi ilgilendirmez. Hem Jonathan, Maria'nın bir erkekte aradığı her özelliği taşıyor." dedim zihnimdeki düşüncelerin aksine oldukça rahat bir tavırla. Fred'in bakışları aksine şaşkınlıkla beni buldu.

   "Ans dalga geçiyor olmalısın." Aslında rol yaparken çok ciddi duruyordum.

  "Fred şuan bence sende biraz sakin olmalısın. Sol çaprazda oturma kızlar seni on dakikadır izliyor." Bakışları kısılmış vaziyette kızlara döndü hızla. Benim dahi söylerken bakmadığım kızlarla göz göze geldi. Sadece gülümsedim baktıktan sonra şaşkın tavrına. Yakışıklı bir çocuktu. Kızlara karşı böyle şeyler hissetmediğini biliyordum. Ama onunla uğraşmak çoğu zaman insanı kendine getiriyordu.

    "Bana öpücük mü attı o?" diye sorduğunda oturduğu yerde tamamen bana döndü. Aslında kızlara tamamen sırtını döndü de denebilirdi.

   "Sadece o değil." dediğimde hafif kızarmasına güldüm. Fakülte de bu durum çok yaşanırdı. Gay bir erkeğin kız arkadaşları ile arasındaki durum yanlış anlaşılırdı.

  "Angel. Dalga geçmeyi bırakır mısın?" dediğinde ona hafifçe tebessüm ettim. Dalga geçmek her ne kadar eğlenceli olsa da rahatsız olmasını istemezdim. "Rahat otur." dediğimde söylediğimi anlayamadı büyük ihtimalle. Boş boş baktı yüzüme. Ona dönük oturuşumu düzeltip masaya döndüm. O da aynı konuma gelince yavaşça ona sokuldum. Başımı boynu ve kolu arasında kalan yere koyduğumda içkimi içmeye başladım.

   "Siz kadınlar arasında sessiz bir dil mi var?" diye sorduğunda konumumu fırsat bilip kullandı ve kolunu omzuma attı. Kızlar artık bakmıyordu. Bizde bakışlarını alan diğer kişi ise kapıda etrafı izleyen baygarddı. Rahattım ayrıca. Rahatımı bozmayıp öyle kalmaya devam ettim.

  "Hayır. Siz erkeklerin aksine birbirimize karşı saygılıyız." Gülüşüm dışarıdan farklı anlaşılıyordu belki ama arkadaşımla böyle uğraşmayalı çok uzun zaman olmuştu.

   "Hepimiz öyle değiliz." Cevabı daha çok gülmeme sebep okurken kendi halime şaşırdım. Gülmek için bahane arıyor gibiydim.

    "Kalkıyorlar." dedi bir anda Fred kolunu omzumdan çekerken. Omzumdaki boşluk ile doğrulup hafifçe sağa döndüm onları daha net görebilmek için. Jonathan, Maria'ya ceketini giymesi için yardım ediyordu. Bu manzara karşısında Fred ile aramızda kısa bir bakışma geçti. Gözlerindeki 'ne halt oluyor' bakışı eminim bende de vardı. Çok aceleci davranmadan ceketimi giydiğimde Fred benim aksime koşar adımlarla kalktı masadan. L masa etrafında kolaşırken ben sakince giydiğim ceketimle onu izliyordum. Kısılan müzik ile bir kaç bakışın üzrimde oluşuna cevap verdim.

   "Sakin ol sevgilim. Gece daha uzun." Fred'e tatlı bir gülümseme ile baktım. Bu bir uyarıydı. Umarım anlardı... Koluna yavaşça girdim ve kolunu cimdirdim. "Yavaş ol biraz F. Herkesin dikkatini çekiyorsun. Şimdi gülümse." Kulağına eğilerek fısıldadığımda yüzünde yapmacık olduğu belli bir gülümseme oluştu.

    Gülmese daha iyiydi Ans. Herkesi kendin gibi sanmaktan vazgeç.

   Adımlarım birbirini kovalarken dikkat çekmemeye çalışmak, nefes seslerinin daha fark edildiği bir adımda acı çığlıkları dizginlemek kadar zordu. Fred'in koluna tutunmuş elim güç alıyordu ondan. O kat görevlilerinin yanından geçerken daha sakin görünüyordu. Belki de Maria va Jonathan'ının hemen önümüzden, on-on beş metre ilerimizden, gidiyor olmaları onu rahatlatıyordu.

   "Hadi Ans." diyerek merdivenlerden inmeye çalışan bedenimi çekiştirmeye çalıştı. Ondan güç alan bedenim hafifçe sarsıldı. Bedenim hafif bir uyuşukluk yaşıyordu. Çok içtiğimi söylemezdim ama az içtiğim konusunda kendimi ikna etmeye de çalışmazdım.

   Kulüp çıkışına ulaştığımızda ciğerime dolmasına izin verdiğim hava çıkışa kadar beni sürüklemesine izin verdiğim Fred'de sonra daha iyi gelmişti. "İyi misin?" diye sordu Fred uyuldayan sesiyle.

    Onu sesi uyuldamıyor Ans... Sen öyle duymaya başlayacak kadar çok içmişin.

    Cevap vermek için araladığım dudaklarım hızla kapandı. Kurumuş dudaklarım ve boğazım esen rüzgarla daha çok kabardı. Kafamı sallayıp ciğerlerimi acıtacak kadar derin bir nefes aldım. İyi geldiğini hissettim. İyi gelmeliydi... Gözlerim sonradan kapılmış bir telaşla Maria'yı ararken onun klüp dışında Jonathan ile konuştuğunu gördüm. Sonra dudakları arasına aldığı sigara ile Fred'in neden onları takip etme konusunda beni acele ettirmediğini anladım. "Telefonun çalıyor Angel." dedi Fred sert bir sesle. Sanırım gerçekten iyi gözükmüyordum. Kalabalık, gürültü ve bunaltıcı havaya o kadar alışmış ki vücüdum temiz hava sarsmıştı. Fred çantamın açık kalmış bölümünden telefonumu aldı ve uzattı. Kendimi onu izlerken buldum. Yüzüm uyuşmuştu sanki ne tepki verdiğimi dahi hissetmiyordum. Telefonu tutan elim biri tarafından çekildiğinde bedenim birinin yönlendirmesi ile haraket etmeye başladı. Yürürken izlediğim adımlarım dahi çarpıktı.

   Senin adımların hep nettir Ans. Bir daha bak istersen.

   Zihnimden yükselen sese gülerken bedenim bir araca yaslandı. Siyah arac tanıdık geldiğinde tekrar gülüsmedim. Kendime gelmem gerektiğini biliyordum. Ama sanki vucüdum bu gerçeği reddediyordu. Telefonumun ekranını aydınlattım ellerim arasında tekrar tekrar titremeye başladığında. Karanlık kulüp ve karanlık sokağa alışmış gözlerim ekranımın aniden aydınlanması ile uyuşurken ekranda uzun zaman sorna o harfi gördüm. Bilinmeyen Numaranın gönderdiği bir cümleyi o harf sonlandırıyordu.

   Bilinmeyen Numara :
   "Umarım dedektif Copper senin için önemli değildir." A.

   Bilinmeyen Numara:
  "Sen isteyene kadar sana yazmayacağımı söylemiştim. Ama dedektif bana ait olan kısma girmeye çalışıyor. Onu uyarmalıyım." A

   Bilinmeyen Numara:
   "Benim sınırlarıma giren olay yeri memuru... O bir uyarıydı. Ama dedektif bunu çok dikkate almadı"

 

Sessiz Ve Sensiz (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin