6.Bölüm

1.1K 69 8
                                    

Sadi yüzüne vuran suyun etkisi ile gözlerini biraz daha açabilmiş karşısında duran kadına kitlenmişti gözlerini. Songül ise suyun soğukluğu ile üşüyor ama Sadinin gözlerinden de ayrılamıyordu. Sadi bakışlarını kadının yüzünde gezdirmeye başladığında gözleri kadının dudağına değdiğinde Songül bunu fark etti. Her ne kadar Sadinin gözlerinden kendini alamasada Sadinin aklındakileri bakışlarından anlayabiliyor, gelen tehlikeyi hissediyordu. Bir anda kendini Sadiden uzaklaştırarak ayağa kalktı. Islaklığını umursamadan önceliği yine karşısındaki adam olacaktı. Suyu kapatarak Sadinin kalkmasına yardım ederek ,odasına kadar eşlik edip Sadiyi yatağa oturttu.
Songül : Sen üzerini değiştir, ben sana sıcak bir çorba yapacağım.
Songül için bir kaçıştı bu. Daha doğru düzgün tanımadığı bir adamın bakışları sandığından çok daha fazla etkilemişti onu. Sadinin hikayesi anlattıkları Songülün ona karşı ördüğü duvarların azda olsa yıkılmasını sağlamıştı. Ama az bir duvar yığınıydı bu. Hala ona karşı güven duygusu çok uzak gibi geliyordu. Ama bakışları. O banyoda biraz daha kalsalar belki mantığını değil de anın getirdiklerine ayak uyduracaktı Songül. Bütün bu düşünceler kendine kızması için yeterliydi. Aklındaki düşünceleri bir kenara bırakıp Sadi için ezogelin çorbası yapmaya başladı. Ezogelin Songül'ün en sevdiği çorbaydı. Çünkü küçüklüğüne dair annesinin elinden tadını en net hatırladığı çorbaydı. Bu yüzden eli istemsizce onu yapmaya gitmişti. Kim bilir belki Sadi de severdi. 1 saate yakın bir sürenin ardından elinde çorba tepsisi ile çıktı mutfaktan Songül . Sadinin kapısının önünde durup içeriyi dinlediğinde ses gelmediğini anlayıp yavaşça kapıyı tıklatarak seslendi Sadiye.
Songül : Sadi giyindin mi? Sana çorba yaptım bak.
Songülün seslenişlerine cevap yoktu. Uyudumu acaba diye düşündü. Kapıyı yavaşça açtığında Sadinin bıraktığı yerde uyuyakaldığını gördü. Üzerini bile değiştirmeden öylece uyumuştu Sadi.
Songül: Of Sadi. Böyle uyuyamazsın. Zaten hastasın dahada kötü olacaksın.
Songül ne kadar söylensede Sadi cevap verecek güçte değildi. Hastalığın verdiği halsizlik ile uykuya yenik düşmüştü. Songül elindeki tepsiyi kenara bırakarak Sadinin yanına yaklaşarak onu yattığı yerde doğrultmaya çalıştı. Adamın ıslak kıyafetlerle yatması düşen ateşini yeniden yükseltmişti.
Songül : Sanki 45 yaşında adam değil 10 yaşında çocuk ya. Nasıl uyursun bu halde. Kalk hadi.
Sadi hafif gözlerini araladığında Songülün onu kaldırma çabasını görmüştü. Ama hiç gücü yoktu. Kısık bir ses ile cevapladı Songül'ü.
Sadi : Son gül çok yorgunum
Songül : Kalkman lazım.
Sadi : Lütfen
Songül adamın cümlesinden sonra yeniden gözlerini kapatmasıyla işin başa düştüğünü anladı. Adamı bu halde bıraksa daha durumu daha kötü olacaktı.
Songül : Sadi daha çok hasta olacaksın. Üzerini değiştirmemiz lazım. Hadi bana yardımcı ol biraz.
Songül  Sadinin üzerindeki tişörtü çıkartmakla başladı. Tişörtü çıkarttığında adamın vücudundaki dövmelerlede tanıştı. Gözü adamın dövmelerinin altında dikkatli bakıldığında belli olan izlere takıldı. Sadinin pek çok yara izi vardı vücudunda. Eliyle yara izlerine dokunduğunda Sadinin irkilmesi ile çekti elini. Daha fazla vakit kaybetmeden pantolonunu da çıkartarak adamı ıslak kıyafetlerinden tek tek arındırdı. Temiz kıyafetleri almak için dolabını açtığında Busenazın bebeği karşıladı onu. Bakakaldı öylece bir süre. Anlamakta zorluk çekiyordu. Bir adam hem çok kötü şeyler yapıp hemde nasıl bu kadar ince ruhlu olabiliyordu. Bir yanı melek bir yanı şeytan gibi. Bebeği eline alarak saçlarını okşadı. Daha fazla vakit kaybetmeden yerine koyup en üstte duran lacivert eşofman altı ve beyaz tişörtü eline alıp Sadiye doğru yöneldi. Yatakta yatan adam kıyafetlerininde çıkması ile iyice üşümeye başlamıştı. Songül önce eşofmanı sonra tişörtü giydirip yaslanması için iki yastık hazırlayıp yatırdı Sadiyi. Yatağın yanında duran  derece ile ateşini ölçtüğünde 39.7 yi gördü.
Songül : Düşmüş ama yinede yüksek. Ah Sadi kendini ne hale soktun. Haydi kalk çorba iç biraz.
Adam Songül'ün sesi ile gözlerini hafif araladığında yanına oturmuş elinde tepsi ile bekleyen kadını gördü.
Sadi : Bana çorba mı yaptın?
Songül : Evet . Ezogelin. Sever misin.
Sadi : Annem çok güzel yapardı.
Songül : Öyle mi benimde annem çok güzel yapardı.  O zaman iyi ki bu çorbayı seçmişim. Haydi şimdi soğutmadan içmen lazım çorbanı. Aç bakalım ağzını.
Sadi : Songül ben içerdim kendim.
Songül : Sadi senin ne halde olduğundan haberin yok sanırım. Gözlerini açamıyorsun çorbamı içeceksin kendi başına. Haydi itiraz etme. Daha ilaç içeceksin.
Sadi itiraz etmeden Songül'ün uzattığı çorbayı içmeye başladı.Daha birkaç gündür hayatında olan bu kadının her davranışı kafasını karıştırıyordu. Evet Songül başarılı bir polis memuruydu işinede son derece sâdıktı. Bu her hareketinden anlaşılıyordu. Ama ona karşı bu kadar ilgili oluşu, endişelenmesi kafasını karıştırıyordu. 'Sadece görev icabı ' diye kendini düşüncelerinden arındırmaya çalışsada karşısındaki kadının bakışları ile bunu yapmak çok zor oluyordu. Daha demin banyodaki halleri aklına geldi. Düşündükleri yanmıştı belki ama Songül Sadiye kendini önemli hissettiriyordu. Bugüne kadar kimse tarafından bu kadar önemsenmemiş, ilgi alaka görmemişti. Yaver vardı bir tek. Onu canı pahasına korur kollardı. Yıllar sonra karşısına çıkan bu kadın ise onu önemsiyor,onun için endişeleniyordu. Ankaradan dönerken nasıl endişe etmişti onun için. Peki ya şimdi. Yine aynı endişeli bakışlar vardı gözlerinde.Sadece görev icabımıydı bunların hepsi. Kadının bakışları başka yöne kaydığında çorbanın gittiğini fark etti Sadi.
Sadi : Ellerine sağlık çok güzel olmuştu.
Songül : Afiyet olsun. Beğenmene sevindim.
