Sedu 3. Bölüm

3.5K 285 76
                                    

Yaklaşık yarım saattir Cemre ile salonda oturmuş, başıma gelen şeyi tartışıyorduk. Normal bir olay gibi masaya yatırıp bunu tartışmak çok saçma gelmişti bana ama, daha başka nasıl çözebilirdik ki bunu? Düşününce bir sorundan çok, bir lütufa benziyordu yaşadığım şey. Belki de öylece bırakmalıydım. Hem çözmek istesem bile nasıl çözebilirdim ki? Doktora gidip, "Neyiniz var?" sorusuna, "Düşünceleri duyabiliyorum." diye mi cevap verecektim? Ordan olsa olsa beni bir psikoloğa yollardı. Yada diğer çözüm beynimi yerinden çıkarıp, biraz ayarları ile oynamaktı. Yok, bu biraz saçma oldu kabul.

Ama her şeyden önemlisi ben bunu nasıl yapabiliyordum? Cemre, dün akşamki patlama ile bir bağlantısı olduğunu düşünürken ben, dün geceki filmden etkilenip ettiğim duanın kabul olduğunu düşünüyordum. Filmden sonra da bir yıldız kaymıştı ve taratatam, artık düşünceleri duyabiliyordum. Ama okumak değil, sadece duyuyordum. Mesela şu an Cemre ne düşünüyor kafamdaki seslerden ayırt edemiyordum ama ara sıra istemeden kulağıma geliyordu bir kaç kelime. Bana da anca bozuk bir yetenek gelirdi zaten, düşünceleri duyuyordum evet ama bunu sanırım sadece aklımın boş olduğu, hiç bir şey düşünmediğim zamanlarda yapıyordum.

Ben düşüncelerimin karmaşası ile baş ederken Cemre, "Şimdi ne yapacaksın?" diye sormuştu. Hmm çok güzel soru evet, on üzerinden yirmi veriyorum Cemre diye geçirmiştim içimden. Ama o benim gibi düşünceleri duyamıyordu.

"Hazırlanıp işe gideceğim sarışın ne yapabilirim ki başka?"

"Bak istersen şirketi arar, Buğlem Dilay çok hasta diye izin alırım senin için."

"Tabi canım, nesi var diye soranlara da, beyninin içinde 50 yaş üstü teyzeler altın günü yapıyor, ha bir de ara sıra düşünceleri duyabiliyor diye cevap verirsin?"

"Ne kızıyorsun canım senin için diyorum, gerçekten gidemeyecek durumda hissediyorsan rapor alırız sana. Ama illa da gidicem diyorsan, bu trafikte yetişebilecek misin işe sen onu düşün. Saat geç oldu baksana."

Cemre'nin lafı üzerine duvardaki ahşap saate bakıp çok az zamanım olduğunu farkettim. Geç kalma riskini göze alamayacağım için Cemre'ye bir şey demeden yerimden kalkıp bir ok gibi odama fırladım. Alelacele üzerime bir tişört ve pantolon geçirip, "Akşama bu konuya kaldığımız yerden devam ederiz sarışın, ben çıkıyorum." diye seslendim kapıdayken. Cemre'nin sesini bile duymadan sokağa fırlayınca, şans eseri bir taksi geçtiğini gördüm evimin önünden. Fakat el sallamalarıma rağmen taksi durmamıştı. Birisi biraz önce şans falan mı dedi ben duyamadım da?

Artık bir kaç dakika geç kalmayı göze alarak dalgın dalgın otobüs durağına giderken yeniden bir taksi gördüm hemen ileride. Ama bu sefer kaçırma lüksüm olmadığı için geç kalmanın vermiş olduğu adrenalinle taksinin önüne atlamıştım. Taksideki bıyığı saçından çok olan adamın arabayı sola doğru kırarken içinden ettiği küfürü duymuştum. Acaba binmesem mi ki taksiye diye düşünürken bedenim benden izinsiz kapıyı açıp, kurulmuştu taksinin içine.

Yapacak bir şey yok diye düşünüp, "Abla yola kendini atacak kadar ne acelen vardı?" diyen şoföre cevap verdim. "İşe yetişmem gerekiyor, Grandin Plaza'ya sürer misiniz acaba?"

Adam arabayı hareket ettirirken, "Hadi yine iyisin abla, yakışıklı abim de oraya gidiyormuş çabuk bırakırım sizi." demişti. Adamın sözleri üzerine kafamı sola çevirince yan koltuğumda yakışıklı tabirinin vücut bulmuş halini gördüm. Sarıya çalan kahverengi saçları ve mavinin her tonunu barındıran gözleri ile yanımdaki adam, yan profilden bile ne kadar kusursuz olduğunu belli ediyordu. Üzerine giydiği gri takım elbise, vücudundaki kasları zor zaptediyor gibiydi. Ve en önemlisi suratında bir ifade yokken bile sağ yanağının dudağa yakın yerindeki gamzesi, kusurlarla bile ne kadar kusursuz olunabileceğinin göstergesiydi.

Seni Duyuyorum!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin