22

765 97 44
                                    

Belimde hissettiğim şiddetli ağrı ile uyandım sabah. Her zamankinden farklı uyanmıştım bugün. Daha zor, daha acı verici. Böyle mi olmalıydı? Filmlerde böyle değildi.

Gözlerimi açmak istemedim bu sabah. Tüm gün yatakta uzanmak, okulu asmak istedim. Bir günü kendime ayırmak, bir güzellik yapmak istedim. Öğlene kadar uzanırdım sıcacık yatağımda, karnım acıkınca çıkardım. Güzel bir kahvaltı hazırlardım, portakal suyu sıkardım. Meyve sıkacağımız vardı ama kullanmak için fırsatım olmamıştı. Bugün kullanırdım onu.

Güzelce kahvaltımı ettikten sonra dışarı çıkardım. Dolaşırdım her yeri, mağazalara girer bir sürü kıyafet denerdim beğendiklerimi alırdım. Sinemaya giderdim, tabii vizyonda güzel bir film varsa. Sonra akşama doğru acıkırsam güzel bir lokantada oturup karnımı doyururdum. Çok eğlenirdim, eğlenirdik. Bu hayallerimde benimle birlikte Chan'da vardı.

Taa ki yatakta arkama dönüp Chan'ın yattığını düşündüğüm yere uzanana kadar. Elim soğuk çarşafla buluşunca araladım gözlerimi. Gözlerimi açtığım anda da tüm hayallerim yıkılmıştı. 

Chan yoktu, hemen arkamda yattığını düşünüyordum ama orada değildi. Yüzümdeki keyifli gülümseme yok olurken yataktan destek alıp dikleştim. Kalçamdaki ağrı bir anda çekilmez bir hal aldığında acıyla inledim ve kaşlarımı çatarak gözlerimi odada gezdirdim. Chan odanın hiçbir yerinde yoktu.

Üzerimdeki örtüyü hızlıca ittirip yataktan kalktım ve hafif topallayarak odamın kapısına ilerledim. Bir yandan da bu kadar ağrının fazla olduğunu düşünüp kendi kendime küfürler ediyordum.

Odadan çıkıp evi dolaştım, en saçma yerlere bile baktım. Chan evinde hiçbir köşesinde yoktu. Kapı açılma sesi ile mutfaktan çıkıp koridora baktım. Jeongin odasından çıkarken beni görünce durmuştu.

"Günaydın, daha uyanmazsın sanıyordum."dedi hafifçe gülümseyerek gözlerini üzerimde gezdirdi. Üzerimde sadece upuzun bol bir tişört vardı. Bu gerçeklik suratıma sertçe çarptığında suratım kızarmaya başlamıştı.

"Ihm- Chan'ı gördün mü?"diye gözlerimi kaçırarak sorduğumda derin bir nefes aldı ve daire kapısına doğru ilerledi.

"Sabah erken çıktığını gördüm. Saat 8 falandı. Kaçar gibi gitti, bir yere yetişiyordu sanırım."dedi ve elini kapının koluna koyup omuzlarını silkerek gözlerini bana çevirdi.

"Dağılmış gözüküyorsun, bence bi duş al."dedi ve göz kırpıp kapıyı açıp çıktı evden. Bir süre aval aval arkasından baktıktan sonra yavaş adımlarla odama geri döndüm. Boy aynasının önüne geçtiğimde midem kalkmıştı. Gerçekten berbat görünüyordum.

Sonuç olarak bugüne dair olan bütün hayallerim ve heyecanım suya gömülmüştü. Hızlıca telefonumu alıp Chan'a kısa bir mesaj gönderdim. En azından nereye ve neden gittiğini öğrenmiş olurdum. Daha sonra hızlıca bir duş alıp kendime gelmeye çalıştım. Dolabımdan giyeceğim kıyafetleri hızlıca seçtim ve üzerime geçirdim. Saçlarıma güzelce şekil verdikten sonra mutfağa geçip kendime bir kahve yaptım. Hayal ettiğimin aksine bir kahve ile doyuracaktım bugün karnımı. Kahvemi içerken, buzdolabının üzerinde duran meyve sıkacağı makinesine gözlerimi dikerek Chan'ın mesaj atmasını bekledim. Ama mesaj falan yoktu, bir çağrı da yoktu. Çok bekledim, gelen giden de yoktu. Balkona çıktım, yolları gözledim. Bir araba sesi dahi yoktu. Tekrar mesaj attım, aradım ama açan yoktu. Ve sonra... vazgeçtim.

Bir şekilde vazgeçtim, tüm umudun kesildi. Gitmişti işte, hiçbir şey demeden çekip gitmişti. Böyle olacağını biliyordum aslında. Pişman olacağını biliyordum, ama en azından yanımda olur diye düşünmüştüm. Ben onu ikna edebilirim diye düşünmüştüm. Ama o buna izin vermemişti. Onu ikna etmeme izin vermeden defolup gitmişti.

I laughed a little too muchWhere stories live. Discover now