Songül Sadinin ilacını içirip üzerini yarım örterek bulaşıkları yıkamak için yanından ayrıldı. Günün onun için uzun olacağının farkındaydı. Sadiyi ara ara kontrol edecek, ateşinin düştüğüne emin olacaktı. Sonuçta Sadi Ankara emniyeti tarafından ona emanet edilmiş bir tanıktı. Belkide ilk kez o an düşündü Songül. Gerçekten bir tanık olarak mı görüyordu Sadiyi. Birkaç gündür tanıyordu daha. Tabi buna tanımak denirse. Sadece onun anlattığı kadarını birde dosyada yazanları biliyordu Songül. Peki ya davranışları. Bir insan nasıl bu kadar iki zıt kutubu yansıtabilirdi. Hem bu kadar iyi olup , aynı zamanda da akla gelmeyecek kadar kötü bir mafya olabilirdi. Tabiki her şeyden elini ayağını çekip temiz bir sayfa açmak istemesi , pişmanlıklarının olmasını anlayabiliyordu. Yaşadığı şeyler onu bu kararı vermeye itmiş, hayat ona ikinci bir şans vermişti. Peki bu ikinci şansta kendisinin rolü neydi. Düşüncelerini içeriden gelen telefon sesi böldü. Sese doğru yöneldiğinde yemek masasının üzerinde çalan Sadinin telefonunu gördü. Arayan ise kayıtlı olmayan bir numaraydı.
Songül : Alo
Müdür : Alo Sadi bey ben Mahir Karabayır lisesi müdürü.
Songül : Mahir bey merhaba. Ben Sadinin eşi Songül.
Müdür: Songül hanım merhaba. Sadi bey okula gelmeyince bizde merak ettik.
Songül : Ya Sadi biraz rahatsız. Bende telaştan haber vermeyi unuttum kusura bakmayın.
Müdür: Aa öyle mi çok geçmiş olsun. Nesi var.
Songül : Üşütmüş biraz. Ateşi var onu düşürmek ile uğraşıyorum.
Müdür : Anladım çok geçmiş olsun. Bende dedim Sadi beyide kaybettik herhalde.
Songül : Anlayamadım.
Müdür : Yani aslında çok hevesliydi ama Karabayır'ı görünce vazgeçti herhalde siye düşündük burada çalışmaktan öğrenciler malum.
Songül : Yok neden vazgeçsin Mahir bey. Benim eşim çocukları çok sever.
Müdür: Buradaki çocuklarda normal olsa belki bizde sevebiliriz Songül hanım ama maalesef bunların hepsi fırsatını bulsa bizi diri diri gömer.
Songül : Ha ha ha çok şakacısınız.
Müdür: Neyse ben tutmayayım sizi. Sadi beye çok geçmiş olsun dileklerimi iletirsiniz.
Songül : Tabi tabi iyi günler.
Songül adamın söylediklerinden hiçbir şey anlamamıştı. Sadi de kendisine böyle bir konudan bahsetmemişti. Gerçekten müdürün dediği kadar kötü bir okul muydu. Sadi için tehlike oluşturuyorsa belkide Ankara ile görüşüp başka bir okulda görevlendirilmesini istemeliydi. Daha sonra Mazlum müdürün söyledikleri geldi aklına. " İstanbulda sadece milli eğitim bakanlığında tek bir boş kadro var. Karabayır lisesi." Mazlum müdür ile konuşmanın pekte işe yaramayacağını düşündü. Belkide müdürün anlattığı kadar kötü bir okul değildi. Telefonu masaya geri bırakarak Sadinin yanına gitti. Elini alnına koyup sıcaklığını anlamaya çalıştığında adamın hala alnı sıcaktı. Elini çektiği sırada Sadi gözlerini açarak Songül'ün elini tuttu.
Sadi : Gitme Songül.

SadGül 👨🏻‍🏫👮🏻‍♀️Onde histórias criam vida. Descubra agora